Türk Usulü Sekülerizm ve Araya Sıkışan Muhafazakarlık
Bu konuyu iki başlık altında incelemek isterim.
İlk olarak İslam toplumlarının kılcallarına kadar yerleşmiş olan seküler yaşam tarzı.
İkinci olarakta, toplumun inanç köklerine kadar ulaşan bu sarhoş salınmalar karşısında, duygusal bir felç geçiren toplumsal duyarsızlığın ulaştığı son nokta.
Laik seküler düşünce biçiminin sistematiğinde, ister sosyalist-baas, ister demokratik-kemalist orijinli olsun, periyodik aralıklarla gündem etmeyi kesinlikle ihmal etmedikleri bir retorik vardır.
Bütün seküler ideolojiler, ürettikleri bu söylemler üzerinde kendilerine bir yaşam alanı oluştururlar.
Hatta öyle ki, ne kadar söylem üretirlerse o kadar kendilerini rahat hisseder ve karşı durdukları fikre baskı oluşturarak hareket alanlarını genişletirler.
Bu, özellikle Türkiye sekülerizminde 100 yıldır sıklıkla karşılaştığımız bir hareket biçimidir.
Her zaman, yaşam tarzlarına müdahale edildiğini, kısıtlandıklarını öyle bir hıçkırmışlardır ki, bu taktiksel bağrışma her defasında kendilerine yepyeni yaşam alanları olurturabilmiştir.
Bu sahte bir bağrışmadır.
Bu içi boş bir isyandır.
Masum bir savunma kılıfına bürünmüş saldırı amaçlı bir taktiktir.
Diyebiliriz ki ,Türkiye'de ki seküler şekilleniş diğer toplumlar ile kıyaslandığında atılmış en çirkin formattır.
Akıl, bilim, şuur, adalet ve vicdan ölçülerinden alabildiğine uzak ve tamamen nefret endekslidir.
Oysaki, biz baştan ayağa kadar eleştirdiğimiz Türkiye tipi dindar muhafazakar fikir ve pratik erklerinde, (CB Erdoğan öncesinde bile) planlı organizeli ve genel bir yaşam tarzına müdahale sahnesi pek görmedik.
Aksine seküler din düşmanlığının dini yaşama saldırılarına pek çok kez şahitlik ettik
Bunun 'güç dengeleri' ile izah edilmesi 20 yıl önce kabul gören bir fikir olmasına karşılık, bugün tüm devlet kurumlarının muhafazakarlarca kontrol edilmesine rağmen kimsenin yaşam tarzına müdahale edilmemesi her şeyi izah eder niteliktedir.
Ve hatta tüm bunlara rağmen politik çekişmeleri fırsata çevirip seküler bir rant devşirme peşinde olan, içindeki ladini duygularını dizginleyemeyip dini değerlere saldıran sahneler sayılmakla bitirelemeyecek kadar çoktur.
Özellikle Türkiye'de iktidar değişimi ihtimalinin gündemi sıklıkla meşgul ettiği bu zaman aralığında, üst üste seküler - ladini söylemlerin artması, iyi niyet ile izah edilemeyecek bir davranış biçimidir.
Nefret endeksli bir rövanşın parmak sallaması gibi çirkindir.
Evet, iktidarın pek çok söylemi sıkıntılı, pek çok pratiği nefret söylemleri üzerine bina edilmiş olsa bile, iktidarın kimselerin yaşam tarzına müdahale eden bir icraat içine girmediği ve dini bir dayatma yapmadığı da bir gerçek.
Türkiye muhafazakarlığının çıkmazlarını, ikinci bir bahse konu olarak bırakmak istediğim için ayrıntıdan kaçınmak istiyorum.
İslam toplumlarında 1 asrı deviren bir zaman dilimi boyunca, devlet yönetimlerini ele geçiren ve azınlık bir toplumsal güç oluştursa bile sekülerizm, hiç bir zaman toplum nezdinde genel kabul görmemiştir.
Sanayi devrimi ve sonrası medeniyet (gelişmişlik) etrafında dizayn edilen çağdaşlaşma süreçlerinde bile İslam toplumlarına maddi bir refah ve hayat kalitesi sağlayamadığı da tarihi bir realite olarak önümüzde duruyor.
Bilakis,
İslam Toplumlarının geri kalmışlığının, icraatsizliğinin, Hristiyan sekülerizmi karşısında bir varlık ortaya koyamamasının tek sebebi, bu akıl dışı din dışıcılıktan başka bir şey değildir.
Evet,
Çünkü seküler - laik düşünce sisteminde tüm toplumsal yapıyı dizayn eden aşamaların hepsi, yaşam tarzlarının dini perspektiften uzaklaştırılmaları üzerine maddelendirilir.
Bütün içerikler, dini red, kutsallığı inkar, maneviyatı tahkir, sembollere hakaret, tarihi küçümseme, kişilikleri değersizleştirme, inançla alay, tapınmayı çağdışıcılık, geleneklere saldırı olarak başlıklandırılır.
Laik sistem tüm bunları yaparken, şekillendirdiği seküler toplumda da, aslında paralel bir tapınma, üstün nitelikli şahıslar, mekanlar ve dinin tamamen rededildiği sanal ve kurgulanmış bir tarih ihsas etmeyide ihmal etmez.
Aslında Dinin hurafe ve bidat olarak kabul ettiği tüm değersizlikleri, Din yerine koyarak saldırı gerçekleştiren laik seküler düzen, diğer tarafta dinsiz bir hurafeler manzumesi tasarladığının da farkında değildir.
Tarihi değer atfedilen kişilerin türbelerine bez bağlanmasının, medet umulmasının Din de bir karşılığının olmadığını bildikleri halde dine acımasızca saldırıp, kendi kurucu liderlerinin kabristanında kalmadık hurafeyi ve söylemi icra ederler.
Dinin sosyal hayattan koparılması için Türk tipi sekülerizmin kullandığı argümanlar asıl itibariyle Dinde bir hükmü olmayan hurafelerden başka bir şeyler değil.
Tarikatlerin, İslam'ın men ettiği akıl dışı hareketleri, kudsiyet atfedilen ruhban sınıfların ihdas edilmesiyle bunların uçuk fikirlerinin islama mal edilmeleri, tartışmalı konularda şaz, tarihte bir karşılığı olmayan görüşlerin büyütülüp bunlar marifetiyle sıklıkla gündem edilmeleri,
İslamın men ettiği, fikir ve ictihad boyutunu aşıp, cana kasta dönüşmüş mezhepsel ihtilaflar.
Hepsi ve daha yüzlercesi, Türk tipi sekülerizmin, Dini itibarsızlaştırma amaçlı kullandıkları birer safsatadan öte birşey değiller. (İdris Yamaç - Hürseda Haber)