Şehitle Aynı Elmanın Parçasıyız...
“Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma!
Bilakis onlar diridirler, rableri katında rızıklandırılmaktadırlar.” (3/169)
-1-
Bir müddetten beridir sık aralıklarla aziz ve kahraman kardeşlerimizin şehadet haberlerini alıyoruz. Büyük haberler alıyoruz. Büyük haberlerdir bunlar. Zira Allah yolunda şehitlik, makamların en yükseği, en yücesi ve en değerlisidir. Resuller ve rabbanilerle birlikte anılan bir makamdır. Ona ilişkin her haber büyüktür, yücedir. Şimdi biz bulunduğumuz zindan hücrelerinden haberleri alıyoruz.
-2-
Uzun denilebilecek bir fetret döneminden sonra bir kez daha şehid ve şehadet haberleriyle uyanıyoruz; sadece uyanmıyoruz, uyanmakla beraber silkiniyoruz da… Dünyaya meftun olmuş bağlardan ve çer-çöpün ulaştığı his ve duygulardan silkiniyoruz. Silkiniyor, diriliyor ve ayağa kalkıyoruz. Kendimize, dostlarımıza bir de düşmanlarımıza ‘biz ölmedik, buradayız’ diyoruz, ‘burada ve sizin bulunduğunuz her yerdeyiz.’ Diyoruz. ‘tedbirliyiz, teyakkuzdayız, haberiniz olsun’ diyoruz. Şehitlik ve ona talip olmak aynı zamanda bir meydan okumadır. Zindan hücrelerimizden bakarken biz bunları müşahede ediyoruz…
-3-
Bu büyük haberler bizi eskilere götürüyor. Hem uzak hem yakın eskilere… “yakın eskilerle kastettiğim doksanlı yıllardır. Diyarbakır zindanlarında bulunduğumuz yıllar… Neredeyse şehit haberlerinin gelmediği gün olmuyordu. Bedenimiz pranga ve kayıtlara vurulmuş olsa da ruhumuz şehit kardeşlerimizin vurulduğu yerlerde hazır olurdu. Ruhumuzu kimse zapt edemezdi. Amed zindanlarında kayıtlara vurulmuş bir avuç gençtik. Oradan kardeşlerimizin iman dolu kalplerine saplanan kör kurşunları izliyorduk. İzliyorduk ve veriyorduk…
-4-
Aradan yirmi üç yıl geçti. Hala zindanlardayız. Ve tarih, bir kez daha geriye sardı. Bir kez daha zindanlardan kardeşlerimizin serseri kurşunlara hedef oldukları anların görüntülerini izliyoruz. Bizi kurşunlara hedef yapan el aynı eldir. Kirli, necis ve hain bir eldir. Fıtrata düşman, dine düşman, insana düşman… İnsana has değerlerin tamamına düşman… Bu eli tutan başka kirli ve necis eller de vardır. Bu eller çok ve hangi el hangisinin cebindedir belli değildir. Ama dine ve dindarlara düşmanlık ve hainlik etmede müttefiktirler. Yegâne ortak yanları dine ve insani tüm değerlere düşman olmaktır. Onlar küfrün elebaşlarına tetikçilik eden zavallı bedbahtlardır. Onları iyi tanıyor ve biliyoruz.
-5-
Her aldığımız bir şahadet haberi ruhumuzda yeni bir diriliş ruhunun oluşmasına vesile oluyor, bunu bütün hücrelerimizle hissediyoruz. Her bir şehadet haberi kendi çapında hakikatlerden müteşekkil âlemlere dönüşüyor. Her biri kâinat büyüklüğünde bir hakikat… Söz hükmünü yitiriyor artık, sadece bu hakikat konuşuyor. Şehit Yasin ve aziz arkadaşları nasıl ki davaları için, davalarının haklılığı için inkârı kabil olmayan açık bir burhan, bir delil ise şehit Aytaç da öyledir. Diğer şehitlerimiz de… Her birinden hayatımıza anlam ve güç katan bir hayat, bir enerji vardır. Adeta onlarla yeniden diriliyor ve ayağa kalkıyoruz. Şehit, şehadetiyle davasına ruh veren muazzam bir enerji, bir iman ve kuvvettir. Zindan hücrelerinden dışarıya şehidin düştüğü yere ve arkasından bıraktığı rahmet rüzgârına baktığımızda bunu rahatlıkla görebiliyoruz.
-6-
Diri ve Allah katında rızıklandırıldığına kesin inandığımız halde, her vefat haberi gibi, şehadet haberinde de hüzün vardır. Dünyevî, hususen de büyük uhrevi kazanım olduğu halde, şehidin ayrılması biz geri kalanlar üzerinde tesirli bir hüzün ve acımtırak bir burukluk, geçici de olsa bir boşluk bırakır. Bu hüzün, zindanın daracık hücrelerinde daha tesirli olabiliyor. O yüzden kardeşlerimizin şehadetleri bizim bir değil, iki kere üzüp hüzünlendiriyor. Ayrılışları ciğerlerimizi yakıyor. Çünkü biz aynı elmanın birer parçası olduğumuz kardeşimizin bizden kopup gittiğini güçlü bir şekilde hissediyoruz. Kendisiyle aynı tadı, aynı rengi, aynen kokuyu taşıdığımızdandır bu… Ama aynı zamanda ayrılış şekillerine gıpta ile bakıyor ve onlar gibi tesir gücü yüksek bir şehadet dua ediyoruz. Onların şehadetleri davalarının haklılığına ve de masumiyetlerine güçlü deliller oluşturduğu gibi, bizimki de öyle olsun istiyoruz. Zindan bu duyguları daha bir halis kılabiliyor…
-7-
Zindana düşen her bir şehit haberi, aklımızı, kalbimizi ve ruhumuzu kuran ayetlerindeki yüksek manalara, o manaların lahutî iklimine doğru sevk ediyor. “şüphesiz Allah, müminlerden canlarını ve mallarını karşılığında cennet olmak üzere satın almıştır…” (9/111) Allah yolunda, cennet karşılığında can ve malın yine Allah’a satılmış olması nasıl bir şeydir? Nasıl bir duygudur? İşte şehit, kanıyla bunu bize öğretiyor. Şehit, Allah için kendini kurban ederken sadece kendini kurban etmiyor, arkasında anne, baba, eş, çocuk ve daha birçok değeri de kendi payından kurban etmiş oluyor. şehidin şehadeti bu meseleyi çok somut ve güçlü bir şekilde çözüme kavuşturuyor. Bu yönüyle şehit, bir parçası olduğu Yusuf’una da elle tutulur bir teselli ve beliğ bir muallim oluyor.
-8-
Zindandaki muvahhidi sevindiren ve teselli eden hususların başında şehit kardeşinin kanının yerde kalmamış olması gelir. Bu sadece bir iki necis ruhun gezegenimizden temizlenmesi şeklinde anlaşılmamalı… Şehidin mirası, uğrunda kurban olduğu davası kadar büyüktür. Daha doğrusu şehidin mirası tam da davasıdır. Dolayısıyla şehidin kanının yerde kalmamasının diğer bir adı miras bıraktığı davasına hakkıyla sahip çıkmaktır. Bu ise, en az şehidin fedakârlık gösterdiği kadar fedakârlık göstermekle ispatlanabilir. Şehit, canını vererek davası için fedakârlık yapmıştır…
-9-
Buradan bakarken şehidin davası için büyük bir güç olduğunu rahatlıkla görebiliyoruz. Şehit davası için güvendir, kuvvettir. Cenab-ı hak buyuruyor ki: “onlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın, onunla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allah’ın bildiği (düşman) kimseleri korkutursunuz…” 8/65 bu ayet i kerime elbette şehidin güç ve kuvvet olduğundan söz etmiyor. Fakat şehit şehadetindeki tesir ile dava arkadaşlarına adeta “bu ayetteki manaya doğru gidin, bakın bakalım o size ne diyor, o size ne diyorsa siz onu yapın” mesajını veriyor. Dolayısıyla şehidin gücü ve onun şehadet makamı, şehadet hadisesi ile bizi güç ve kuvvet hazırlanmaya sevk edip yönlendiren müthiş bir güçtür.
-10-
Şehidin şehadeti safları sıklaştırmayı ve bağları sağlamlaştırmayı zorunlu kılıyor. Şehidin ardından ülkenin dört bir yanında Müslümanların meydanlara yekvücut olarak inmeleri güçtür, dava için büyük bir kuvvettir mesela… Şehidin ardından davanın yeniden pozisyon belirlemesi güçtür. Düşmanın karşısında dik duruşun sergilenmesi güçtür. Diğer Müslümanlarla diyalog dayanışma ve yardımlaşma yollarının bir kez daha aranması güçtür. Düşmanı tanıma, zafiyetlerini bilme ve ona göre isabetli adımlar atma ve kararlı hareketler sergileme, ortaya koyma güçtür. Şehid şehadet ile uykuda olanları uyandırmışsa, vicdanlarda yeniden bir muhasebenin yapılmasına vesile olmuşsa bu güçtür. Şehidin şehadeti tedbir almayı netice vermişse, bu, tehlikeleri bertaraf edeceğinden güçtür…
-11-
Evet, şehit ve şehadet haberleri büyük haberlerdir. Bu haberler bizi eskilere kadar götürüyor. Mesela Yahya( aleyhi selam)’ın şehadetine, öncesine ve sonrasına kadar götürüyor… Daha yakın eskilere de götürüyor. Mesela doksanlı yılların yoğun şehadet iklimine… O zamanlar zindan hücrelerinden ölümlerimizin haberlerini alırdık. Şehitlerle beraber şehitlerin haberlerini alırdık. Şimdi de şehitçe bir hayat yaşayan kardeşler arasında onlarla birlikte bu haberleri alıyoruz. Biz rabbimizin şu buyruğuna aşığız:
Rabbimiz buyuruyor ki: “müminlerden öyle erler vardır ki, Allah’a verdikleri söze sadık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir (şehit olmuştur). Bir kısmı da (şehit olmayı) beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmişlerdir.” (33/23)
Rabbim bizleri bu son kısımdan ve sözlerini asla değiştirmeyenlerden eylesin. Âmin…
Muhammed Şakir / İnzar Dergisi – Temmuz 2015 (130. Sayı)