Evet barış Diyoruz Ama Hangi Barış?
Yaklaşık iki yıldır devam ettirilmeye çalışılan adına; kiminin barış, kiminin çözüm kiminin de dindar Kürtler için ölüm süreci dediği tam da şeffaf olmayan bir süreçten bahsediyoruz. Yanlış temeller üzerine bina edilen bu süreç, tarafların kendi grupsal çıkarlarına göre hareket etmesinden dolayı zaman zaman duraksamalar yaşadı. Süreç boyunca Hükümet devletin çıkarlarını gözetirken HDP veya PKK ise örgüt çıkarını önceleyen bir politika izledi.
Yanlış temel üzerine bina edilen bir ev tabi ki eğri olur. Yanlış yola giren yanlış hedefe varır. Hani derler ya iki yanlış bir doğru etmez diye. Aslında perşembenin geliş çarşambadan belliydi ama kimse görmek istemedi ısrarla yapılan tüm uyarılara rağmen hep gerçekler göz ardı edildi.
Peki, neydi ilk yanlış? Öncelikle cumhuriyetin ilk yıllarında Kürt halkının gasp edilen haklarının iade edilmesinin PKK’nin silah bırakması şartına bağlanması tam bir handikap oldu hükümet için. İkinci handikap ise tüm Kürtleri ilgilendiren bu sorunun muhatabı olarak yine sadece PKK kanadının alınmasıydı. Tüm farklılıklarıyla PKK dışında bölgede yaşayan diğer tüm gruplar özellikle İslami kesim görmezden gelindi. Maalesef atılan bu yanlış adımların sonunda bugünlere geldik.
Aslında herkesin bin bir umutla beklediği barış sürecinde gerçekten bir barıştan söz edilebilir miydi? Elimizi vicdanımıza koyduğumuzda cevabımız hayır oluyor. Herkesi iyi hatırlar bu süreçte PKK, yüzlerce defa kendisi gibi düşünmeyen HÜDA PAR çevresine saldırılar düzenledi. Bu saldırılarda 10’larca insanımız hayatını kaybetti. Hükümet ve medya maalesef tüm bunları gör(e)medi. Hep tozpembe tablolar çizildi tüm olanlara inat.
Barış sürecinde gittikçe elini güçlendiren PKK, halka baskı kurmaya çalıştı. Gençleri dağa kaçırdı ve sonra da kurbanlık kuzular gibi Suriye bataklığına gönderdi ama hükümetten yine ses yoktu. Mazlum halk, kutsanan bir barışa adeta kurban ediliyordu. Sürecin eskiden ve şimdiden tek farkı PKK’nin asker ve polise saldırmaması, asker ve polisin de PKK’ye göz yumması idi. Yani özetle; PKK ile Devlet arasında bir barış söz edebiliriz işte asıl bozulan süreç bu süreç idi. Yoksa mazlum halk, hiçbir zaman tam manasıyla bir barış göremedi. Sadece barış gelecek umuduyla acılarını yüreğine gömdü.
PKK ile Devlet arasındaki pamuk ipliğine bağlı barış sürecinin birden bozulması süreç boyunca Müslüman halka yapılan saldırılara sessiz kalan birçok kimseyi barış diye harekete geçirdi. Evet, barış çok güzeldir ve olması gerekendir. Nasıl ki susamış bir insanın sadece su demesiyle susamışlığı gitmez ise aynı şekilde birçok kesimin sadece barış demesi bir anlam ifade etmez. Bunun için herkes elini taşın altına koymalıdır.
Evet, herkes gibi biz de barış diyoruz ama hangi barış? Sadece asker ve polisin ölmediği bir barış mı yoksa hiç kimsenin ölmediği bir barış mı? Ve barışı sadece kendi grubumuz veya örgütümüz için istememeliyiz. Bugün sadece benim örgütüm için barış diyenler ile sadece asker ve polisim için barış diyen insanlar görüyorum. Umarım bu insanlar sadece asker ve polisin ölmediği bir barıştan söz emiyorlardır? Bizim için olan barış kardeşimiz için ölüm olmuşsa ne anlamı var. Evet, herkes gibi biz de barış diyoruz ama herkes için.
Barış, her ne kadar son günlerde olması zor bir durum olsa da umarım hükümet yaptığı yanlış politikalardan geri döner de Kürt halkının tüm bileşenlerini içine alan yeni bir süreç başlatarak tüm kesimlerle masaya oturur. Ve şu günlerde ağızlarından barış sözcüğünü düşürmeyenler de umarım nasıl bir barış istediklerine biraz açıklık getirirler. Sadece asker, polis ve PKK'lilerin ölmediği bir barış mı yoksa mazlum halkın dahil hiç kimsenin ölmediği bir barış mı?Çünkü bahsedilen barış yine Müslüman Kürt halkının PKK’ye teslim edilmesi ise altını çizerek söylüyorum: ‘İki yanlış bir doğru etmez!’
(Osman Gülebak)