Tövbe Günahların İzlerini de Siler mi?
Makbul bir tövbenin; gerçek pişmanlık, günaha geri dönmemek, bir daha işlememeye niyet etmek, kul haklarını iade etmek, günahların lezzeti yerine ibadetin lezzetini bedene tattırmak, haramlarla kazanılanları vücuttan eritmek gibi şartları vardır. Elbette bu şartları yerine getirmek zordur. Gözden kaçırılmaması gereken önemli bir nokta ise, tövbenin şartları yerine getirilmiş olsa da günahların sebep sonuç ilişkisi çerçevesinde dünyada ve ahirette meydana getirdiği sonuçları giderip gidermediğidir. Tövbenin bu yönden incelenmesi günümüzde daha da önem arz etmektedir. Çünkü artık günahların delillerini silmek de oldukça zorlaşmış bazen de imkânsız hale gelmiştir. Günahkâr, kendi hesabından kayıtları silmesine rağmen başkalarının hesabındakilere dokunamıyor.
Amellerimizin bu dünyada ve ahirette ikâb/ceza dışında meydana getirdikleri izler vardır. Samimi bir tövbe günahın sebep olduğu azabı silebilir. Ancak günahların azap dışında vaz’i sonuç diyebileceğimiz kâinatta meydana getirdikleri tesirler vardır. Örneğin madde bağımlısı biri samimi olarak tövbe ettiğinde uyuşturucunun vücudunda meydana getirdiği hastalıkları giderebilir mi? Alkolik veya madde bağımlısı hamile bir kadının tövbe etmesi, karnındaki çocuğun felçli veya başka kalıcı bir hastalıkla doğmasına engel olabilir mi? Hiçbir şeyden haberi olmadan hasta olarak gözlerini dünyaya açan çocuk için bir cezalandırılmadan söz edebilir miyiz? Hased, ateşin odunu yediği gibi iyilikleri bitirmekle kalmaz aynı zamanda hasetçiyi de bitirir. Strese sokar, şeker hastalığı gibi kalıcı hastalıklara sebep olur. Acaba tövbe onu iyileştirebilir mi?
Ahirette de “O gün herkes gerek hayır olarak gerek kötülük olarak ne işlemişse, hepsini önünde hazır bulacak. Yaptığı kötülükten fersah fersah uzaklaşmak isteyecek. Allah sizi, Zatına karşı gelmekten sakındırır. Doğrusu Allah kullarına karşı pek şefkatlidir.”[1] İnkâr edenlerden bazıları iyilik yaptıklarını zannedecekler ancak susuzluktan yanan birinin serabı su sanması gibi amellerine en çok muhtaç oldukları bir zamanda eli boş biçimde Allah’ın huzuruna gidecek.[2] Dikkat edilirse günahların ahirette de mücessem halleri vardır. Tövbe, günahların meydana getirdiği uhrevî bazı sonuçları silebilir mi? Bir daha işlememek üzere pişmanlık duyulsa da günahlara şahit olan insanlar, canlılar, kayda geçiren melekler vardır. Tövbe bunların şahitliklerini giderebilir mi? Bunun için tövbe dışında başka unsurların devreye girmesi mi gerekir?
Görüldüğü üzere makbul bir tövbeyi yerine getirmek başlı başına meşakkatli ve ciddi çaba isteyen bir meseledir. Fakat gerçek anlamda tövbe edilmesi durumunda da bazen günahkârın kendisi bazen akrabası bazen de yaşadığı çevre üzerinde bıraktığı kötü izler devam etmektedir. Mesela gıybet eden birisinin tövbe ettiğini, gidip hak sahibiyle de helalleştiğini düşünelim. Dolayısıyla bu şahıs günahına terettüp eden cezadan kurtulmuş sayılır. Ancak işlediği günahının bıraktığı başka eserler vardır. Gıybet ederken ona şahit olan bazı insanlar olmuştur. Dolayısıyla bu ameliyle saygınlığını kaybedebilir, başkalarının da onun gıybetini yapmasının önüne geçemeyebilir. Benzer şekilde çocuklarının veya eşinin yanında anne babasına kötü davranan birisi onlarla helalleşip tövbe etse bile ailesi içinde saygınlığını yitirebilir. Çocukları da ona benzer davranışlarda bulunabilir. Tövbe etmesi günahın bu türden etkilerini bazen giderse de her zaman gideremeyebilir.
Kısacası günahların çok farklı etkileri vardır. Mesela belaların inmesine sebep olurlar. “Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir; kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar.”[3] Bazen duaların kabulüne engel olur. Bazı günahlar ani ölümlere sebep olur. Kalbin paslanmasına, kalpteki nurun gitmesine sebep olurlar. Bazen de hayırdan mahrum kalmaya sebep olurlar. Günahların etkilerinin giderilmesi tövbenin samimi olmasıyla çok yakından alakalıdır. Ancak unutulmamalıdır ki bazı günahların bağışlanmasına tek başına pişman olmak yetmediği gibi bazı günahların izini silmek için de samimi bir tövbe yetmeyebilir. Belki şefaat, dua gibi başka unsurların devreye girmesi gerekebilir. Anlattıklarımızı şöyle de temsil edebiliriz. Bir şirkette çalışan birisi çalıştığı firmaya ihanet ediyor. Görevinden atılıyor. Ancak sonradan özür diliyor ve iş sahibi ona acıyıp geri alıyor. Artık işinin başında olsa da etraftaki çalışanlar nazarında iyi görülmemektedir. Onun itibarını geri kazanmak için belki de şirkettekiler tarafından değer verilen birinin ona kefil olması, sahip çıkması gerekebilir.
Makbul bir tövbe günahların azap yönünü kaldırır. Ancak günahların sebep olduğu tahribatları da kaldırması ümit edilir. Bunun için Allah’ın (cc) engin rahmetine iltica edilmekle birlikte, şefaat, dua gibi başka unsurların da etkisi olabilir. Çocukların özürlü doğmaları, anne babalarının günahlarının sonuçlarına katlanmaları bir ceza değildir. Belki şöyle değerlendirilebilir. Anne babaların amelleri çocukların imtihan şartlarını belirler. Çocukların hastalıkla mı, fakirlikle mi, zenginlikle mi ya da Müslüman bir toplum içinde mi yoksa gayrimüslim bir toplumda mı imtihan olmalarına sebep olur. Dolayısıyla günah konusu sadece azap mükafat ilişkisi çerçevesinde değerlendirilmemelidir. Daha geniş açılardan ele alınıp son derece dikkatli hareket edilmelidir.
Bu yüzden olsa gerek bir ayette tövbenin kabul olması için peygamberin de istiğfar dilemesi şartı eklenmiştir. “Biz hiçbir peygamberi, Allah'ın izni ile, kendisine itaat olunmaktan başka bir gaye ile göndermedik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri vakit sana gelip de Allah'tan af dileseler, sen de resul olarak onların affedilmelerini isteseydin, elbette Allah'ı tövbeleri kabul eden, pek merhametli bulacaklardı.”[4] Allah’ın (cc) sözkonusu şahısların tövbelerini kabul etmeyi, peygamberin de dua etmesine bağlaması bazı günahların affının sadece pişman oldum, tövbe ediyorum demekle olmayacağını gösterir. Dolayısıyla şöyle denilebilir; tövbe bağışlanmanın bir illetidir. Ancak tam illeti değildir.
İnsanlar kainattaki olaylar arasındaki sebep sonuç ilişkisi üzerinde detaylı durmuşlardır. Yer çekimi kanunu, suyun kaldırma kuvveti, suyun kaynaması, demirin genleşmesi vs. ancak zinanın ani ölümlere sebep olması, akraba ziyaretinin ömrü uzatması, istiğfarın yağmurun yağmasına etkisi gibi bazı ayet ve hadislerde bildirilen manevi işlerle maddi sonuçları arasındaki bağlantı üzerinde yeterince durulmamıştır.
Günahların insan şahsiyeti ve kâinatın düzenine etkileri üzerinde detaylı durulduğunda konunun ciddiyeti daha da anlaşılır. Çünkü günahtan daha büyük olan günahların basite alınmasıdır. Oysa ki günahların sadece azap değil, tekvinî sonuçları vardır. Bu sonuçlar da sadece günahkârı değil aynı zamanda çevresindeki herkesi etkiler.
Konuyu böyle değerlendirmemizin sebeplerinden birisi de Kur’ân’da nasuh tövbeden sonra ümit ve ihtimal bildiren bir edatın kullanılmasıdır. Yani nasuh tövbe edin denildikten sonra “umulur ki rabbiniz kötülüklerinizi örter…” şeklinde ihtimalli bir ifade kullanılmasıdır. Halbuki nasuh tövbe günahların bütün sonuçlarını kaldırsaydı “Nasuh tövbe edin ki rabbiniz hemen kötülüklerinizi örtecek…” şeklinde kesin bir ifade kullanılabilirdi. Ayet şöyledir: “Ey iman edenler! İçtenlikle ve kararlılık içinde Allah’a tövbe (nasuh tövbe) edin. Umulur ki rabbiniz kötülüklerinizi örter ve sizi altından ırmaklar akan cennetlerine koyar. O gün Allah, peygamberi ve onunla aynı imanı paylaşanları utandırmaz. Onların nuru önlerinde ve sağ yanlarında ilerleyerek yollarını aydınlatırken şöyle derler: “Rabbimiz! Nurumuzu arttır eksiltme ve bizi bağışla. Şüphesiz senin her şeye gücün yeter.”[5]
Tövbe bütün insanları ilgilendiren bir konu olmakla birlikte özellikle iman edenlerin tövbeye davet edilmeleri; muhataplar arasından en olumlu cevap vermesi beklenenlerin bunlar olması ya da teşrife en layık olanların iman ehli olması ya da tövbe ile iman arasında bir bağlantı olmasından dolayıdır.
Tefsirlerin genelinde ifade edildiği gibi tövbe-i nasuh sütün memeye dönmemesi gibi kesin bir kararlılıkla günahtan vazgeçmektir. Böyle bir tövbeden sonra neden halen ihtimal bildiren “عسي” kelimesi kullanılmıştır? Çünkü “عسي”, bir nevi ümit, insanın emin olmadığını, işin sonucunun muhtemel olduğunu bildirmekte, belirsizlik bildirmektedir. Oysa Allah (cc) için böyle şeyler düşünülemez.
Bunun için yaygın olarak şu açıklamalar yapılmıştır:
- Beklenen sonuç ne ise gerçekleşir. Yani ümit edilenin meydana gelir. Dolayısıyla Allah bağışlayacaktır. Bu açıklamaya karşılık neden kesin ifade kullanılmadığı sorulabilir.
- İnsanın durumuna dikkat edilmiştir. Bir baba oğlunun başaracağına inandığı halde umulur ki başarırsın demekle tembellik yapmayıp işi ciddiye almasını sağlamış olur. Tövbe konusunda da böyledir. Allah bağışlar ancak siz işi basite almayın diye muhtemel bir ifade kullanılmış.
- Havf ve reca dengesini tutmak için böyle bir ifade kullanılmıştır. Sadece ümit vermek gevşekliğe, daima korkutmak ümitsizliğe sebep olur.
- Bir diğer açıklama şekli de yukarıda değindiğimiz türden olabilir. Yani nasuh tövbe edin umulur ki Allah (cc) bu tövbe ile günahlarınızın izlerini de siler. Çünkü tek başına tövbe, günahın izini silmeyebilir. Ancak Allah’ın nasuh tövbe sayesinde günahların izlerini de silmesi umulur.[6]
Günahların izlerinin kalıcı olduğunu bilerek başta dikkatli olmak gerekir. Diyelim ki dikkat etmeyip nefsin hevasına uyulduysa bunların kalıcı izlerinin olduğunu düşünerek sadece pişmanlık değil başka sebeplere sarılıp çok gayret etmek gerekir. Konunun önemini göstermesi açısından iki örnek vermek istiyorum.
Henüz yeterince araştırma yapmadan bir kanaat önderinin samimi biçimde Allah yolunda mücadele veren; alimler, mücahitler hakkında kötü konuştuğunu farz edelim. Zamanla gerçekler ortaya çıktığında yanlış yaptığının farkına varması ve bunu itiraf etmesi belki ikâbını affettirir. Ancak saygınlığını ve eski itibarını geri getiremeyebilir. Bunun için başta dikkatli olmak gerekir.
Bir örnek de gençler için vermek istiyorum. Gençlik döneminde nefsine uyarak nikahlısı olmadığı halde karşı cinsler arasında arkadaşlık kuranlar oluyor. Zina etmeseler de dinen caiz olmayan sınırlarda, beraber gezmeler, eğlenmeler vs. Sonradan da pişman olup tövbe ediyorlar. Başka insanlarla helal yoldan evlenip hayatlarına devam ediyorlar. Ancak yıllar sonra çocuk ve eşiyle yolda yürürken erkeğin eski kız arkadaşıyla veya kadının erkek arkadaşıyla samimi bir pozunun ortaya çıkması her ne kadar samimi tövbe etmiş olsa bile çocukları ve eşi nezdindeki saygınlığını yitirmesine, bazen de yuvasının dağılmasına sebep olabilir.
Sonuç olarak günahlar konusu ciddiye alınmalıdır. Ceza dışındaki sebep sonuç ilişkisi çerçevesinde, tabii olarak meydana getirdikleri sonuçlarına da dikkat edilmelidir. Baştan sıkı tutulmalıdır. Nefsin hevasına uyulup da günah işlenmesi halinde pişmanlık ve terk etme dışında, başka açılardan izlerini silmek için çaba gösterilmelidir. Belki bu vesileyle Rabbimizin insan ve meleklerden şahit olanlara unutturması ümit edilir. (Veysel Çelik - Hürseda Haber)
[1] Ali İmrân, 3/30
[2] Nur, 24/39.
[3] Şuara, 30.
[4] Nisa, 3/64.
[5] Tahrim, 66/8.
[6] عسي kelimesinin farklı yorumları için: https://www.youtube.com/watch?v=4yoZcv5JoFs&t=25s