Kibirli Politik Tavırlar ve Topluma Yansımaları
On üç yıllık AKP iktidarının bazı çapsız,hayalci iç ve dış politik tavırlarının ülke içinde ve dışında oluşturduğu menfi durum kartopu gibi daha büyük problemlere namzet bir şekilde hızla yol alırken daha vahimi ise iktidarda muktedir olanların ve onların yandaş medyasında boy gösteren kalemşörlerın hala burnundan kıl aldırmıyor olmasıdır.
Hemen şunu belirteyim ki bazılarının AKP iktidarında yapılanları gözüme sokarcasına uzattıklarını görür gibiyim. Ancak hiç kimse kusura bakmasın ama bunu yapanların bilmesi gereken şu ki bir iktidar yaptıklarından değil yapamadıklarından mesuldür. Hiç kimse vazifesini yaptığı için başımıza kalkmasın bu onun işi yapmadığında kusurludur yaptığında ihsan etmiş sayılmaz. İktidara talip olanlar hizmetle mükelleftir orası yan gelip yatma yeri değil.Ama efendim ya öncekiler diyenlerinse ölümü gösterip sıtmaya razı etmek isteyenlerden bir farkları yoktur.
Dış politikada sıfır sorun gibi hayalci bir yaklaşım niyet halis olmayınca elimizde patladı .ilkeler üzerinden yürüttüğümüzü iddia ettiğimiz dış politikada Suriye`deki muhaliflerin haklarını meşru görüp onları desteklerken Yemen deki muhalifleri ise isyancı görüp oradaki mazlum halka bomba yağdıran Sisi ve Suudi Kırallığına lojistik destek verme ilkesizliğine düştük.
İç kamu oyunun gazını almak için Batı ülkelerini eleştirirken derin stratejik ortaklarımız üzerine alınmasınlar diye isim vermeden diplomatik bir dil kullanmaya azami gayret gösterdiğimiz halde İslam ülkelerine ağabey edasıyla isim vererek üst perdeden bağırmayı ve akıl vermeyi vazife bildik.
Diktatörler arasında iyi diktatör, kötü diktatör ayrımı yaparken, hak talebinde bulunan halklar içinde! Sunniler ve Şiiler ayrımının ilkesizliğine saplanıp, benim diktatörüm iyi (kalmalı) seninki kötü (gitmeli), benim direnişçim haklı desteklenmeli senin direnişçin terörist bombalanmalı diyen emperyalistlerin taktiğiyle iş görmeye başladık. Bütün diktatörlerin kötü ve gayri meşru, bütün halkların da haklı ve haklarının iade sininde mecbur olunduğunu unuttuk.
İç politikada çözüm diyerek yola koyulduğumuz işlerde ise tam bir facia yaşadık. Alevi sorunu çözmek için kurultaylar düzenleyip çalış taylar yaptık Marksist Leninist alevi örgütleri muhatap alıp ortaya bir projede koyamadan müflis olduk. Oysa bu işe başlamadan Türkiye de bir Alevi (Caferi) üniversitesi kurulmasının önü açılmalı, maddi destek verilmeli ve kendi din adamlarını yetiştirme fırsatı sunulmalı idi.ama dostlar alışverişte görsün anlayışı sorunu çözmediği gibi süreç içersinde politik menfaatler için kullanılan dil ve üslup ta tutturulamayınca ayrışmayı daha da derinleştirdi ve art niyetlilerin kaşıya bileceği kıvama getirdi.
Fetö terör örgütü dedikleri camia hakkında duyarlı olan herkesin kendilerini uyardıkları halde on yıl boyunca sorunsuz sürdürdükleri evlilikleri kendilerine zarar dokununcaya kadar sorunsuz devam etti. ama şöyle böyle değil. Adamlar devletin bütün kurumlarına dönemin başbakanın referansı ile(ki ne istediniz de vermedik demişti) elini kolunu sallayarak yerleşip devletin bütün nimetlerinden tepe tepe istifade etmiş bütün muhaliflerini desindirmişlerdi . ki halada kripto elemanları sayesinde ediyorlar.
Ve Kürt meselesi konusunda resmen çuvallayan bir iktidar ve onun medyadaki gönüllü! Ordusu hala hiçbir şey olmamışçasına beyanatlar veriyor ve Kürt leri saf yerine koymaya devam ediyorlar. sözde çözüm süreci boyunca her evden en az bir çocuk dağa çıkarılmış,her eve bir silah, militanlarınkine ise ağır silah verilmiş,bütün iş adamları haraca bağlanmış,mahkemeler kurulup yargılanmalar yapılmış,halk vergilere tabi tutulmuş,farklı düşünenlere savaş açılmış ama buna rağmen bölgede sivil toplum faaliyetlerine 150 şer yıl ceza kesen hükümet bunlara sessiz kalmış müdahale etmemiştir. Gelinen noktada ise süreci yönetenler hala padişah soytarısı gibi pişkin pişkin açıklama yapmakta, sanki hdpkk nin meşrutiyetini artırmak için özel gayret sarf etmektedirler. Oysa ortada son bir ayda öldürülen onca vatandaş,asker,polis ve yakılan arabalar, yıkılan şehirler,kötüleşen ekonomi hep bu yanlış sürecin yanlış muhataplarla iş tutmanın neticesi ve hala ortada bir istifa bile yok.halbuki bu aşamada yapılması gereken ilk iş bu başbakan yardımcılarının istifası ve meselelere vakıf yeni yardımcılar yeni muhataplarla yola devam edilmesi ve Kürtlerin hakları pazarlık konusu edilmeden verilmesidir.Ama nerde kibirden burunlarından kıl aldırmıyorlar bakan mı görevden alacaklar.Kibir den burnunun dibini görmeyenler öz eleştiri vermeyenler gereğini yapmayanlar daha bu memleketin burnunu çok yere sürerler.birileri onlara istişarenin insanı küçültmediğini bilakis yücelttiğini peygamberinde savaşta sahabenin tavsiyesiyle ordugahın yerini değiştiğini hatırlatsın.ve bu süreci başlatan sayın cumhur başkanı seçime üç ay kala Kürt sorunu yoktur demekle neyi kast etti hala anlamış deyilim.Kürtçe resmi dil mi oldu,tamamen Kürtçe eğitim veren okullar ve üniversiteler mi açıldı Kürtçe ders kitaplarımı basıldı ne oldu Kürt sorunu bitti pazarlığı hdpkk ile yaptınız oda silah bırakmadı peki ne oldu anlayan var mı? Ben yaptım oldu mantığıyla ilkeler oluşmaz ilkeler evrenseldir ve herkes tarafından kabul görür. vesselam.
(M. Fatih Demirtaş)