Şehidlerimizin Ardından Şehadete Dair
1- Başlarken, henüz hayatlarının baharındayken vahşice katledilen gencecik kardeşlerimizin, nazenin fidanlarımızın şehadetlerini bir kez daha tebrik ediyor, bahtiyar ailelerine rahmet, büyük hayırlar ve güzel sabırlar diliyorum. Şehidlerimize de rahmet ve mağfiret diliyorum.
Bedir savaşı sonrası Ümmü Harise binti Süraka Efendimiz (s.a.v)’e gelerek, “Ya Resulallah! Bana Harise’yi anlatmaz mısın? (Harise, Bedir savaşında kimin attığı belli olmayan bir okla yaralanıp şehid olmuştu.) Eğer Harise cennette ise sabredeyim, yok eğer başka yerde ise ağlayayım.” dedi. Efendimiz (s.a.v); “Ey Ümmü Harise! Onun yeri cennet bahçeleridir. Muhakkak ki, oğlun Firdevs cennetine gitti.” buyurdu.
Harise’nin cennette olması kederli anneye bütün bela ve musibetleri unutturuyor. Müşriklerin, zalimlerin ve İslam düşmanlarının saldırı ve baskılarına karşı onu sabırlı, dayanıklı ve metanetli hale getiriyor. Şehidlerimizin bahtiyar annelerini izlerken, acı ile yoğrulu anlam dolu sözlerini dinlerken ve sabır ile tevekkül yüklü duruşlarına bakarken Bedir şehidi Harise’nin bahtiyar annesini hatırladım. Rabbim bu annelerimize kâmil bir sabır ve büyük bir mükâfat bahşeylesin.
2- Şuna yakinen inanıyorum ki, azizlerimizin mübarek kanları Allah’ın izniyle davaya ve bu davayı temsil eden İslam cemaatine yeni bir ruh verecektir. Daveti canlandıracak, daha geniş kitlelere ulaşmasına vesile olacaktır. Bunda yadırganacak bir durum yok. Çünkü İslam davasının yayılması ve davetinin güçlenmesi büyük ruhlu insanların ortaya koydukları fedakârlıklar vesilesiyle olmaktadır. Ekseriyetle fedakârlıklar derece derecedir. Bu derecelerin en büyü mertebesi ise, hiç kuşkusuz kendini, kendi ruh u canını feda etmektir. İşte bu aziz kardeşlerimiz bu büyük fedakârlığı yapmak suretiyle İslam davasına ve onun davet ve tanıtım boyutuna yepyeni bir ruh vermişlerdir. Fakat sadece bunu yapmamışlardır, daha başka büyük hizmetler de yapmışlardır.
3- Bir İslam âlimi; “Şehadet, risalete kan veren bir ruhtur” demektedir. Bu veciz söz, 1990’ların o çatışmalı ortamında şehadeti arzulayan ve de bekleyen bir halet-i ruhiye içinde okuduğum kitap(lar)dan aklımda kalmıştır. Zamanla bu sözün etkinliğini ve isabetliliğini ayne’l-yakin olarak müşahede ettim. Risalet ağacının Kürdistan tarlasında yeşerip meyve vermesinin temelinde işte bu ruh vardır. İslam davası şehidlerimizin mübarek kanlarıyla bereketlenip yayıldı ve bugünkü haline ulaşması da yine bu fedakâr ruh vesilesiyle olmuştur. Nazenin fidanlarımızın şehadet haberini alınca ister istemez o günlere gittim ve o kahraman şehidlerimizi hatırladım. Belki hatırlayanınız vardır, bundan önceki bir iki yazımda hasbihallerde bulunmuştuk. Şehadet ruh ve kültürünün hep diri tutulması gerektiğinin altını çizmiştik. Aziz kardeşlerimizin şehadetleri bu ruhun kesinlikle diri, hem de dipdiri olduğunu sadece bize değil, bütün aleme gösterdi inşallah. İnancım o ki, kardeşlerimizin dökülen masum ve mübarek kanları risalet ağacının Kürdistan ve hatta Anadolu’daki dallarını yeniden ruhlandıracak ve Allah’ın izniyle hayatlandıracaktır.
4- Azizlerimizin ayrılışları ve ayrılış biçimleri elbette bizi üzmüş, yüreğimize adeta kor düşürmüştür. Kardeşlerini, arkadaşlarını, dostlarını, özellikle de bahtiyar ailelerini, hususen de elleri-ayakları öpülesi anne-babalarını fazlasıyla üzmüştür, ciğerlerini yakıp kavurmuş, dağlamıştır. Sadece bunları değil yerli Budistlerce katlediliş görüntülerini izleyen hemen her vicdan sahibini de üzmüş, kahretmiştir veya öyle olması gerekir. Doğrusu yerli Budistlerin bu vahşilikleri asla unutulmayacaktır.
Aziz şehitlerimizin aramızdan ayrılışları sadece muhterem aileleri için değil, hepimiz için İslam hareketi ve İslam davası için de gerçekten büyük bir kayıptır. Ama ilginç, bir yandan kayıp, diğer yandan ise hem kendileri ve aileleri için, hem de davaları için büyük bir kazançtır da… Bu kardeşlerimiz daha çok taze, nazenin ve gencecik fidanlardı. Aileleri, yakınları, dost, arkadaş ve çevreleri için, dolayısıyla İslam davası ve bu mazlum toplum için yapacakları, yapabilecekleri gayet mühim işler ve büyük vazifeler vardı. Nazenin Yasin’imiz bir Şeyh Ahmed Yasin olabilirdi mesela.. Hüseyin, vicdanları harekete geçirip mustazafları kıyama çağıran çağın Hüseyni olabilirdi. Turan, Hasan, Riyad ve Cumali, bunların her biri İslam’ın çığır açan bahadırlarından, dava ve daveti kendilerinden sonraki nesillere ulaştırabilecek hidayet yıldızlarından birer büyük yıldız olabilirlerdi. Bu doğru… Ama bana göre bu, doğrunun tamamı değil, doğrunun belki de ihmali, bazı yarılarını nazara veren dar ve sığ bir doğrudur. Ne kadar dar ve yüzeysel gidiyoruz, görebiliyor musunuz? Oysaki bu azizlerimiz mükâfatların en büyüğü ile zaten mükâfatlandırılmışlardır. Onlar ölü değil, diridirler. Rablerinin katında büyük rızıklara mazhar olmuşlardır ve zaten onlardan her birisi davası için birer yıldız olup hayatlarının en kıymetli olan mertebesine yükselip çıkmışlardır. Ne konuşuyoruz biz!?
5- Şunu diyorum: Allah’ın izniyle onlar kendilerine düşen vazifelerini en güzel şekilde yerine getirip öyle gittiler. Kurban bayramında, bu bayrama adını veren en büyük kurbanın izinden giderek kendi aziz bedenlerini kurban ettiler. İnsanlara; mazlum, mustazaf ve muhtaçlara kurban etlerini dağıtırken kendileri Allah’a kurbanın sahibine kurban olarak yürüdüler. Onlar İbrahim (a.s) ve İsmail(a.s)’in isim ve anlam verdiği bir günde İbrahim (a.s)’in Hanif İslam dini yolunda Muhammed(s.a.v)’in Kur`an davasına kurban olarak gittiler. Böylece dünyanın cezbedici ama fani hayatını ahiretin ebedi yurdu karşılığında Rablerine sattılar ve hakikaten alışverişin en güzeline vasıl oldular. İnancımız o ki; İslami hizmet yolunda dökülen o mazlum ve masum kanları, Allah’ın izniyle davaya, davanın mücadele tarzına ve davetin saflarına yepyeni bir ruh üfleyecektir. Ölmüş kalplerin dirilişine, dağılıp ümitsizliğe düşen zihinlerin toparlanıp uyanışına, dünyanın geçici hayatına dalmış gafillerin gözlerindeki perdenin yırtılması ve hakikati görmelerine, oturmuşların gayrete ve tembellerin harekete geçmesine vesile olur. Allah (cc)’ın izniyle azizlerimizin kanları boşa gitmeyecektir. Ruhları gevşemiş, zihinleri dağılmış iman ehlini gayrete getirecek, sahiplik his ve duygularını güçlendirecek, birlik, beraberlik ve dayanışma anlayış ve düşüncelerini ıslah edip pekiştirecektir. Bir kere şunu kabul edelim; Allah yolundaki şehid ve bu şehidlik ruhunun oluşmasına vesile olan şehadet mektebi, İslam tarihi boyunca İslam davasını omuzlayıp ileriye taşıyabilecek büyük ruhların öne çıkmasına hep vesile olmuş, davanın yayılıp güçlenmesi için muazzam bir enerji olmuştur. İşte, Allah’ın izniyle aziz şehidlerimizin şehadetleri de bu büyük inkişafa vesile olacaktır. Şimdiden meyveleri görülmeye başladı bile… Haza min fadli Rabbi…
6- Rabbimiz buyuruyor ki: “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın. Bilakis onlar diridirler; Rabbleri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar. Allah’ın lütuf ve kereminden kendilerine verdikleri ile sevinçli bir halde arkalarından gelecek ve henüz kendilerine katılmamış olan şehid kardeşlerine de hiçbir keder ve korku bulunmadığı müjdesinin sevincini duyurmaktadırlar. Onlar Allah’tan gelen nimet ve keremin, Allah’ın müminlerin ecrini zayi etmeyeceği müjdesinin sevinci içindedirler.” (3/169,170,171)
İnsan bu ayetleri okuyunca ayetlerin nakşettiği muazzam ve muhteşem tabloya odaklanıp derinliğine tefekkür edince giden canların arkasında kaldığına hayıflanıp üzülmeden edemiyor. Ne ki hayat devam ediyor ve İslam’ın aziz davası ile bu yoldaki kutlu mücadele, şehadetin çekici davetine rağmen şehid olmamak için tedbir almayı vacib ve farz kılıyor. Şu halde şehidleri aziz kılan bu mübarek davaya daha fazla sarılmalı, saflar daha bir pekiştirilmeli ve azizlerin kardeşleri olarak daha büyük düşüneek hareket etmeliyiz. Karşımızda bir değil, daha fazla düşman var. Bunlar İslam’a düşmanlık noktasında bir iseler de tabiatları farklı farklıdır. Dolayısıyla her birinin tabiatına münasip tedbirler geliştirmek durumundayız. Bununla beraber tedbirlerin en sağlamı Allah’a tahkiki bir imanla yönelmek, salih amellerde daha çok çalışmak ve zamanın hastalıklarına ilişkin etkin çareler geliştirmektir.
7- son olarak şehidlerin özelliklerini zikreden bir hadis-i şerifle yazımızı noktalayalım.
“Allah katında şehidin altı özelliği vardır:
- Şehid düştüğü ilk anda günahları bağışlanır.
- Cennetteki yerini görür.
- Kabir azabından kurtulur.
- Kıyametin kopuşu esnasındaki korkudan emin olur.
- Onun için dünyadan ve dünyadaki her şeyden daha hayırlı olan vakar tacı başına konur.
- Yetmiş iki huri ile evlendirilir.
- Akrabalarından yetmiş kişiye şefaat eder.” (Tirmizi/İbni Mace)
Rabbimden şehidlerimize tekrar rahmet ve mağfiret dilerken şefaatlerinden mahrum etmemesini dua ederim. Allah’a emanet olunuz.
Muhammed Şakir / İnzar Dergisi – Kasım 2014 (122. Sayı)