Beni Nadir / Haşr Suresi Demir Kubbelerden Önce Zihinlerdeki Barikatları Yıkmaktadır

Beni Nadir suresi ismini belki de ilk defa duyanlar olmuştur. Bunda yadırganacak bir durum yoktur. Çünkü bir surenin birden fazla ismi olabilir. İbn Hacer’e göre İbn Abbâs Haşr suresi denilmesini mekruh gördüğü için Beni Nadir suresi demiştir. Zirâ surede geçen haşir kelimesiyle ahiretteki haşir değil, Beni Nadir’in sürülmesi kastedilmiştir. (Alusî, Ruhu’l-Meânî)
Haşr suresinin önceki sure olan Mücadele suresi ile şöyle bir bağlantısı vardır. Mücadele suresinin sonunda Allah (cc.) şöyle buyurmuştur: Çünkü Allah; “Mutlaka Ben ve peygamberlerim galip geliriz!” diye hükme bağlamıştır. Allah gerçekten kuvvetlidir, ‘mutlak izzet sahibi’dir (Kavî, Azîz).[1] Haşr suresinde ise Allah ve resulünün nasıl galip geldiğine somut bir örnek olarak Beni Nadir kabilesinin sürülmesi ve Münafıkların planlarının boşa çıkarılması gösterilmiştir. Kısaca bu surede Azîz ve kavî olan Allah’ı hesaba katmayanların beklemedikleri bir şekilde nasıl hüsrana uğradıklarına Beni Nadir Yahudileri üzerinden örnek verilmektedir. Yapılan bütün bu hikmetli işler her sabah namazı ve akşam namazından sonra okunan huvellahu’l-lezî şeklinde başlayan üç ayette geçen Esmau’l-hüsnâ ile irtibatlandırıldıktan sonra sure bitmektedir.
Esmâu’l-Hüsnâ cihetiyle iki sure arasında şöyle bir bağlantı vardır. Mücadele suresinin sonunda Allah’ın Azîz ve kavî isimlerine dikkat çekilirken, Haşr suresinin ilk ayetinde ve huvel azîzul hakîm(hakîmu) denilerek Azîz ve Hakîm isimlerine dikkat çekilmiştir. Böylece Haşr suresinde Azîz isminin hikmetle tecellisine somut bir örnek verilmiştir.
Azîz ismi; kelime olarak üstün gelen ve kendisinden aşağı olanlara galebe eden demektir. Kainatta hiçbir hile ve zararın kendisine ulaşamayacağı şekilde herşeye üstünlük sağlayarak, mağlup olmadan daima galip gelerek ve mahlukatın kendisine itaat etmesi biçiminde tecelli etmektedir.
Kavî ismi ise güçsüzün zıddıdır. İstediğini mahlukatına uygularken O‘nun önünde duracak bir güç yoktur. Hakim ismi de her şeyi yerli yerinde yapan demektir. Dolayısıyla Haşr suresinde Azîz isminin hikmetle ve önünde hiçbir gücün dayanamayacağı şekilde nasıl tecelli ettiği anlatılmaktadır.
Beni Nadir kabilesi Medine’de bulunan en önemli Yahudi kabilesiydi. Peygamberimiz (sav) ile “lehinde veya aleyhinde bulunmamak” üzere bir tarafsızlık antlaşması yapmışlardı. Bedir’de Müslümanlar galip gelince; “Tevrat’ta anlatılan; sancağı yere düşmeyecek muzaffer peygamber işte budur!” dediler. Fakat Müslümanlar Uhud’da yenilince şüpheye düşüp anlaşmayı bozdular. Bundan cesaretle Kâ‘b b. Eşref kırk süvari ile Mekke’ye gidip Kureyş’le Hz. Peygamber aleyhine bir antlaşma yaptı. Bunun üzerine Ka’b b. Eşref süt kardeşi olan Muhammed b. Mesleme tarafından faka bastırılarak öldürüldü.
Sonra Peygamberimiz (sav) Beni Nadir’in Medine’den çıkmalarını istedi. Ancak münafıkların arka çıkıp kışkırtmasıyla bu teklifi reddettiler. Bunun üzerine kaleleri kuşatıldı. Yirmi bir gecelik kuşatma sonunda Allah kalplerine korku salıp, münafıkların yardımından da umutları kesilince barış talebinde bulundular. Sonuçta “üç hane bir deve yükü geçimlik eşya alacak şekilde sürgün edildiler. (Zemahşerî, Keşşâf)
Surenin 2. ayetinde bu olayların neden böyle gerçekleştiği anlatılmaktadır: “Ehl-i Kitap’tan inkârcıları (yani Nadīr oğullarını, kalelerinin önünde) daha ilk toplanışta yurtlarından çıkaran O’dur. Oysa siz çıkacaklarını zannetmiyordunuz; onlar da kalelerinin kendilerini hep Allah’tan koruyacağını zannediyordu! Ama Allah hiç hesap etmedikleri bir yerden gelerek gözlerini öyle bir korkuttu ki evlerini hem kendi elleriyle hem de bizzat siz müminlerin elleri ile tahrip etmeye başladılar. O hâlde ibret alın ey basiret sahipleri!”[2]
Bu ayette verilen en önemli mesaj, algılarla gerçeklerin farklı olabileceğidir. Algılar sayesinde bir şeyi olduğundan değişik, hatta olmayan bir şeyi var gibi görebiliriz. Bu tamamen duyularımıza yansımayla alakalıdır. Mesela fakir biri kendini zengin gibi, güçsüz biri kendini güçlü gibi gösterebilir. Günümüzde dijital imkanların artmasından dolayı az sayıdaki bir topluluk farklı açılardan çekilmiş birkaç fotoğrafla çok, yenilmişler birkaç foto montajla galip, bazen de birkaç kişinin bir araya gelmesi binlerce kişi gibi gösterilebilmektedir. Dolayısıyla gerçeğin ne olduğu değil nasıl gösterildiği veya nasıl algılandığı, diğer bir ifadeyle ne olduğumuzdan çok nasıl algılandığımız önemlidir.
Günümüzde medya imkanlarının çoğunluğu Yahudilerin elinde olduğu için Amerika ve İsrail‘i yenilmez güç olarak lanse etmişlerdir. Kendileri buna inandıkları gibi Müslümanlardan da önemli bir kesimi buna inandırmışlardır. Buna göre Amerika ve İsrail’den izinsiz ve habersiz bir şey olmaz. Böylelikle sanki ilah konumuna getirilmişlerdir. Oysa gerçeklerle yüzleştiğimizde durumun hiç de göründüğü gibi olmadığını anlıyoruz. Bugün Filistin’de yaşananlar bunun ispatıdır. Kahraman mücahitler Allah’ın izniyle bu algıyı yıkıp, gerçeklerle yüzleşmemizi sağlamışlardır. İsrail askerinin dünyanın en korkak askeri olduğunu bir kez daha ispatlamışlardır.
Kur’ân’ın ifadesiyle, Peygamberimiz (sav) zamanında Medine’de de benzer bir algı yıkılmıştır. Yukarıda mealini verdiğimiz ayet bunu açıkça ifade etmektedir. Beni Nadir Yahudileri tarihten gelen özgüvenle -çünkü bu kabile daha önce sürgün edilmemiş bir nesilden geliyordu-, ellerindeki silahlar ve muhkem kalelerine olan aşırı güvenleri sayesinde kendilerinin asla yenilmeyeceklerini zannediyorlardı. Yahudilerin algıları şöyle idi: Kalelerine öyle güvenmişlerdir ki “bu kale varken, hiçbir düşman saldırısının önemsenmeyeceği, yenme adına hiç kimsenin umursanmayacağı derecede kendilerini emniyette hissetmişlerdir.” Zemahşerî’ye göre ayetteki ifadenin “وَظَنُّٓوا اَنَّهُمْ مَانِعَتُهُمْ حُصُونُهُمْ مِنَ اللّٰهِ” şeklinde dizilmesi onların kalelerine son derece güvendiklerini en güzel şekilde ifade etmek içindir. Bunun yerine “ve zannû enne husûnehum temne‘uhum” /Kalelerinin kendilerini koruyacağını zannettiler.” şeklinde ifade edilseydi onların kalelerine bu derecede güvendikleri anlaşılmazdı. Onlar Allah’ı (cc.) hiç hesaba katmadılar. Adeta izzet ve kuvveti Allah (cc.) yerine kalelerine ve ellerindeki imkanlara tahsis ettiler. Sonuçta da neye uğradıklarını şaşırdılar.
Belki de burada en dikkat çeken nokta Müslümanların da buna inanmış olmalarıydı. Onların kalelerinden çıkacağına ihtimal vermiyorlardı. Nitekim ayette geçen “… oysa siz onların çıkacağını sanmıyordunuz.” ifadesi şunu göstermektedir: Kalelerinin sağlamlığı, savaşçı olmaları ve cansiperâne savunma yapmaları, sayı ve hazırlıklarının çokluğundan dolayı Müslümanlar onların çıkmalarını mümkün görmüyordu.
Ayette üzerinde durulması gereken diğer bir ifade ise “Ama Allah hiç hesap etmedikleri bir yerden gelerek…” denilmesidir. Hiç ummadıkları, akıllarına gelmeyen en önemli olay reisleri Kâ‘b b. Eşref’in, kendi süt kardeşinin eliyle faka bastırılarak öldürülmesidir. Bu olaydan sonra dost edindikleri ve yardımlarını bekledikleri münafıklar da kendilerine arka çıkmayıp onları yarı yolda bırakmışlardır.
Allah onlara hesap etmedikleri bir yerden geldi. Kalplerine öyle bir korku attı ki evlerini kendi elleriyle yıkıyorlardı. Kısacası bu ayet gerek Yahudilerin gerekse Müslümanların gözünde yenilmez olarak algılanan bir gücün, gerçek gücün sahibi Allah (cc.) tarafından beklenmeyen bir şekilde ne kadar kolay teslim alınabileceğini göstermektedir. Yenilmez gibi görünen güçlerin sadece algılarımızda bu denli büyük oldukları, gerçekte ise sadece Allah’ın Azîz isminin hikmetle tecelli etmesi onları darmadağın etmeye yeterlidir.
Bugün yaşanan olaylarda Haşr suresindeki hakikat tekrar; Filistin, Lübnan, Irak ve Yemen’de direnen kardeşlerimizin elleriyle gerçekleşmektedir. Bu kahramanlar oluşturulan algılara kapılmamışlar ki tünel kazabilmişler, kendi roketlerini yapabilmişlerdir. Aslında onlar böyle yapmakla İsrail’in demir kubbelerinden önce Müslümanların zihinlerindeki büyük barikatları yıkmışlardır. Bu sayede yenilmez bir tek gücün olduğunu, bunun da Azîz ve kavî, Azîz ve Hakîm olan Allah’ın (cc.) gücü olduğunu bütün dünyaya kanıtlamışlardır. Bu yönüyle kendilerine minnettarız. (Veysel Çelik - Hürseda Haber)
[1] Mücadele, 58/21.
[2] Haşr, 59/2.