Avro-Atlantik mi, Avrasya mı?

Avrupa’nın önündeki stratejik düzlemdeki temel sorun, 21. yüzyılda geleceğinin Avro-Atlantik’te mi yoksa Avrasya’da mı olduğudur.
İşte Ukrayna meselesi ABD’nin bu sorunu Avro-Atlantik yönüne zorlamasının yoludur. O nedenle başından beri belirtiyoruz; ABD’nin NATO’yu genişleterek tetiklediği Ukrayna meselesi, bir Rusya-Ukrayna savaşı değil, Rusya-ABD savaşıdır. ABD bu savaşla Rusya’yı Avrupa güvenlik mimarisinden çıkararak Avrupa’yı Atlantik kampında tutmaya çalışıyor. Arktik Okyanusu’ndan Akdeniz’e indirdiği yeni demir perdeyle, Avro-Atlantik inşa etmeye uğraşıyor.
Tersine Rusya ve Çin ise Avrupa ile Asya’nın Avrasya’laşmasını savunuyor. Nitekim Çin ve Rusya liderlerinin ortak mesajlarında da “Büyük Avrasya Ortaklığı” vurgusu dikkat çekiyor. Kuşak ve Yol İnisiyatifi, Afrika’yı da ekleyerek Avrasya’yı inşa etmeyi hedefliyor zaten…
AVRUPA’NIN ÖNÜNDEKİ STRATEJİK SORUN
ABD Hegemonyasının Sonu (Kırmızı Kedi, 2019) isimli kitabımızda incelediğimiz konu da buydu zaten. Beş merkezin, yani ABD, Çin, AB, Rusya ve Hindistan’ın güç mücadelesinin nasıl bir dünya şekillendireceği konusunu ele almıştık. ABD, AB ve Hindistan’ı stratejisine eklemleyerek Çin ve Rusya’ya karşı küresel liderliğini sürdürmek istiyor. Ancak bu AB ile Hindistan’ın bir merkez olamaması demek aynı zamanda. İşte Avrupa’nın önündeki temel ikilem budur.
Bu ikilemi ya da genel olarak “Avro-Atlantik mi, Avrasya mı” sorununu Avrupa’da en iyi anlayan resmi yetkilinin Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron olduğu görülüyor. (Emekli olmadan önce öncülük Almanya Şansölyesi Angela Merkel’deydi, halefi Olaf Scholz ABD baskısına önemli oranda boyun eğmek zorunda kaldı ne yazık ki…)
İşte Macron’un Batı’da çok tartışılan ve tepki gösterilen Çin ziyareti tam da bu nedenle kritik önemdeydi. Macron’un dönüş yolunda verdiği dört temel mesaj ise Paris’in bu konuda tutum oluşturmaya çalışacağına işaret ediyor. Öyle olduğu için de ABD Macron’un mesajlarını hedef aldı hızla…
YA VASSALLIK YA STRATEJİK ÖZERKLİK
Başkanlık uçağında Politico’ya konuşan Macron, dört temel mesaj verdi:
1) “Avrupa’nın üçüncü bir süper güç haline gelebilmesi için stratejik özerklik şart.”
2) “Avrupa’nın silah ve enerjide ABD’ye artan bağımlılığı azaltılmalı, Avrupa’nın kendi savunma sanayisini inşasına odaklanılmalı.”
3) “Avrupa, ABD dolarının ülke dışı hakimiyetine bağımlılığını azaltmalıdır. İki süper güç arasındaki gerilim kızışırsa, stratejik özerkliğimizi finanse edecek zamanımız ve kaynağımız olmayacak ve vassal haline geleceğiz.
4) “Avrupa, Tayvan konusunda Çin ile ABD arasında bir çatışmaya sürüklenmekten kaçınmalı.”
Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un bu mesajlarının, aslında daha da ileri ve derinlikli olduğu anlaşılıyor. Çünkü Politico, söyleşinin sonunda, “Fransız Cumhurbaşkanlığı Ofisi’nin Tayvan ve Avrupa’nın stratejik özerkliği konusunda daha açık konuşulan bazı bölümleri kesip çıkardığını” not etti.
ABD’DEN MACRON’A TEHDİT
Macron’un mesajlarının, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in daha önce Almanya Şansölyesi Scholz’a ifade ettiği Çin’in üç maddelik Avrupa yaklaşımına birebir uyumlu olduğu görülüyor.
Xi Jinping’in işaret ettiği o maddeler şöyleydi:
1) Avrupa’nın güvenliği, Avrupalıların elinde olmalı.
2) Çin, Avrupa’nın stratejik özerkliğini destekliyor.
3) Çin-AB ilişkisi, üçüncü bir tarafın hükmünde ve kontrolünde olmamalı.
Xi ile Macron’un bu tutum çakışması, elbette ABD’yi rahatsız ediyor. Nitekim ABD’nin etkili senatörlerinden Marco Rubio, hızla Macron’u hedef alan, dahası “tehdit eden” bir mesaj yayımladı.
Macron’un Fransa adına mı yoksa Avrupa adına mı konuştuğunu sorgulayan Senatör Rubio, “Tayvan konusunda Avrupa’nın taraf tutmaması söz konusu olursa, ABD’nin de Avrupa’yı Ukrayna’daki tehditle baş başa bırakacağını” söyledi.
AVRUPA’NIN ELİNDEKİ ANAHTAR
Macron özetle Avrupa’nın önünde aslında “ya ABD’ye vassallık ya da ABD’den stratejik özerklik” şeklinde iki seçenek olduğunu olduğunu ortaya koymuş oldu. Bunun pratikteki karşılığı aslında şudur: Avrupa, ABD’nin Avro-Atlantik cephesine boyun eğerse vassallaşır, Çin ve Rusya’nın önerdiği “Büyük Avrasya Ortaklığı”na yönelirse, stratejik özerkliğini kazanır.
İşte ABD’nin Ukrayna’da barışı değil, “uzun savaşı” zorlaması, tam da bunun içindir.
Avrupa’nın önündeki bu temel çelişkinin çözümü, bir dizi anahtar gerektiriyor. Bu anahtarlardan ilki ise Avrupa’nın ABD’ye rağmen Çin’in Ukrayna için önerdiği barış planını gündemine alması ve tartışmasıdır. (CRI)