Bu Mevsimde Bizim Oralarda Olmak Lazım
Rahmet ve bereket mevsimine girmişken birçok kimsenin yaptığı gibi ben de şu bizim beldelere doğru bir yola çıkayım dedim. Rahmet ve bereketten feyizlenmek, ilim, irfan ve hikmetten nasiplenmek gerek. Bu yüzden yolculuk şart… Ama bir müşkülüm var; beni oralara götürecek maddi araçlarım yok. Dolayısıyla yolculuğum madden değil, hayali, fikri, tasavvuri, daha aşina olduğumuz bir ifadeyle manevi olacaktır. Maddi imkânlardan yoksunluğum, kayd ve kuyudlara vurulmuş olduğumdandır.
Siz de iyi biliyorsunuz ki bu mevsimde bizim oralar bir başka güzel oluyor. İlahi rahmeti tadan her memlekette güzel olur, buna diyeceğim yok; onların güzel olmadığını demek istemiyorum. Ama gerçekten bizim beldeler çok daha güzel, çok daha rana oluyor. Hangi tarafına bakarsanız, öyle... Bir kez daha bir kez daha baksanız, yine öyle… Dağlarından vadilerine, vahalarından meralarına, bağ ve bahçelerinden pınar ve sularına kadar hepsi öyle… Biri diğerinden daha hoş, daha latif, daha güzel…
Tamam… Bahardır, nisandır, gülandır, bulutlar olur, rüzgârlar eser, yağmurlar gelir doğru; fakat bizim oralara sadece yağmurlar gelmiyor ki… Yağmurla beraber bulut bulut salavatlar, sağanak sağanak dualar, taat, ibadet ve hüsn-ü ahlakta müsabakalar da gelir. Başka beldelerin toprağı yalnızca yağmurla su alıp yeşerme kabiliyetini gösterirken, bizimki öyle olmaz, bizim oranın münbit toprağı münzel vahiyle, tatbiki siyerle, nebevi ve lahuti bir şuurla yeşerip dirilir ve insanlarımız buradan kuvvet bulur ve cem’ olma kabiliyetini gösterip harekete geçer.
Bu mevsim her geldiğinde bizim şehirlerde semavattan salavatlar eşliğinde salih amellerle rahmani ordular nazil olur yeryüzüne. İnsanlar evlerinde ve meydanlarda bu irfani hisleri tamamen yaşarlar. Şehirlerimiz ve kasabalarımız bunlar için hoşamedi meydanları açarlar. Vaiz ve hatiplerimiz irşad için güzel ve beliğ söz söylerler. Tekbir ve tahmid sedaları altında musafaha merasimleri tertip edilir ve meydanlarımızdan semalara doğru salatlar, dualar, yakarışlar yükseltilip yollanır. O zaman artık berrak his ve duygularımız kâmilen kontrolden çıkar ve siz irfani bir ruhun tesiri altına girerek rabbani bir kokuyu, nebevi bir havayı ve lahuti bir lezzeti bütün benliğinizle hissedersiniz.
Sonra siz henüz bu muhteşem iklimi aşmamışken bir anda ve bir şimşek hızında Cenab-ı Hakk’ın Cemal ve Kemal isimleriyle bütün bir mahlûkata birden kâmil bir nizam ve ihtaşam içinde tecelli etmekte olduğunu görüverirsiniz. O anda canlı-cansız bilumum eşyaya nazar ediniz. Rabbani bir halin, bir örtü ve libasın onları ağuşuna alıp nasıl da ihata ettiğini göreceksiniz. Bunu ayne’l-yakin göreceksiniz. Derken his ve duygular galeyana gelip coşar ve nefisler gözyaşlarıyla adamakıllı yıkanıp temizlenir. Peşi sıra gaflet ve ülfet çaputları yırtılır ve basiretler üzerindeki kalın perdeler zir u zeber olup ortadan yok olur, gider. Bu mevsimin tam da bu makamında artık siz Cenab-ı Hakk’ın Kadir isminin muazzam nüfuz ve tecellisine kendiliğinizden şahidlik edeceksiniz.
Evet. Görüp kabul edeceksiniz ki bu mevsim her geldiğinde hususen bizim oralarda, Cenab-ı Hakk, yeniden bir haşri, hem de haşr-i cismani gibi bir haşri teşkil, teşhir ve tebşir eder Arasat’ta. Bunu ya aynen ya gayren ya da benzer şekilde yapar. Ama bilesiniz ki bu Arasat gayb âleminin değil, gözlerinizle görüp müşahede ettiğiniz şehadet âleminin Arasat’ıdır. Orada gözlerinizle mahlûkatın yeniden dirilişe geçtiğini göreceksiniz. İmanın, teslimiyet ve taatın şaha kalktığını ve Uhud dağı kadar büyüdüğünü göreceksiniz. Şehitleri, şehideleri göreceksiniz… İşte böyle, bu mevsim her geldiğinde şehir ve kasabalarıyla, köy ve mezralarıyla, cadde, sokak ve meydanlarıyla bizim oraları kuşatıp gider. Bizim oralar bahar her geldiğinde, nisan ve gülan her geldiğinde böyle olur. O yüzden diyorum oralara gitmek, gidenlerle beraber yollara düşmek gerek…
Başka beldeleri çok bilmiyorum ama bizim oralarda adettendir, misafirliğe giderken ellerinde hediye türünden şeyler alıp götürürler. Giderken ben de öyle yapayım dedim. Ama tabi götüreceğim şey her ne ise mevsimin ruhuna ve adetle anlayışın kuralına uygun olmalı ki elaleme karşı mahcup olmayalım. Sonra insanlar ne götürüyorlar diye bakmak istedim… Ama bizim oralarda bu iklimde revaçta bulunan maddi şeyler değil, daha ziyade manadır, mana türü şeyler, yani maneviyattır. Çarşı ve pazarlarımızı göreceksiniz; bunun nakış ve alametleriyle dolu, dopdoludur. Camilerimiz, medreselerimiz, meydanlarımız da öyle…
Şehir ve kasabalarımıza, köy ve mezralarımıza indiğimizde esnafımızdan işçimize, memurumuzdan öğrencimize kadar hemen herkesin o manevi havadan feyizlendiğini, müstefid olma arzu ve niyetini taşıdığını ve bunun için çabalayıp durduğunu göreceksiniz. Göreceksiniz ki hayırlı söz ve amellerde muazzam bir müsabaka var. Hemen “Hayırda yarışınız” ayet-i kerimesi aklımıza gelir. Bu ayetin beldelerimizde nasıl da akis bulduğunu ve insanlarımızın onun verdiği muhteşem enerji ile nasıl da ayağa kalktıklarını, bununla yetinmeyip, imkânsızlıklar içinde nasıl da uhuvvet ve muhabbet kurumlarını oluşturduklarını görüp teslim edeceksiniz. Biraz daha şehirlerimize sokulursanız, biraz daha aşağı mahallelere inerseniz, sokaklara, hayır mekânlarına ve evlere misafir olursanız göz kamaştırıcı ve gıpta edilecek güzellikleri görüp mest olup hayran kalacaksınız. Çünkü bizim oralarda bugün ve hususen bu mevsimde salih selefe hayırlı halef olmak için iman ve fedakârlık dolu muazzam bir işar ve bir kendinden geçme hali, davaya ve değerlerine kurban olma eylemi sergilenmektedir.
Başka memleketleri biliyoruz yani, insanlar dünyaya odaklı, onunla meşgul… Ama bizim oralarda öncekinin tam bir tekrarı, siyerin, sünnetin yeniden ihyası için saflar halinde cemaatleşerek ayağa kalkan salih insanlar, hayırlı topluluklar var. Dinin aslına bulaştırılmak istenen bidatlerle savaşan ve halis İslam’ın hayata hâkim olması için gözlerini kırpmadan ruhlarını feda etmeye hazır gözü pek yiğitler, kahramanlar var. Siz ne kadar biliyorsunuz bilmiyorum ama bizim oralarda insanlar sahabe hayatını yaşayabilmek için evlerini barklarını terk edip yollara dökülüyorlar. Eziyet ve işkenceye, zindan, sürgün ve muhacerata göğüs geriyorlar. Dünya istikbarını arkasına almış münafık, zındık ve mürtetlere kafa tutuyorlar. Bunu yapıyorlar ve bana mısın dahi demiyorlar. Öte yandan bu kargaşa ortasında selam ve salavatlarla meydanları doldurarak birlik ve beraberliğe, uhuvvet ve teavüne, tesanüd ve muhabbete dair karşılığı olan sözler verip birbirleriyle biatleşiyorlar. İşte bunlar var bizim oralarda ve bizim oralara gitmek, gidenlere yol arkadaşı olmak şattır.
Böyle böyle öğrendiniz ki bizim oralarda olan, yeniden ihya, halkları ıslah ve şeairi tecdid hareketidir. Küçüğüyle büyüğüyle, kadınıyla erkeğiyle hemen herkes bunun için ayaktadır. Olan şey, tam bir seferberliktir. Ve inanır mısınız insanlar bir lokma ekmek yemek ve bir parça dinlenmek için vakit bulmada zorluk çekiyorlar. Bırakın siz bunu birçoğu çoluk çocuğunu görmeye hasret, hususen bu mevsim geldiğinde. Ama buna rağmen işin dikkat çekici yanı şudur; bunlar asla ve kat’a hallerinden şikâyetçi değiller. Bir tek dertleri var. O da; “Aman ha ihlasımız kaybolmasın! Aman ha, Rabbimiz bizden razı olsun kâfi!” söz, anlayış ve davranışlarıdır. Bunu diyorlar ve başka bir şey demiyorlar ve de istemiyorlar. Bizim oralarda işte böyle azizler var…
Siz bunları gördüğünüzde kesinlikle eskinin muvahhid ve mücahitlerini hatırlarsınız. Kalbleri Allah’ın zikriyle dolu söz ve amellerinde fikir ve şükür birliği vardır. Onlarda ve onların hareketlerinde ıslah ve ihya rehberlerini kâmilen bulursunuz. Gazali’nin, İbn-i Teymiyye’nin, İmam-ı Rabbani’nin, Şeyh Abdulkadir ve Mevlana Halid’in bugüne geldiklerini ve bu mübarek bereket içinde yer alıp mücahede ettiklerini hissedersiniz. Afgani ve Abduh’un tecdid ve ıslahını, Hasan El-Benna’nın teşkilat ve cemaatini, Mevdudi’nin gayreti ile Şehid Seyyid’in ‘Kur`an Nesli’ni bulursunuz. Onlarda ve onların hareketlerinde… Onlar “Bizler Şeyh Said’in torunları ve İslami kıyamının varisleriyiz” diyorlar. “Bediüzzaman’ın tahkiki imana davet mektebinin halis şakirtleriyiz” diyorlar. “İmam’ın, İkbal’in, İskilipli’nin, Erbilli’nin ve daha nice arif, mürşîd ve rehberin bıraktığı tecrübe, ilim ve irfan takipçileriyiz” diyorlar. Belki bunu dilleriyle söylemiyorlar; ama siz onları gördüğünüzde ve öncekilerin hayat ve mücadelelerine de vakıfsanız, kendiliğinizden bu sonuca varacaksınız…
(İnzar Dergisi)
Gidiniz, yollara düşenlerle beraber siz de yollara düşünüz. Ben gidemedim ve herhangi bir hediye de gönderemedim, ama siz durmayınız, gidiniz. İnsanların akın akın aktığı meydanlara yürüyünüz ve onlara katılınız. Onlara selamlarımızı söyleyiniz. Gidiniz, evlerine, medreselerine, hayır kurumlarına misafir olunuz. Halkalarına ve zikirlerine katılınız. Sa’y ve gayretlerine şahidlik ediniz. Fedakârlıklarını kendiniz görünüz. Onlarda halis bir Allah ve Resul aşkı bulacağınızdan eminim. Salavat ve dualarına iştirak ediniz. Cemaatle saf tutuşlarına dikkat ediniz. Ve o saflarda yer alınız. Burada bize de vekâlet ediniz. Çünkü kalbimiz ve ruhumuz sizinle olacaktır. Kalb atışlarımız Amed’de, İluh’ta, Ruha’da ve daha birçok merkezde atacaktır.