NATO kafalılarla Rus Çarlığı arasında sıkışan dünya
ABD ve Rusya arasında, Sovyetler Birliğinin kurulmasından beri soğuk savaşın olduğu ve bunun asla sıcak bir çatışmaya evrilmediği bilinen bir gerçek.
Her iki ülkeninde dış politikada birbirlerinin saldırı ve işğallerini görmezden geldikleri düşünüldüğünde aralarında zımni bir mutabakatın olduğu bile düşünülebilir.
17 Ekim Bolşevik devrimi ile kurulan SSCB ile yıkılan çarlık Rusyasında, yeni bir sürece girilen ABD ilişkileri kısmi bir sarsıntı yaşansada, 1933 de kurulan diplomatik bağlantılar ile yepyeni bir sürece girildi.
Özellikle Stalin dönemi ile birlikte dünyada iki kutuplu güçler dönemi başladı.
İki emperyal gücün bölgesel ve uluslararası dizayn savaşları.
Bolşevik devrimi ile yükselen bir trend yakalayan Komünizm in yayılmacı politikalarına karşı ABD, askeri bir hamle yapmakta gecikmeden NATO (Kuzey Atlantik Paktı ) adıyla 12 ülkenin başlattığı ve sonraki yıllarda sayısı 30 u bulan devletlerin ordularından müteşekkil devasa bir askeri güç birlikteliği yapılanmasına girişti.
Dünya 20. Yüzyıl boyunca SSCB komünist devriminin etkilerini iliklerine kadar hissetti.
Ardından Sovyetlerin öncülüğünde kurulan sosyalist devletler birlikteliğinin oluşturduğu Varşova Paktı.
Diğer tarafta hiçbir tarafa meyli olmayan Çin önderliğindeki Bağlantısızlar hareketi.
Dünya artık tek başına güçlü bile olsan ayakta kalamayacağın bir 'erkler savaşı' alanına dönüşüvermişti.
20. Yüzyıl tam anlamıyla devletlerin, çatı örgütler altında birleşerek kendi güvenliklerini garanti altına alma yüzyıldır.
Bir tarafta 1936 da Irak ve Suud un başlattığı ama sonraki yıllarda ' İskenderiye Protokolü ' ile temelleri atılan Arap ligi,
Diğer tarafta 51 de başlatılıp bugün Avrupa Birliği şeklini alan Avrupa Ülkeleri Topluluğu.
Sıcak çatışmaların yerini Soğuk savaş taktiklerine bırakmasının ardındaki politik realite, aslında hızla ideolojik ve bölgesel çatılar altında kutuplaşan ve güçlerini birleştiren devletlerin örgütlenmeleriydi.
İşte asıl itibariyle İslam ülkelerinin Komünist ideoloji ve Komünizme karşı soğuk savaş veren NATO üst çatısı altında birleşen Amerikancı düşünce biçimleri ile tanışması böylesi bir siyasi entrikalar havasında gerçekleşti.
ABD ve Britanya krallığı, Osmanlı sonrası hakimiyet kurdukları özellikle arap devletleri ve yeni cumhuriyet üzerindeki tahakkümü pekiştirmek için herzaman komünist tehdidini büyük bir politik maharetle kullanmayı başarmışlardır.
Birbirlerine karşı soğuk savaş, psikolojik harb taktikleri yürüten bu iki emperyal güç, asla çatışmadı ama etki alanlarını artırmak için hiçbir hamleden de kaçınmadılar.
Kuşkusuz 10 yıllar boyunca yürütülen bu psikolojik harbin tartışmasız galibinin, tarihler 1991 i gösterdiğinde ABD ve NATO ittifakının olduğu herkesçe kabul gören bir realitedir.
Sonuç Varşova Paktının yıkılması, SSCB nin dağılması ve Sosyalist Doğu Almanya'nın berlin duvarının yıkılması ile Batı Almanya ile birleşerek Sovyet etkisinden arıması oldu.
Kuşkusuz 20. Yy ın bu iki kutuplu soğuk savaş taktiklerinin zirve yaptığı ve tüm devletlerin Nato yada Varşova Paktı diye sığınmak zorunda bırakıldıkları bir dönemde, 1979 da 'la şarkiyye ve la ğarbiyye cumhur i islamiyye ' ne doğu ne batı İslam Cumhuriyeti sloganları ile İmam Humeyni önderliğinde gerçekleşen İran İslam Devrimi, özellikle bu iki çark arasına sıkışan halklar arasında yepyeni bir yol ve Ufuk açtı.
BELKİDE makus bir tarihin, bahtsız bir ümmetler topluluğunun özgürlük meşalesinin tutuştuğu bir tarihi kırılmanın başlangıcıydı bu devrim.
Devletleri Amerikan ve SSCB emperyalizmine maşa olmuş halklar için tarihi köklerine daha uygun, yaşam tarzlarının medeniyet köleliği yada komünist inkarcılığı arasına sıkıştırılamayacağı üçüncü bir çıkar yol sunuyordu müslüman toplumlara.
Bugün özellikle Rusyanın Ukrayna ya müdahalesi ile gündeme gelen politik gelişmelerin aslında ardında yatan temel etken NATO nun durdurulamayan genişleme planıdır.
Özellikle SSCB nin dağılmasından sonra 91 den beri birlikten ayrılıp bağımsızlık ilan eden devletlerin birer birer NATO ya kabul edilmeleri, doğal olarak Rusya'nın karşı bir atak geliştirmesine olanak tanıdı.
Rusya'nın 1991 de ciddi ekonomik ve askeri çözülme yaşadığı bir realite.
Çeçenistan ve özellikle Afganistanda aldığı darbeler ise güç kaybediş hızını gittikçe artırdı.
Ancak Putin in liderliğinde Rusya'nın son 20 yıldır bölgesinde karar verici bir güç haline geldiği, ekonomik ve özellikle askeri alanda, silahlanma yarışında ciddi gelişmeler kat ettiğide bir gerçek.
İşte aslında gücünü toparlamış bir Rusya bugün kazandığı imkan ve olanaklar ile tarihin kendisine yüklediğini zannettiği misyonuna geri dönüyor.
İmparatorluk bakiyesi olan her ulus devlet, pratik bir realite olarak tarihin çıkmazından kurtulup çağın çizdiği sınırlara kendini mecbur görmüyor.
Bugün aslında Türkiyenin Suriyede oluş gayesi ile Rusyanın Ukraynada yada Gürcistanda oluş gayesi arasında tarihsel bir bakış açısı olarak hiçbir fark yoktur.
Putin'in politik düşünüş arka planında Rusyayı Çarlık dönemi stratejileri ile yönetmek istediği gerçeği, NATO nun genişleme stratejisi ile tetiklenince, SSCB den kopan tüm devletlere karşı bir Rus müdahalesinin olacağını kabul etmek gerek.
Artı, NATO nun Rus sınırlarının yanı başına kadar genişlemesi Rusya için kendi güvenliğine karşı yapılmış bir 11 Eylül saldırısı gibidir.
Karşılıklı güvensizlik ve tehdit pratikleri ile dolu bir güçler savaşında dünyanın bir kaos yaşayacağı muhakkak.
Ama tartışmasız olarak kabul edeceğimiz siyasal gerçek, ABD işgallerine sessiz kalan bir Rusyanın, Rus müdahalelerine pasif tepki gösteren bir ABD nin dünya için güvenli bir strateji geliştiremeyekleridir.
Genel öncelikleri kendi çıkarları olarak, danışıklı dövüşen bu acımasız savaş gerçekliğinde, mazlum ve ezilmiş İslam toplumları üzerinde emperyal bir tahakküm kurmada baskın güç herzaman olduğu gibi yinede Amerikan emperyalizmidir.