Hüda-Par'ın Kürd Meselesine Yaklaşımına Dair
Hüda Par yetkilileri düzenledikleri basın toplantısı ile parti programlarını kamuoyu ile paylaştı. İsminin açıklanmasından sonraki süreçte Hüda Par hakkında birçok değerlendirme yapıldı. Ancak bu değerlendirmelerin çoğu elde yeterince veri olmadığı için sağlıklı bir şekilde yapıl(a)mıyordu. Bundan sonraki süreçte bu program dikkate alınarak daha sağlıklı değerlendirmeler yapılabilir.
İşin doğrusu, önümüzdeki dönemde Partinin geleceğinin nasıl şekilleneceği, ne tür adımların atılacağı, kısa ve uzun vadede hem bölge siyasetinde hem de Türkiye siyasetinde ne tür farklılıklar yaratacağını şimdiden kestirmek zor. Zira ne tür engel ve badirelerle karşılaşacağı belirsiz…
Ancak Hüda Par misyonunun bir şekilde Türkiye siyasetinde etkili olacağını düşünüyorum ve buna yürekten inananlardanım, aynı çizgide devam ettiği sürece. Bununla iktidar ya da iktidar ortağı olmayı kastetmiyorum. Her ne kadar Parti öyle bir hedef güdüyor olsa da, temsiliyet sorunu yaşayan ve haklarını yeterince savunamayan kesimlerin ciddi manada sözcüsü olma misyonunu layıkıyla yerine getirilebilmeleri kâfidir…
Bölgede iki kutup arasına sıkışmış halk, temsiliyet sorunu, ortadoğuda sürekli değişen dengeler ve pozisyonlar dikkate alındığında böyle bir partinin varlığı dahi tek başına yeterli…
Açıklanan programın tümü üzerinde tek tek değerlendirmelerde bulunmak gereksiz. Vurgulanması gereken birkaç nokta üzerinde durmak yeterlidir.
Evvela, merak edilen en önemli hususların başında Partinin Kürd meselesine yaklaşım tarzının nasıl olacağıydı. Zira çok politize olmuş ve hassas bir mesele… Bir taraftan “ümmet” şiarını düstur edinmiş bir Hareketin ırkçılık ile itham edilmesi tehlikesi, öte taraftan doğduğu topraklara ve bu toprakların sorunlarına duyarsız kalma tehlikesi… Ve bu tehlikenin sonucu olarak kullanılacak dilin nasıl şekilleneceği..? Ancak, Parti Programında bu meseleye dair güzel vurgular dikkat çekiyor, kanatimce.
“…Kürdlerin varlığı anayasal olarak tanınmalı, Türkler ve Kürdler, ülkenin asli kurucu hakları olarak kabul edilmelidir.
Kürtçe, Türkçe ile beraber ikinci resmi dil olarak kabul edilmeli, Kürtçe aynı zamanda eğitim dili olmalıdır. Yeterli talep olması halinde anadili farklı olan diğer vatandaşların da kendi dillerinde eğitim alabilmelerinin önü açılmalıdır.
Anadilde eğitim herkes için tabii, insani bir haktır. Çocukları bilmedikleri bir dilde eğitmek eğitimde fırsat eşitliğine de aykırıdır.
İlköğretim öğrencilerine okutulan, ırkçılık kokan ‘Andımız’ ve benzeri metinler kaldırılmalıdır. Muhtelif yerlerde yazılan ‘Ne Mutlu Türküm Diyene’ gibi yazılar silinmeli, “Bir Türk dünyaya bedeldir.” şeklindeki ırkçı söylemlere son verilmelidir.
Köy yakma ve zorunlu göç olaylarının hesabı sorulmalıdır. Ergenekon, jitem ve benzeri yapılanmaların bölgede yaptığı hukuksuzluklar derinlemesine soruşturulmalıdır.
… pozitif ayrımcılık uygulanmalıdır
Katı merkeziyetçi yönetime son verilerek yerel yönetimler güçlendirilmeli ve tüm yerel yöneticiler halk tarafından seçilmelidir.
Bunun gibi yüzyıllardır anayurtlarında yaşadıkları halde suni sınırlarla dört parçaya ayrılan, aralarına tel örgüler ve mayınlar döşenen Müslüman Kürtlerin de eskiden olduğu gibi bir halk ve bir millet olarak görülüp suni sınırların kaldırıldığı, ekonomik, kültürel, sosyal dayanışma, siyasal yardımlaşma ve sılayı rahim hukukunun yerine getirilmesi için gerekli adımların atılması gerekir. Bir halk ve yakın akraba olan Müslüman Kürtlerin birbirleri ile yabancılaştırılması ve ötekileştirilmesi büyük bir zulümdür. Siyasi ve idari şekiller ne şeklide olursa olsun kardeş ve akraba olan Müslüman Kürt halkı arasındaki her türlü sınır ve bölünme kaldırılmalı, insani ilişkilerin rayına oturtulması için gerekli her türlü tedbir alınmalıdır.”
Ve buna benzer daha bir çok istek, talep ve hedefler… Son derece açık, net ve tatminkar ifadeler…
Zira şu vurguyu sıklıkla dile getirmek gerekir. Evet İslam’da ayrımcılık, ırkçılık yoktur. Birlikte yaşamak ve birlik olmak vardır, “kardeşlik” ve “ümmet” şuuru her müslümanda olmalı. Ancak şunu da unutmamalıyız ki “kardeşlik” demek kardeşlerden birinin her türlü hakka sahip olup diğerinin haklarının gasp edilmesi anlamına gelmez. Bu “kardeşlik” kavramına ve dolayısıyla İslam’a yapılabilecek en büyük haksızlıktır. Şunu açık ve net belirtmek gerekir; kardeş isek herşeyi kardeşçe paylaşmalı ve yaşamalıyız. Sen dilini rahat kullanabiliyorsan, ben de kullanmalıyım… Sen anadilinde eğitim alabiliyorsan, ben de almalıyım… Sen kendi çocuklarına veya yerleşim yerlerine istediğin ismi verebiliyorsan benim için de aynısı geçerli olmalı… Ve daha binlerce örnek… Kardeş isek her konuda adilane bir şekilde paylaşımda bulunmalıyız. İslam’da “kardeşlik” budur, hatta bu en asgari ölçüdür. Zira düstur şudur, “kardeşinin nefsini kendi nefsine tercih etmek”… Ve bu düstur daha iyi konumda bulunanın edinmesi gereken düsturdur, daha zor durumda bulunanın değil.
Dolayısıyla, hakiki manada “kardeşlik” temeline uygun adımlar atılırsa bir çok sorun da kendiliğinden halolacaktır. Bunu da Hüda Par’ın başarabileceğine en azından uzun vadede yapabileceğine inanıyorum.
Kürdlerin temel haklarına vurgu yapılması veya her konuda İslami referanslara vurgu yapılması kimilerinin iddia ettiği gibi Hüda Par’ı bir bölge partisi, bir ırkçı parti veya sadece dindarların haklarını savunan daha doğrusu dar bir kesime hitap eden bir parti yapmaz. İslam her konuda herkesin ve her kesimin haklarını belirlemiş. Zira Hz. Ali’nin deyimiyle insanlar ‘Ya dinde kardeş ya da insanlıkta eş’tir. Bu prensip temelinde her ırk, din ve mezhebin hakları adalet ölçüsünde savunulabilir…
Kürd sorunun yanısıra özellikle dikkat çeken bir diğer başlık ise Filistin Meselesidir;
“Bölgenin en büyük sorunu olan işgalci siyonist rejim, işgal ettiği tüm topraklardan çekilmesi ve bağımsız Filistin devletinin kurulması sağlanmalıdır.
Siyonist İsrail rejimi ile her türlü ilişkiler kesilmeli ve devlet olarak tanınmasından vazgeçilmelidir.” Filistin konusundaki bu yüksek duyarlılık ve özel vurgu elbette yankı uyandıracaktır. Özellikle İsrail ve dostlarının bu ifadelerden çok da hoşnut olmayacakları açık. Her neye mal olursa olsun Filistin meselesindeki bu duyarlılık Selahaddinin torunlarının Selahaddinî bir misyon ile hareket etmeleri adına memnuniyet verici…
*Hüda Par ile ilgili yapılan kimi değerlendirmelere bir sonraki yazıda değineceğiz inşaallah.
(Hürseda Haber)