Madem Dünyada Kimseye Rahat Yok Öyleyse Ahiret Rahatını Kaçırmayın
Beled suresi, Mekkî bir sure olup müşriklerin Peygamberimiz’e (sav) baskılarının arttığı bir dönemde inmiştir. Surenin hemen başında Mekke şehrine yemin edilerek insanın meşakkatler içinde yaratıldığına dikkat çekilmiştir. Kur’ân’da hem yemin edilen şeyler hem de yemin edilme amacı oldukça önem arz ettiği için Mekke şehri ve insanın meşakkat içinde yaratılması üzerinde durmak istiyoruz. Zaten surenin ana teması bu iki husus etrafında dönmektedir.
Beled suresini kısaca özetlemek gerekirse şunlar söylenebilir:
İnsan bu dünyada eğlence ve zevküsefa içinde değil, “Kebed içinde yaratılmıştır.”[1] Zemahşeri’ye göre aslında “Kebed”, “adamın karaciğeri ağrıyıp şiştiğinde” kullanılan bir kelimedir. Sonra geniş anlamda bütün sıkıntı ve zorluklar için kullanılmıştır. Yani insan kendisini çevreleyen meşakkatler içinde yaratılmıştır.
Ana rahminden ölümüne kadar ister doğru ister yanlış yolda olsun herkes bir meşakkat içindedir. İnsan küçüklüğünden itibaren birçok tehlikeyle karşı karşıyadır. O kadar tehlike ve sıkıntılarla iç içedir ki insanın ölmesinin değil hayatta kalmasının istisnai bir durum olduğu söylenebilir. Fahreddin er-Razi, her taraftan meşakkatle örtülü olmasından dolayı dünyada aslında lezzetin olmadığını, sadece elemlerden kurtulmanın olduğunu söylemiştir. Mesela doymayı lezzet gibi görsek de gerçekte açlık eleminden kurtulmaktır. Giyinmeyi lezzet olarak değerlendirsek de aslında sıcak ve soğuktan kurtulmak içindir.
Madem bu dünyada elem ve sıkıntılardan kurtulma imkânı yoktur. Öyleyse insanın karşısında bir tek yol kalmaktadır. O da dünyadaki meşakkatlere, doğru hedefler için katlanıp ahirette rahat etmektir. Aksi takdirde hem burada hem de ahirette sıkıntıdan kurtulmak mümkün değildir. Bu vesileyle de Peygamberimize (sav) gördüğü eziyetlerin gelip geçici olduğu bildirilerek teselli verilmektedir. Genel olarak insanlara şöyle bir yol gösterilmektedir: Ey insan! Sen meşakkat içinde olduğun gibi diğer insanlardan da meşakkat içinde olanlar vardır. Öyleyse zorda kalan insanlara yardım et. Hem kendini ahiretteki sıkıntılardan kurtar hem de bu dünyada kardeşlerinin sıkıntılarını azalt.
Necm suresi 39. ayeti de (İnsana çalışmasından başka bir şey yoktur.) göz önünde bulundurarak surenin amacını bir cümleyle şöyle ifade etmek mümkündür. İnsan doğru veya yanlış daima bir meşguliyet içindedir. Sonuçta da çalıştığına kavuşacak ve ona göre karşılık görecektir. Madem sıkıntı çekmek kaçınılmaz bir durumdur. Öyleyse ne için sıkıntı çektiğine bakmak zorundadır.
Şimdi sırasıyla surenin bazı ayetlerine odaklanabiliriz.
Başta Mekke şehrine yemin edilmesiyle müşriklerin çelişkili tavırlarına dikkat çekilmiştir. Harem bölgesinde vahşi hayvanlar bile endişesiz gezerken Kâbe’nin sahibi olan Allah’ın (cc) elçisine her türlü eziyeti reva görmüşlerdir. Bu onlar açısından oldukça ciddi bir çelişkidir.[2]
Doğru ve yanlış apaçık belli olduktan sonra bir kısım insanlar sanki kimse onlara güç yetiremiyormuş ve onları görmüyormuş gibi; kumara, meddahlara, şairlere vb. gösteriş yerlerine bol bol para harcamışlardır.[3] Halbuki bunun yerine şükür yolunda da harcayabilirlerdi. Mesela: köleleri kurtarmaya, umumi açlığın olduğu zamanlarda insanları yedirmeye, yetim akrabalarına, topraktan başka üzerine oturacağı bir döşeği bile olmayan veya çöplüklere gitmekten başka çaresi kalmayan çaresiz miskinlere harcayabilirlerdi.[4]
Bu surede doğru ve yanlış, görünen yola (necdeyn)[5], doğru yolda yürümek de barındırdığı zorluklar dolayısıyla dağlarda bulunan sarp yokuşları tırmanmaya (iktihame’l akabe)[6] benzetilmiştir. Böylelikle, dağların zirvesine ulaşmak için sarp yokuşları tırmanmak gerektiği gibi manevi zirvelere ulaşmak için de insan nefsinin hoşuna gitmeyen birçok engeli aşmak gerektiğine dikkat çekilmiştir.
Bu surede, bir kısım insanların Allah’a düşmanlık yolunda bol bol para harcarken en muhtaç olan insanlara bir lokma ekmek dahi vermedikleri etkili bir üslupla bildirilmiştir. Bunun için seçilen kelimeler oldukça dakiktir. “Ev it’âmun fî yevmin zî mesğabe”[7] “yahut kıtlık zamanında yemek yedirmektir.” Mesğabe kelimesi normal bir açlığı değil genel ve bitkin düşüren oldukça zor geçen bir açlığı anlatmaktadır. “Ev miskînen zâ metrabe)”[8] ayeti de normal bir miskini değil topraktan başka bir şeyi olmayan miskini tasvir etmektedir. Bunlar tek başına yetmez bunun yanında iman sahibi olup sabrı ve merhameti tavsiye etmek gerekir. Çünkü başkalarının sıkıntılarına katlanabilen ve birbirine merhametli davranan bir toplum inşa etmek de sarp yokuşlardandır.
Sonuçta bu yokuşları tırmanma zahmetine girmeyip kendini zevkusefaya bırakanların ise cehennemin daracık yerinde üzerleri ateşle kapatılacaktır.[9] Hem dünyanın zahmetini çekmiş olmakla hem de ahirette rahat yüzü görmemekle hüsran üzerine hüsran yaşamış olacaklardır. Bugün zenginlik ve refah içinde yaşayan insanların dış görünüşüne aldanmamak gerekir. Çünkü onları da çevreleyen birçok zahmet vardır. Onlar için gerçek bir rahat yoktur. Gerçek rahata; iman, merhamet, köle azadı, aç insanları doyurma gibi nefse ağır gelen amelleri yaptıktan sonra ulaşılabilir. (Veysel Çelir - Hürseda Haber)
[1] Beled, 90/4.
[2] Beled, 90/1-4.
[3] Beled, 90/5-7.
[4] Beled, 90/11-16.
[5] Beled, 90/10.
[6] Beled, 90/11.
[7] Beled, 90/14.
[8] Beled, 90/15.
[9] Beled, 90/20.