Kürt sorunu mu? Türk devlet erkinin zihniyet sorunu mu?
Kuruluşunda, işletim sistemine 'fabrika ayarları' yerleştirilen her devlet eninde sonunda fabrika ayarlarına geri döner. Ve bu oldukça da kolaydır.
Cumhuriyet rejiminin kılcallarına kadar işlemiş olan asimilasyon ve türkleştirme politikaları bazı dönemlerde farklı kılıflara bürünsede sistem asla bu uygulamalardan taviz vermemiştir. Bunu, ister sol, ister sağ, milliyetçi ve muhafazakar İKTİDARLAR döneminde olsun aksatmadığı politik bir realitedir.
Sistem açısından muhalif, özüne, etnik yada dini aidiyetini bağlı, kültürel dezenformasyona, etnik dönüştürmeye karşı çıkan her kürt yada dindar potansiyel bir tehdittir.
Bu türden kalıplaşmış ideolojik devlet tarihlerinin, sürgün, imha, baskı ve sindirme pratikleri oldukça fazladır.
Tüm bunları örneklendirmeye kalkarsak 100 binlerce insanın katledildiği sahneleri fazlasıyla yazabiliriz.
Tarihsel olarak sorunun özünde yatan temel sebebin, Osmanlı sonrası kurulan Cumhuriyet rejiminde tüm savaşlarda başat bir unsur olarak büyük bedeller ödeyen Kürtlerin yok sayılmaları ve asimileye tabi tutulmalarıdır.
Bu kısa girişten sonra günümüz gelişmelerini değerlendirebiliriz.
Doğrudur, Hükümet 2002 sonrası "yeni Türkiye" olarak adlandırdığı dönemlerde devlet eli ile kronikleşmiş pek çok sorun işin bir çözüm umudu algısı oluşturmayı başarmıştır.
Ekonomik çıkmaz, kürt sorunu, çevre komşu ülkeler ile sıfır sorun, laik muhafazakar sürtüşmesi,almış başını giden rüşvet ve liyakatsiz atamalar, keyfi gözaltıları, işkenceler, yıllarca umarsızca sürdürülen mahkemeler.
Herbiri ayrı başlıklar altında incelenebilecek, devlette kümelenmiş çeteler eliyle kanserleştirlmiş büyük sorunlar idi.
Hükümetin, F Gülen ortaklığı ile giriştiği eski Türkiye nin askeri vesayetten kurtarılması girişimleri büyük ölçüde başarı ile yürütüldü. Kuşkusuz bunda ABD ve AB nin desteğinin çok büyük bir payı vardır.
Eski Türkiyenin dönüştürülmesinde hertürlü destek ve inisiyatifi hükümetin kollarına bırakan ABD ve AB , sıra kürt sorunu ve komşu ülkeler ile diyaloğa gelince, yeri geldikçe kemalist rejimin reflekslerini hükümetin kulaklarına fısıldamayı da başarmıştır.
Kuşkusuz cumhuriyet tarihinin en cesur politikası "çözüm süreci" adımları ile atıldı.
Bu, hükümetin gözlüğü ile kürt sorunun çözümüne yönelik bir adım olarak okunsa bile sosyal ve politik neticeleri öyle olmamıştır.
Kanaatimce ABD ve AB dayatması olan çözüm sürecinin arka planında tasarlanan 2 amaç gerçekleştirilmiştir ve hükümette buna Payanda olmuştur.
1) Süreç boyunca vuku bulan gerçek, PKK nin kürt halkının temsilcisi olduğu algısının o döneme kadar ortalarda gezinen büyük halk çoğunluğuna bile kabul ettirilmiş olması
2) Ciddi anlamda din bağlılığı olan kürt toplumlarının laik seküler bir düşünüş biçimine ve yaşam tarzına alıştırılmaları.
Aslında, bir tarafta tarihi yaklaşımlarının çok iyi bilindiği ve devlet aklının imha pratikleri ile dolu olduğu Türkiye politikasının, diğer tarafta sosyalizmin en öldürücü yorumları ile dizayn edilmiş bir PKK örgütlenmesinin masa başında anlaşamayacakları ve çözümün sağlanamayacağı, tesbiti zor bir konu değildi.
Bir tarafın Politik rant sağlama, diğer tarafın örgütlü zorbalıkla halka tahakküm kurma çabalarında kuşkusuz o güne kadar en büyük kazanımı PKK elde etmiştir.
Hükümetin tüm süreç çabaları sonucunda kürt seçmeninden yeterli oy desteği görememesi ve pkk nın örgütsel büyümesini halk boyutuna yükseltmesi sürecin sonunu getiren en belirleyici iki maddedir bence.
Evet masa devrildi.
Niye?
Çünkü herkes kendi partisel ve örgütsel çıkarlarını önceledi.
Tayyib Erdoğan gibi güçlü bir liderlik döneminde böylesi bir tarihi arka planı olan bir sorunun çözümü bu şekilde heba edilmemeliydi.
Herhangibir örgütün muhattab alınması yerine kürt varlığı, kimliği ve dili tanınarak, anayasal güvencelerin verilmesi ilk etapta atılacak en doğru adımlar olurdu.
Kürt sorununu oluşturan temel sebepler törpülenmeli ve kürt halkını uluslararası örgütlerin peşinde sürükleyecek olumsuz devlet adımlarından kalıcı olarak kurtulunmalıydı.
Evet RT Erdoğan inisiyatifi ile devletin yıkıcı gücünün bir süreliğine devredışı bırakıldığı o dönemlerde süreci baltalayan kuşkusuz PKK olmuştur.
Ancak devlet erkinin yönünü salt bir oy potansiyeli olarak kürt halkından ziyade pkk ve bileşenlerine çevirmesi doğal olarak karşılıklı suistimallari doğurdu.
Ve bugün gelinen durum olarak tekrar eski Türkiye refleksleri ile parti kapatmalar, yaka paça gözaltıları ve kürt sorunun inkarı ile tekrar sıfır noktasına dönüldüğüdür. (İdris Yamaç)