Suriye Bataklığına Çekilen Kürtler ve son Kobani Katliamı
Geçtiğimiz günlerde tarih boyunca hep zalimlerin iktidar arzusu uğruna kurban edilen İslam ümmetinin bir azası olan Kürt halkından yüzlerce sivil insan vahşice katledildi. Savaş ile hiçbir ilişkileri olmayan bu sivil halkın bu Ramazan ayında bu şekil katledilmesini ehli vicdan hiç kimse kabul edemez. Bu katliamı yapan zihniyeti şiddetle kınadığımı belirtmek isterim. Bu katliamda hayatını kaybeden sivil halka Allah rahmet, ailelerine sabırlar diliyorum. Aşağıda elimi vicdanıma koyarak yazdığım bazı hakikatlerin ehli vicdan olan herkesi harekete geçirmesini diliyorum.
Bu katliam daha ilk günden at izinin it izine karıştığı Suriye bataklığının ne kadar tehlike barındırdığını bir daha göstermiş oldu. Katliamın boyutu nedeniyle herkes sadece olayın katliam yönüne dikkat çekiyor. Bu tür olaylara duygusal yaklaşmakla beraber akılcı hareket etmeyi de unutmamalıyız. Yoksa gözden kaçan birçok ayrıntıyı göremeyiz. Unutmayalım ki hakikatler bazen ayrıntılarda gizlidir. O açıdan; Kobani'de diğer partileri yönetime ortak etmeyerek tek başına yönetimi elinde tutanlar, bu katliamda yaşanan güvenlik zaafiyeti için halka bir açıklama yapmalıdır. Burkan El Fırat elbisesi giyenlerin parola veya başka bir izin gerektirmeden elini kolunu sallayarak kente girebilmesi konusu iyice araştırılmalı ve bu konuda sorumluluğu olanlar ortaya çıkarılmalıdır. Lakin bu katliama; yapanlar kadar halkın güvenliğini sağlamakla görevli olup güvenliği sağlamayanların da ortak olacağı unutulmamalıdır.
Küresel güçlerin ajandası ve onların yerli işbirlikçilerinin iktidar sevdası uğruna Suriye bataklığı masum insanları yutmaya devam ediyor. Yıllar önce hükümet, Esed’in gidip yerine ABD’nin aynı zamanda Türkiye’nin kontrolünde bir hükümetin kurulması için ABD’nin Suriye politikasına destek verdi. Üç ayda bitmesi planlanan savaş bırakın üç ayı 4 yıl oldu hala bitmedi. Evdeki hesap çarşıya uymadı. İktidara gelmesi hesaplanan muhalefetteki ÖSO’nun yerine İslamcıların giderek güçlenmesi ABD’nin Suriye’ye olan ilgisini bitirme noktasına getirdi. Ortağıyla Suriye batağına giren Türkiye ise aldatılmışlık hissiyle geri dönmeye çalıştıysa da milyonlarca Suriyelinin göçüyle birlikte nasıl bir hataya düştüğünü anladı ama artık iş işten geçmişti. Hükümet, dış politikada ABD ile birlikte hareket etmenin faturasını ağır ödedi ve hala ödemeye de devam ediyor. Hükümeti dolayısıyla Türkiye’yi köşeye sıkıştıran tüm olayların arkasında ABD var.
Hükümet yaptığı yanlış ortaklığın zararlarının hesabını yaparken Suriye üzerindeki hesaplarından vazgeçmeyen ABD, yeni bir ortak bulmakta hiç zorlanmadı. 2010 yılında DBP’nin Washington’da temsilcilik açmasıyla alenileşen dostluk ilişkileri IŞİD’in Kobani saldırısıyla zirveye ulaştı. Hatta yıllarca antiemperyalist çizgide hareket edenler birden ‘Bıji Obama’ deyiverdi. ABD koalisyon üzerinden bölgede savaşan PYD güçlerine silah yardımında bulundu. Son olarak Tel Abyad’ın ele geçirilmesine de açıkça destek sundu. PYD saflarında savaşan yüzlerce yabancı ülke askerinin Kürtleri çok sevdiği için bölgeye savaşmaya geldiğini düşünmek çok safdillik olur herhalde. Daha önce hiç kimsenin ortaklığında hayır bulmadığı ABD’den hükümet hayır görmediği gibi PKK-PYD’nin de hayır görmesi mümkün değildir.
Bu ortaklık gereği olacak ki PYD’nin Suriye savaşındaki stratejisinde değişiklik oldu. Suriye savaşı başladığından rejimden emaneten aldığı Kürtlerin yoğunlukla yaşadığı bölgede savunmada kalan PYD, yeni süreçte Kürtlerin yaşamadığı diğer bölgelere de saldırarak pasif savunmadan aktif saldırıya geçti. Tabi bu değişikliğin görünürde artıları olduğu gibi aslında birçok eksi yönü de var. PYD bu değişiklikle artık Suriye’deki iç savaşın aktif bir parçası olmuştur. Ve bu saatten sonra PYD’nin kontrolünde olan bölgeler her an saldırıya uğrayabilir. İşte geçenlerde Kobani’ye yapılan saldırıyı da belki de bu açıdan okumak gerekir. Kürt bölgeleri dışındaki bölgelere yayılma stratejisi Kürt halkının tercihi olmadığına göre acaba PYD, bu stratejiye nasıl geçti?
Bu sorunun cevap olarak hükümeti Suriye’ye süren ABD’nin bölgedeki hesaplarıdır diyebiliriz. Kürt bölgesinde yaşayan yüz binlerce Kobanili Kürt baskıdan dolayı hala Türkiye, Kuzey Irak ve Lübnan’da sığınmacı durumunda iken bu halka yurduna geri dönecek projeler oluşturması gereken PYD’nin makyavelist bir iştahla ABD öncülüğünde; kontrol etmekte bile zorlandığı uzak bölgelerde çatışmalara girmesi tam bir handikaptır. PYD, giderek büyüyen topraklarda güvenliği sağlayacak asker bile bulamıyor. İşte iki gün önceki Kobani katliamındaki zafiyet! Peki, şimdi soralım PYD koruyamayacağı bu bölgelere niçin ve kimin adına saldırıyor? Buna ikan edici cevapların verilmesi gerekir.
Şimdi gelelim son Kobani saldırısına;
PYD ve Burkan El Fırat Rakka’ya bağlı Ayn İsa ilçesine saldırıp orayı IŞİD’den temizleyeceğine neden Kobani’ye bağlı ve IŞİD’in kontrolündeki Sirrin ilçesini IŞİD’lilerden temizlemedi? Ki bu saldırılar Sirrin bölgesinden geldiğini yerli halk bizzat görmüş. Bu sorunun cevaplanması gerekir.
PYD saldırganların kente sızdığını ileri sürüyor. Böyle bir imkân var mı sanmıyorum varsa bile kontrol noktalarından olmuştur. Çünkü Kobani kentinin çevresi hendekler ve mevzilerle çevrilidir. Bir de biz bir araçtan bahsetmiyoruz 10-15 araçlık konvoydan bahsediyoruz. O yüzden saldırganlar kontrol noktasından geçtikleri ihtimali yüksektir. Ha varsa sızma nereden olduğunu açıklamalılar.
Yerel halktan aldığım sağlam bilgilere göre bu konvoy kentin güneyindeki Halep yolu kontrol noktasından Burkan El Fırat kılığında girmişler. Saldırganların Suriye gibi savaş bölgesinde kente nasıl bırakıldığı kafalarda soru işareti bırakıyor.Her bir elbise giyen ya da biz falan kişinin adamlarıyız diyen kente bırakılacaksa vay bu halkın haline. Bu durumda iki ihtimal var: Ya PYD’nin bu işte parmağı var ya da o noktada görevli askerlerin bu yüzden rahatça kente girdiler. Ya da eğer sırf Burkan El Fırat elbisesi giydikleri için veya Ebu İsa’nın adamlarıyız dedikleri için herhangi bir parola veya izin kontrolü yapılmamışsa PYD’nin genişleyen topraklarda güvenliği sağlayamadığı ortaya çıkıyor. Ayrıca YPG-YPJ güçlerinin çatışmalar için diğer bölgelere gönderildiği görüldü. Burada şu sonuç çıkıyor ki PYD, ABD’nin projeleri uğruna öz halkını kurban ediyor. PYD, çıkıp bu geçişin de cevabını vermelidir.
Yine saldırıya uğrayan halkın arasında kanton sorumlularından ve ailelerinden kimsenin olmaması da kafalarda soru işareti bırakıyor. Kobani kentine giren IŞİD neden ‘kendisine düşmanlık eden’ yetkililere ya da ailelerine saldırmıyor da normal sivil halka saldırıyor. Bunun da iyi irdelenmesi gerekir.
Saldırı olduğu gibi hiçbir dayanak olmadan neden hemen Türkiye hedef alındı? Ve ardından karşılıklı yapılan açıklamalarda aynı kesim neden birbirini yalanlar mahiyette konuştu. HDP Eş Başkanı Figen Yüksekdağ IŞİD’lilerin Türkiye üzerinden geçtiğini iddia ederken YPG Basın Sözcüsü Redur Xelil ise saldırganların Türkiye sınırından geçmediğini söyledi. Redur’un açıklamasının ardından bir açıklama yapan PYD Başkanı Salih Müslim ise saldırganların Türkiye üzerinde geçme ihtimalinin yüksek olduğunu sağ olarak ele geçirdikleri IŞİD’lilerden bilgi almaya çalıştıklarını söyledi. Ardından Xelil, yaptığı yeni açıklamada önceki sözlerini yalanlayarak "Ben, IŞİD'liler Türkiye'den 'geldi ya da gelmedi' demedim" açıklaması yaptı. Tüm bu belirsizlikler yine insanların kafasında soru işareti bıraktı. Acaba bu saldırı Türkiye’yi IŞİD ile bağlantılı göstermek adına hazırlanmış bir uluslararası bir senaryo mu?
Kanton yönetimi neden toplanıp tam olarak neler yaşandığı, saldırganların nereden ve nasıl geçiş yaptığı, ölenlerin sayısı konusunda kamuoyunu bilgilendirmedi? Neden muammalı açıklamalarla yetiniliyor? İşte PYD çıkıp tüm sorulara cevap verirse bu olayın nasıl olduğu çözüme kavuşacaktır. Ve öncelikle Kobani halkı olmak üzere tüm kamuoyu PYD’den bir açıklama beklemektedir. Yoksa bu katledilenlerin vebalinin onların da boynunda olacağı unutulmamalıdır.
Bu konuda PYD-PKK çevresine yakın siyasilere, aktivistlere, entelektüellere, gerçek barışa inanan herkese çok önemli görevler düşüyor. PYD-PKK’nin ABD ile hareket etmesinin tarihte hiç kimseye fayda vermediği gibi bugün de kimseye fayda vermeyeceğini anlatmalıdır. Suriye gibi bir bataklığa çekilmenin Kürtlere ağır bir fatura çıkaracağını hatırlatmalıdır. Ve Türkiye’de barış adına umutlarımız varken Suriye’de yeni bir savaşa girilmemeli. Kürt gençleri Suriye bataklığında küresel güçlerin projelerine kurban edilmesine izin verilmemelidir. Osmanlı sonrası Turancılık hayaliyle hareket edip binlerce insanımızı tek kurşun bile atmadan Sarıkamış’ta kurda kuşa yem eden Enver Paşa’nın yaptığı aynı hataya düşülmemeli. Ve Kobani’den PYD’den farklı düşündükleri için yaşanan baskıdan dolayı sürgüne giden TEV-DEM, ENKS üyeleri Kobani halkının geri dönüşü için imkân sağlanmalı. Şu anda Irak Kürdistan’ında 5 bin ENKS askeri PYD’nin izin vermemesinden dolayı memleketine dönememesi ise acı bir gerçeğimizdir.
(Osman Gülebak)