İstasyon Meydanı Mustazaflara İcazeti Vermiştir
Mustazaf-Der’in kapatılması nedeniyle 27 Mayıs’ta “Ahde Vefa Mitingi” adıyla Diyarbakır İstasyon Meydanı’nda düzenlenen miting, yüzbinlerin katılımıyla gerçekleşti…
27 Mayıs, Diyarbakır’ın İslam ordularınca fethinin ve halkın bizans zulmünden kurtuluşunun yıldönümü. Miting, tercih edilen tarih açısından da önemli ve ilginç mesajlar taşıyor… Hem yeni bir başlangıç açısından, hem de Türk, Kürt ve Arapların daha doğrusu tüm halkların belli zümrelerin tasallutundan kurtarılıp tek bir bayrak etrafında birleşmeleri umudu açısından…
Miting, Türkiye’de bir derneğin kapatılması nedeniyle düzenlenen en büyük miting özelliği taşıyor. “Kutlu Doğum mitingleri farklı idi, hiçbir şey yapamazlar, hiç kimse gelmez”, diye fikir satmaya kalkışanlar bir kez daha bu güzel halkın cevabıyla karşılaştılar.
Evet, uzun yıllardır yaşanılan baskılardan ve müslümanların haklarını savunacak güçlü yapıların yoksunluğundan dolayı halkımız, özellikle de dindarlar bu tür durumlarda tepkisini meydanlarda göstermeye alışkın değil belki. Kutlu Doğum hem içerdiği mesaj açısından, hem hitap ettiği kitlenin genişliği açısından, hem de bir ibadet niyeti ile yapıldığından elbette ki halk daha fazla katılım gösterir. Ancak bir tepki mitingine katılmayı pek uygun görmez. Hayır bu o camiayı yok saydığından veya tasvip etmediğinden değil, elbet. Yine evinde “Allah belanızı versin, ne istediniz derneğimizden” diye çıkışacaktır ama tepkisini meydanda haykırmayı tercih etmez.
Ancak bu sefer hiç de öyle bir durum yaşanmadı, yine de olağandışı bir katılım vardı mitinge… “Halk katılım göstermez, cılız geçecek, sönük geçecek” diyerek meseleyi basite indirgeme veya geçiştirme gayretinde olanlar yanıldı… Mustazafların bu sefer sadece kendisine davet ettiği çağrısına bir kez daha herkes koştu. Üstelik daha önce de olduğu gibi tüm engellemelere ve işi yokuşa sürme gayretlerine rağmen miting, bütün görkemiyle, Mustazaflar Hareketinin tarihteki ilk mitingi olarak tarihe geçti.
Aslında Mustazaf-Der’i kapatanlar yaptıklarına kesinlikle pişman olacaklardır. Doğal seyrinde ve adım adım yürüyen bir süreci belki de daha hızlandırmışlardır. Çünkü Mustazaf-Der çizgisi artık ağırlığını sadece yoksulluk, cehalet ve ahlaki çöküntü ile mücadeleye vermeyecek, bunların yanı sıra daha önce kısmi olarak vurgu yaptığı siyasi konulara da sıklıkla vurgu yapacaktır. Mustazaf-Der derneklerin yanı sıra siyasi bir hareket olarak da yoluna devam edecektir, yani artık hayatın her alanında göreceğiz hareketi. Zaten bu gömlek dar geliyordu
Toplumsal sorunlara, insan hakları ile ilgili sorunlara, ekonomik sorunlara, ahlaki sorunlara yani halkın tüm sorunlarına eğilecek; İslami yaşamın önündeki tüm engellerin kaldırılması için mücadele edecek; bozulan toplumsal barış ve kardeşliğin yeniden tesisi adına Kürd Sorununun adalet ve kardeşlik temelinde çözülmesi için daha yoğun bir çalışma içine girecektir. Mazlum ve Mustazafların sesi olup hakkı haykırmaya devam edecektir. Ve bu durum birçoklarının uykusu kaçıracak, yeni süreç hiç hoşlarına gitmeyecektir.
Böylelikle hem Kemalist zihniyet, hem sosyalist zihniyet alternatifsizlikten dolayı bu halkı daha fazla sömüremeyecek…
Peki, neden böyle bir harekete ihtiyaç duyuldu?
Çünkü halkın özellikle Müslüman halkın temsiliyet sorunu var. Bu temsiliyet sorunu sadece bugün değil, eskiden beri var. Ne yazık ki daha önce yola çıkanların veya bu işe talip olduğunu iddia edenlerin hiçbiri halkın sorunlarına çözüm üretemediler. Yüzde 50 halkın desteği alanlar dahi en temel bir insan hakkı olan başörtüsünü çözeceklerine, daha fazla sorunlar üretiyorlar. İktidar Partisinin Kadın Kolları, 28 Şubat zihniyeti misali yeni kamusal alanlar keşfetme gayretine giriyor. Üniversitelerde 10 yılı aşkın iktidara rağmen hala baskıcı zihniyet varlığını devam ettirebiliyor ve bu sorun bir kanuna bağlanarak çözülmüş değil. Her an rüzgar tersine dönebilir.
Başörtüsüyle okuluna devam etmek isteyen ancak okuma hakkı elinden alınan kızının hakkını arayan bir anneye, Güllü Çevik'e 2 yıl 6 ay hapis cezası veriliyor. Bursa’da öğrenci velileri Mehmet Polat`a 2 yıl 1 ay, Aziz Kayalık`a da 1 yıl 1 ay 10 gün hapis cezası veriliyor. Aynı konu ile ilgili daha önce de Mehmet Polat`a altı ay hapis cezası verilmişti.
Bir süreden beridir derneklere, işyerlerine ve İslami kimlik ile tanınan insanlara yapılan saldırılar görmezden geliniyor. Saldırganların hiçbir tutuklanmadı, yakalanıp teslim edilenler serbest bırakıldı. Ancak kendilerine yapılan en küçük saldırıya misliyle cevap verebiliyorlar.
Bir gazete yazarının en küçük bir eleştirisinden dahi haberdar olan; hangi gün, nerede, kime, nasıl bir saldırı olduğunu bilen ve bunu dile getiren Başbakan koca bir derneğe ve camiaya yapılanları görmezden geliyor… Ne yapılan saldırılardan, ne kurulan komplolardan, ne de kapatma davasından hiç bahsetmiyor bile. Oysa parti kapatma davalarından en fazla etkilenen, kapatma ile yüzyüze kalan kendileri. Hakeza, DTP ve Refah Partisinin kapatılma sürecinde farklı tavırlar sergiliyordular.
Herkesi kucaklayan iktidar nedense bu hareketi sürekli görmezden geldi. Yapılanlara karşı hiç bir gün sözlü olarak dahi bir tepki vermedi. Madem öyle; bu hareket de kendi sıkıntısını kendi dile getirecek, ve sorunlarına kendi çözüm arayacaktır. Her yapılan ilelebet “anlayışla” karşılanacak değildir.
Bunun yanı sıra koca bir halkın dilinin yok sayılmasına göz yumuluyor, medeniyet dili değil diye aşağılanıyor ya da kurslar ile idare edin, deniliyor.
Uludere’de tazminat ödedik ya, daha ne istiyorsunuz diye çıkışıyorlar, “PKK figüranı” veya “dikkat ettinizse bunların hiçbiri PKK mayınlarına basmıyor” diye savunma pozisyonu alıyorlar… Oysa sıradan bir özrün dahi Kürdler açısından ne anlamlar ifade edeceğini bilmiyorlar. Kürd halkının psikolojisini dahi bilmiyorlar. Kürdlerin kendilerine ne yapılırsa yapılsın sırtı sıvazlandı mı, bir iyilik yapıldı mı “toprak” olduğunu, ancak kendilerine “diklenene” daha fazla “diklendiğinden” de habersizler.
Ceylan’ların ölümünü görmüyorlar, katillerinden hesap sormuyorlar, hatta himaye ediyorlar. Ancak kendilerine ve yandaşlarına yapılan saldırılara karşı dağı taşı delik deşik ediyorlar, şehirlerin altını üstüne getiriyorlar.
Ahlaki sorunlara zaten hiç değinmiyorlar. Bırakın değinmeyi özgürlük adı altında her türlü fuhuş ve azgınlığı serbest bırakıyorlar.
Yani anlayacağınız bu halkın sorunlarına derman olmuyorlar… Okyanus Ötesi’nin peşinden sürüklenip duruyorlar.
Kürdlerin hakkını savunduklarını iddia edenler ise, onları sıkıştıracaklarına onlardan hesap soracaklarına eşcinsellerin sorunları ile uğraşıyorlar. Sanki Kürdlerin başka derdi kalmamış da bir tek eşcinseller sorunu kalmış. Ya da gidip ne kadar marjinal sosyalist kesim var ise onlarla HüDüK oluşumlar kurma gayretine giriyorlar.
Madem böyle, Mustazaflar bu işe taliptir. Bu sorunları çözmeye adaydır. Büyük bedeller de ödemiş ve el attığı her işi ihlâs ve samimiyet ile bugüne kadar başarmış olan bu hareket bunu da başaracaktır, inşaallah.
(Hürseda Haber)