Halimiz Harap, Sana Yöneldik Kurtar Bizi Ya Rab!
Gerçekten de, İslam toplumlarının hali içler acısı.
Vuku bulan her hadise bütün çıplaklığıyla bu acı gerçeği gözler önüne seriyor.
Yönetenler halkın ekonomisinden, endişelerinden, korku ve sevinçlerinden, inancın yüklediği sorumluluklardan o kadar uzakki.
Ümmet coğrafyasının genelinde İslam'ı temsiliyette yetersiz kalan alimler, hurafelere batmış tarikatler, iliklerine kadar politize edilmiş, sahtekar politikacılara değnek olmuş pek çok cemaat ve daha kendi zihin dünyasını aydınlatmaktan aciz kalan aydınlar...
Ümmet, kendi varlık tarihinde belkide böyle bir karanlığın, cehaletin ve taatsizliğin bir benzer dönemini yaşamamıştır.
Türkiyede 10 yıllarca süren bir zorba rejime karşılık halka umut olarak gelen muhafazakar erk'in, müslüman topluma enjekte ettiği en büyük duygu vahşi kapitalist duygular oldu.
Ömründe banka kapılarına yolu düşmemiş dindarlar, sohbetlerinde hangi bankanın düşük faiz verdiğini konuşur oldular.
Bir araya geldiğinde dünya zinetlerinden bahsetmeyi zul telakki eden, uhrevi bakışlarla dünyayı üç talakla boşadığını terennüm eden İslamcı gençlik, bu kapitalist dişler arasında lokma lokma İslami anayasa düşüncelerinden ayrışmaya başladılar.
Tarihin kültürel bir enkaz olarak bıraktığı birtakım sığınma fikirlere sarılıp 'zulüm ve fısk düzenini islah etme' fikri kargaşasında kaybolup gittiler.
Tesettür, bizzat mücadelesini veren kadınların tasarımlarıyla anlamını yitirdi.
Laik düzenin bir hizmetçi parçası olarak algılara kazıttığı başörtülü Fatma, köşk sahibi olunca makama, mevkiye, holdinge hükmedince hiçbir zaman hazreti Fatma olmayı başaramadı, olmayı düşünmedi.
Manevi duyguları bir kemirgen gibi çürüten bu enjekte, sonuç itibariyle içinde zühdün, takvanın, ihlasın, İsarın, tevekkülün, hayrın, duanın, infakın olmadığı betondan bir kapital toplum yarattı.
İslam'a inanan ama kapitalizme teslim olmuş,
Allaha tapan ama kapitalist emirlere secde eden, manevi temeller üzerine inşa edilen ihtişamlı bir materyalist toplum.
Mücahid - Müteahhit meteforunun mücessem hali.
Kim bilir belkide katipalist dünya düzeninin de tasarlamak istediği buydu.
Kapitalizm, doğduğu ülkelerde bile ancak bu kadar vahşileşebildi.
Bilinç düzeyi yükselen kapitalist toplumlar bile bu vahşi çarkın dişlerini bilemeyi başardılar. Kendi insanını önceleyen, merkeze koyan bir sisteme zorladılar yönetim erklerini.
Ama bizler,
Yani İslam toplumları, başaramadık bunu.
Elimizde inanç köklerimizin temellendiği DİN realitesine, gözümüzü diktiğimiz uhrevi yaşamın ceza ve mükafat inançlarına rağmen kötüden, haramdan, şerden doğruya helale iyiliğe yönelmedeki zaafiyetimiz herzaman zirvede oldu.
İnsanın kutsallığı meta karşısında düşebileceği en alt seviyeleri gördü. Paha biçilemeyen manevi duygular, tutuşturulup atılan bir kibrit çöpü kadar bile bir anlam ifade etmez oldu.
Hakikat şu ki, bütün herşeyin düğümlendiği nokta, toplumsal yaşamdan tutun, siyasal sisteme, ticaretten komşuluğa, suçtan cezaya, insandan uhteviyete, köyden şehire, imardan inşaata, taatten isyana, karadan denize, ziraattan hayvancılığa,
Yerden göğe, Fıratın kıyısındaki koyundan Dicle kenarındaki kuşa kadar... Kısaca doğumdan ölüme kadar herşeyde meselenin düğümlendiği nokta, 1400 yıl önce hz. Muhammed aleyhiselamın sözlerde gizli. "Başınızdaki emirleriniz ve alimleriniz kötü olursa herşey kötü olur"
İşte kimsenin terennüm etmek istemediği, dillendirmekten kaçındığı, konuşamadığı realite bu.
Yöneticilerin hışmından korktukları, alimlerin zemminden ürktükleri, hain ve kafir mührü ile damgalanmak istemedikleri her demde dillendirilmek istenmeyen en büyük gerçek bu.
Haykırılması gereken, gündemlerin en baş konusu.
Bütün bu kangrenleşmiş sorunları sadece bugünkü idarecilerin ve ulemanın boynuna dolamak, kuşkusuz sorunu köklerinden koparmak olur.
Suçu bugüne hasretmek olur.
Gerçek kabahat sahiplerini gözardı etmek olur.
Oysa biliyoruzki asıl itibariyle bütün sorunlar, aleyhiselam sonrası gerçekleşen güç ve iktidar mücadelelerinde kurulan denklemlerde ulemanın basit bir işlemci konumunda pasif ve güçten yana taraf olmasından
kaynaklanıyor.
O günden bugüne bir kartopu gibi devleşerek gelen sorunlar artık çözülemez bir halde.
İslam yöneticileri ve alimleri gerçek islam yaşantısı yerine otorite tarafından kurgulanmış paralel dine olan sorgusuz bağlılıkları ile soruna çözüm üretmekten çok uzak. (İdris Yamaç - Hürseda Haber)