Kur’ân’da Nusret Kanunu

“Yoksa siz, sizden önceki ümmetlerin başlarına gelen durumlara mâruz kalmadan cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlar öyle zorluklara maruz kaldılar, öyle şiddetle sarsıldılar ki, Peygamber ile yanındaki müminler bile “Allah'ın vaad ettiği yardım ne zaman gelecek?” diyecek duruma geldiler. İyi bilin ki Allah'ın yardımı yakındır.”[1]
Mealini verdiğimiz ayette dünyada Allah’ın yardımına ve ahirette Cennete kavuşmak için sadece dinini izhar edip bazı ibadetleri yapmayı yeterli gören yanlış anlayış düzeltilmektedir. Eskiden beri, cennete kavuşup kurtulma ve yüksek makamlara kavuşmanın kanunu ancak dinde sebat etmekle ve ilahî imtihanları geçmekle mümkün olmuştur. Bu ümmet de aynı kanuna tabidir. Dışarıdan gelen savaş, fakirlik gibi musibetlerle veya insana bedeninde gelen dahilî imtihanları başarmakla müminler dünyada Allah’ın yardımına, ahirette ise cennete kavuşabilirler. Kur’ân’ı Kerimde bu ümmete insanların fıtrî olarak zor gördükleri teklifler yüklenirken geçmiştekilere de yüklendiğine, eskiden beri var olduğuna dikkat çekerek bir nevi müminlere teselli vererek sorumluluklarını yapmaya teşvik etmiştir.
Ayet açıkça şunu ifade etmektedir: İslam ümmeti musibet anında sabredip Allah’a sığınırsa dünyada yardım, ahirette de cennet mükafatı gelecektir. Kur’ân’ı Kerimde birçok batıl evham giderilmiştir. Mesela bazıları cennete girmek için dinini izhar etmeyi ve bazı ibadetleri yerine getirmeyi yeterli görmüşlerdir. Allah bunu şöyle düzeltmiştir: “Yoksa, Allah içinizden cihad edenleri ortaya çıkarmadan ve sabredenleri belirlemeden cennete gireceğinizi mi sanıyorsunuz?”[2]
Yine Kur’ân’ı Kerim sevap kazanma ve azaptan kurtulmanın temenni ile gerçekleşmeyeceğini şöyle düzeltmiştir. “Ne sizin kuruntularınız ne de Ehl-i kitabın kuruntularıyla olmaz. Kim bir kötülük yaparsa onun cezasını görür ve kendisi için Allah’tan başka bir dost da bir yardımcı da bulamaz. Erkek olsun, kadın olsun her kim iman etmiş olarak dünya ve ahiret için yararlı iyi işler yaparsa işte onlar da cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar.”[3]
İlahî kanun günlük imtihanlarla birlikte her yıl bir veya iki defa önemli sarsıcı imtihanlarla denemektir. “Onlar, her yıl bir veya iki kez (çeşitli belâlarla) imtihan edildiklerini görmüyorlar mı? Sonra da ne tövbe ediyorlar ne de ibret alıyorlar.”[4]
Kısacası ilahî yardımın gelmesi geçmişten beri bir kurala bağlanmıştır. Ancak deprem gibi sarsıcı imtihanlarla sarsılmak ve bunun üzerine sabretmekle mümkündür. Ayetin indiği dönemde henüz bu sarsıcı musibetler gelmemişse gelmesi (lemmâ edatındaki manadan dolayı) beklenmektedir.
Habbâb b. el-Eret’ten bildirildiğine göre: “Resulullah’a (sav) bizim için Allah’tan yardım istemeyecek misin? Bizim için dua etmeyecek misin?” Dediğimizde, Allah Resûlü (sav) şöyle karşılık verdi: “Sizden öncekilerden birinin başına testere konulur ayağına kadar kesilirdi de buna rağmen dininden dönmezdi. Demirden taraklarla eti kemiğinden ayrılırdı yine de dininden dönmezdi. Vallahi bu din hâkim olacak ve kişi bineğine binip San’a’dan Hadramevt'e kadar Allah'tan baka hiç kimseden korkmadan yolculuk edebilecektir. Yine kişi koyun sürüsü için kurttan başka hiç kimseden korkmayacak duruma gelecektir. Ancak sizler acele ediyorsunuz.”
Mesela Müslümanların yüreklerini ağzına getiren imtihanlardan birisi Hendek savaşında gerçekleşmiştir. Düşman bütün imkanlarıyla Medine’ye saldırmış, ancak burada gösterilen sebattan sonra Allah’ın yardımı gelmiş ve düşman istediğini elde edemeden dağılıp geri gitmiştir.
Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Kişi ayarını belirlemek için altınını nasıl ateşte denerse Yüce Allah da -kendisini çok iyi bilmesine rağmen birinizi öyle sınar. Bu sınamadan kimi beyaz altın gibi çıkar. Yüce Allah'ın kötülüklerden kurtardığı kişi budur. Kimisi de siyah altın olarak çıkar ki fitneye kapılan kişi de budur."[5]
Kur’ân’ı Kerime göre Allah’ın yardımı ve cennete kavuşmak için eskiden beri devam eden ilahî kanun şöyle işlemektedir. Müminler gerek dışarıdan düşmanlar tarafından gelen gerekse kendi nefislerinden kaynaklanan deprem gibi sarsıcı imtihanlardan geçecekler. Öyle bir dereceye gelecekler ki bütün imkanlarını kullanacaklar ve Allah’ın yardımı ne zaman gelecek diyecek duruma gelecekler. Bu durumda sabrederlerse o zaman muratlarına kavuşurlar. Bu kuralın istisnası yoktur. Müminler bu kurala aykırı beklentilerinden vazgeçmelidirler. (Veysel Çelik - Hürsetda Haber)
[1] Bakara, 2/214.
[2] Al-i İmrân, 3/142.
[3] Nisa, 4/123-124.
[4] Tevbe, 9/126.
[5] Bkz. Suyûtî, Durru’l-Mensur, II, 433.