Katliam, İftira ve İslam'a Düşmanlık…
Son dönemlerde birçok yerde yerin altında cephanelikler ve kemikler fışkırırken; tabular birer birer yıkılıp daha önce sözü dahi edilemeyecek birçok mevzu sorgulanırken, yıldönümü vesilesiyle, Susa Katliamına bir kez daha değinmek yerinde olur. Zira Susa Katliamına bakarken aynı zamanda PKK zihniyetinin kodlarını da çözmüş oluyoruz.
Susa; kanla sulanmış Kürdistan topraklarında yeni bir dönemin yani bir yandan zulmün, pervasızlığın, kural tanımamazlığın, inanca tahammülsüzlüğün, öte yandan mazlumiyetin, mahsumiyetin ve adanmışlığın sembolüdür. Aynı zamanda, bu toprakların ne pahasına olursa olsun, ne tür bedeller gerektirirse gerektirsin ve şartlar ne olursa olsun İslam’sız olamayacağının nişanesidir.
Susa Katliamı birçok açıdan dikkate değerdir;
- Camilere ve ibadethanelere yapılan saygısızlık açısından… Mabedlerde hele ki ibadet esnasında insanları katletmenin hiçbir din, hiçbir ideoloji ve hiçbir kanunda yeri yoktur. Hele ki İslam’da asla… İslam sadece camilere değil diğer dinlerin mabedlerine de gerekli ihtiramı zorunlu görmüştü. Allah Resulü (s.a.v) sefere çıkardığı her orduya hem mabedlere hem de o mabedlerde kendilerini ibadete adamış din adamlarına zarar vermemeyi özellikle tembihlemiştir.
İslam bunu emrederken, kişisel çıkar ve hırsları için Beytullah’ı dahi mancınıkla taşa tutmaktan geri durmayan Emevilerde ve camilerin kapılarına kilit vuran, oraları atlar için ahırlara çeviren veya satılığa çıkaran Kemalist zihniyette böylesi düşmanlığa rastlıyoruz.
Ve tabii ki Susa Katliamında olduğu gibi onların çağdaş versiyonu olan PKK zihniyetinde…
- Silahsız ve savunmasız insanlara yapılan vahşet açısından… Suçlu, suçsuz, kadın, erkek, yaşlı, genç ve çocuk ayırt edilmeksizin yapılan toplu katliamlar yine PKK zihniyetinin sürekli başvurduğu bir taktiktir. Rasgele yollara döşenen mayınlar, köylere yapılan toplu baskınlar ve hedef gözetmeksizin yapılan saldırılar…
- Yalınayaklıların ve okuma-yazması dahi olmayan köylülerin meydanlara inmesi açısından… İslam belli bir sınıfa, belli bir zümreye, belli bir ırka has bir din değildir. Yani, Bilallerin, Süheyblerin, Ammarların, Ebu Zerlerin sahneye çıkışına, Ebubekirler, Ömerler, Hamzalar ve Aliler ile birlikte rol alışına rastlıyoruz.
Dolayısıyla, “Susa” her zaman, her gün ve her an irdelense yeridir, zira “Susa” bu topraklarda yaşananların en canlı şahididir.
Aynı zamanda yolu bir şekilde PKK ile kesişmiş insanların PKK’den koptuktan sonra dahi nasıl bir zihniyet ile olaylara baktıklarına da Susa Katliamında şahid oluyoruz. Bu katliam hakkında bir dönem PKK içinde Diyarbakır ve çevresinde sorumluluk da yapmış olan Sait Çürükkaya bir internet sitesinde şu açıklamalarda daha doğrusu itiraflarda bulunmuştu;
“Hizbullah- devlet ilişkisi açısından ilginç olan ve Silvan` da 1990` ların başında yaşanan bir hadiseyi burada hatırlatmakta fayda vardır. Bu olayı bu dönemde bölgede bulunanlardan duymuştum. Hizbullah karargahı olan Susa(Yolac)` ye giden gerillalar Türk ordusunun giydigi askeri kıyafetleri giyiyorlar. Hizbullah karargahına hiç bir zorlukla karşılaşmadan girerlerken; buradaki Hizbullah mensuplari gerillayi asker sanıp “toplantıya neden geç geldiniz, sizi bekledik bir şey mi oldu” diye soruyorlar. Bu hadisede sunu göstermektedir ki; askerlerle o anda yapmayı planladıkları bir toplantıları varmış. Ayrıca burası 1995 yılına kadar Türk ordusunun tanklari ve korucuları tarafından Hizbullah` ın kalesi olduğu bilinerek korundu.
…Gerilla güçleri o dönem silahlı bir halk ayaklanmasını planlarken Hizbullah gerillaya Kürdistan’ın en önemli şehirlerinden çekilin, bunları bize bırakın diyordu. Bunun yapılması o dönemde gerilla açısından tartışılması bile gündeme getirilemezdi. Bu hadiseden bir süre sonra Hizbullah, Batman ve Silvan merkezinde toplam 12-13 silahsız yurtsever Kürdü başlarına kurşun sıkmak suretiyle katletti. Gerillanın da o dönemde Hizbullah’ın merkezi durumunda Bulunan Silvan’a bağlı Susa(Yolaç) köyüne baskın düzenleyip yaklaşık 13 Hizbullah mensubunu öldürmesi ile çatışmalar tüm bölgeye yayıldı.”
Hizbullah karargâhı diye sunulan yer her köylünün rahatlıkla gidip ibadet edebildiği ve orada neler olduğunu rahatlıkla görebildiği köyün camiisidir…
Köylülerin devletin askeri ile irtibatı var ise nasıl oluyorda daha önce muhatap oldukları askerleri tanıyamıyorlar ve gelenlere “toplantıya neden geç geldiniz, sizi bekledik bir şey mi oldu” diye soruyorlar? İnsanın toplantı ayarladığı askeri tanımaması mümkün mü? Böyle bir iddiaya ilkokula giden çocuklar dahi inanmaz… Kaldı ki bu nasıl bir toplantıdır ki içinde 40-50 yaşındaki yaşlı insanlar ve 14- 15 küçük çocuklar da davet ediliyor ve Hizbullah karargahı denilen yer sadece o köylülerden oluşuyor. Ve bu nasıl bir karargahtır ki aynı aileden 4 kişi bulunabiliyor..?
Üstelik, en aşırı PKK yanlıların yaşadığı köylerde dahi bu güne kadar köye gelen asker ve jandarmaya mukavemet edilmiş veya çatışmaya girilmiş mi ki, böyle bir şey Susa köylülerinden bekleniyor?
Yine Susa’nın 95 yılına kadar asker ve korucu tarafından korunduğunu iddiası ise o korucuların kim olduğu, hangi düşüncede olduğu, kimlerin kontrolünde hareket ettiği ve ne tür zulümler yaptıkları da yaşananlardan cevabını buluyor…
Aslında, Çürükkaya’nın sözleri bu katliamın PKK tarafından yapıldığının açık bir itirafıdır. Dile getirilen abuk sabuk iddialar da suçluluğun verdiği refleksin bir sonucudur. Ve, PKK ile bir şekilde bir dönem dahi hareket edenlerin nasıl canavarlaştıklarının, ne tür bir iftira makinesine dönüştüklerinin İslam’a ve Camilere ne kadar düşmanlık beslediklerinin açık bir kanıtıdır…
Dolayısıyla bizler Susa Katliamına bakarken aslında PKK zihniyetinin kodlarını da çözmüş oluyoruz;
Katliam, iftira ve İslam’a düşmanlık…
(Hürseda Haber)