PKK için Sonun Başlangıcı
Evet, her fani gibi devletler, beşeri ideolojiler, siyasi partiler ve örgütlerin de çocukluk, gençlik, olgunluk, yaşlılık ve ölümü kaçınılmazdır. Ancak bazıları bu kendileri için takdir edilen ömrü veya fırsatı, dünyada hoş bir seda bırakmak için kullanıp insanlığa pozitif bir miras bırakırken bazıları da arkalarında kan, gözyaşı, yağma, talan ve zulüm dolu bir iz bırakır. Ama neticede kimse baki kalmaz ve bir sebeple nihayete erer.
PKK de yıllarca bölgede, kan üzerinden devşirdiği gücü, her geçen gün muhaliflerini yok etmek için sınırsız ve ahlaksızca kullandı. Bile bile, ardında hoş bir seda bırakmamak için kendisine sunulan bütün fırsatları elinin tersiyle itip rol model olarak aldığı Stalin ve Lenin e rahmet okuturcasına, TC'nin kuruluşundan itibaren yaptığı zulümleri bile gölgede bıraktı. Bütün seleflerine rahmet okutan uygulamalarını ısrarla sürdürdü. Bunu yaparken uluslar arası güçlerin ve derin devletin desteğini hep arkasında hissetti ve onların garantörlüğünde ilelebet bu durumun devam edeceğini sandı. Ama hesaba katmadığı bir şey vardı ki; Keskin sirke küpüne zarar verirdi ve neticede öyle oldu. PKK de gücünün zirvesindeyken TC'nin çözüm süreci adı altında kendisini bölgenin jandarması olarak tayin etti. Halkın seçimde verdiği desteği Kürdistan'a hizmete dönüştürmesi gerekirken o bu gücü, önce Kürdistan da ki siyasi oluşumları yok etmeye sonrada hızını alamayıp çocuklarını geri isteyen masum annelere karşı kullandı.
Halk PKK'yi, hizmet görmek, siyasi ve kültürel taleplerinin karşılanması için destekledi. Kürt halkına hizmet iddiasında olan bir yapının yapması gerekenleri bırakıp sürekli mağduriyetler üretmesi kabul edilemezdi ve birilerinin bu şımarık çocuğa haddini bildirmesi gerekiyordu. Bunu devlet yapamazdı. Çünkü çocuk, onun yatağında doğmuş ve çözüm süreci ile de devlet bölgedeki yönetim haklarını yatağında doğan evladına vermişti. Yani aslında bu son yaşananların sorumlusu PKK kadar asker ve polis ölmesin diye Kürtleri PKK'nın merhametine terk eden devlet ve devletin yanında olup dolaylı veya direk PKK ile zımni olarak anlaşma yapan bölgedeki sivil toplum kuruluşları ve sözde kanaat önderleriydi. Ve bunu Kürt siyasi hareketleri, sivil toplum kuruluşları ve kanaat önderleri, entelektüelleri, yazar ve çizerleri yapamazlardı. Çünkü hem alternatif bir vizyonları yoktu hem de cesaretleri. Kendilerini bile koruyup kollayamadıkları gibi Kürdistan'la ilgili kendi düşüncelerini söylemeden önce PKK'yı methetmeyi bir borç biliyorlar. Bu meyanda PKK'nın oluşturduğu mağduriyetleri ya görmezden geliyorlar ya da görmeye mecbur kalıp bir çift laf etme ihtiyacı hâsıl olunca da önce mağduru suçlayıp sabır ve itidal a davet ettikten sonra cesaret ederlerse bir eleştiri getiriyorlar.
HÜDAPAR ve bazı duyarlı sivil toplum kuruluşları ise daha başlangıcından itibaren bu çözüm sürecine şeffaf ve doğru argümanlar kullanılmadığı halde yine de oyunbozan taraf olmamak için şans tanımış süreç yolunda gitmediği takdirde şamar oğlanı olmamak için onca saldırı darp ve cinayete rağmen halkın menfaatini gözetip sabır etmek zorunda kalmıştır.
Ancak PKK hiç ummadığı bir anda hiç beklemediği şekilde içinden bir tepkiyle karşı karşıya kalmıştır. Çocuklarını geri isteyen ve bunun için oturma eylemi yapan ANNELERİN tepkisi… Evet, bu tepki öyle bir tepki ki, PKK, kurulduğundan beri böyle bir tepkiyle karşılaşmamıştır. Bu tepki hiç kimsenin ve hiçbir organizasyonun arkasında olmadığı dinamiklerini, sadece çocuk yaşta piknik bahanesiyle dağa kaldırılan Kürt annelerin öfkelerinin oluşturduğu bir başkaldırıdır. PKK medyası bu tepkiyi şu veya bu şekilde yaftalamak istese de, bu direniş, Kürt annelerinin oluşturduğu tarihin en masum ve en natür sivil direnişidir. Ve bu direniş, sözde kadın hakları savunucuları olan zalimlere karşı, Rosa Parks'ın Amerika'daki ırkçı yasalara karşı 1 Aralık 1955 de başlattığı oturan kadın eylemi gibi neticeye götürecek bir eylemdir.
PKK bunu bildiğinden, dikkatleri dağıtmak ve karşı devrimi rayından çıkarmak için eylemin başladığı günden beri HÜDA PAR'a saldırıyor. Önce Lice de üyelerini kaçırma girişiminde bulunmuş beceremeyince de kadınlar dâhil tarayıp kaçmış, sonra yaşlı bir üyesini (Mardin de Mehmet Uğurtay) şehit etmiş ve aynı gün Dicle ilçe başkanı Ercan Alpaslan ı kaçırarak bir taşta iki kuş vurma kurnazlığına yatmıştır.
Yani hem HÜDA PAR'ı çatışmanın içine çekerek devletle el ele verip bitirmek ve sözde çözüm sürecini akamete uğratmakla suçlayacaklar hem de Kürt annelerinin başlatmış olduğu ve bu güne kadar hiç kimsenin cesaret dahi edemediği BDP belediyesinin önündeki devrime giden oturma eylemini sabote edecekler. Asıl korkuları bu anneler, çünkü anneler onların kirli oyunlarını deşifre edecekler ve en yakın zamanda bütün metropollerde BDP'nin binalarının önünde oturan ve çocuğu 13,15 yaşında dağa kaldırılmış binlerce anne göreceğiz. Sadece bununla da kalmayacak ve yakın bir gelecekte uyuşturucu müptelası Kürt Çocukları'nın anneleri, dağa kaldırılan kız çocuklarının namuslu anneleri, torbacı Kürt Çocukları'nın anneleri de bu kervana katılacaklardır.35 yıldır PKK ve yan kuruluşlarının yaptığı bütün ahlaksız, vicdansız ve insafsız uygulamalara ses çıkaramayan Kürt aydın ve entelektüellere inat onurlu ve cesur KÜRT anneleri bu hesaplaşmayı gerçekleştirecektir. Bu sivil tepki neticeye ulaşacağından dolayı, PKK hırçınlaşıp hedef saptırmak için azami efor harcıyor. Harcıyor ki cambaz gösterip anneleri belediyelere alıp daha rahat darp edebilsin, tehditle şantajla dağıtabilsin.
Ama şartlar değişti ve geri sayım başladı. Saat ise annelerin elindedir. Hizbullah için intikam almak en kolayı, bunu en iyi PKK bilir geçmişten! Ama bence her şeye rağmen süreç annelerin kontürolüne bırakılmalı ve vicdan sahibi herkes bu annelere destek vermeli. En azından oturdukları müddetçe yemekleri ve geçimleri temin edilmelidir. Herkes bu onurlu eylemi marjinalleştirmeden desteklemelidir. En önce de bölgenin, kadın hakları savunucuları ve siyasi aktörleri desteklemelidir. (Hürseda Haber)