Ramazan Orucu Hakkındaki Ayetler (Bakara, 2/183-187)
Bakara suresinde kutibe/yazıldı fiiliyle art arda üç hükmün farz kılındığı bildirilmiştir. 1. Ey iman edenler size kısas farz (kutibe aleyküm) kılındı.[1] 2. Birinize ölüm yaklaştığı zaman eğer geride fazla bir mal bırakacaksa anasına, babasına ve en yakınlarına uygun şekilde vasiyette bulunması farz (kutibe aleyküm) kılınmıştır.[2] 3. Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz (kutibe aleyküm) kılındığı gibi size de oruç farz kılındı.[3]
Orucun farz kılındığını bildiren ayetlerden anlaşılacağı üzere bugünkü şekliyle, yani Ramazan ayı boyunca imsaktan başlayıp akşam vaktine kadar yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzak durulmasına, belirli aşamalardan sonra geçilmiştir. Oruç farzında, zordan kolaya doğru bir yol izlenmiştir. Başlangıçta sadece akşamları yiyip içmeye izin verilirken, sonradan gece boyunca imsak vaktine kadar yeme içmeye izin verilmiştir.
Ramazan orucunu emreden ilk ayette, adeta şefkatli bir doktorun ameliyata götürdüğü hastasını cesaretlendirmek için söylediği “Merak etme! Kolay geçecek, kısa sürecek, canınız acımayacak, ameliyattan sonra rahat edeceksiniz…” sözlerine benzer üslupla, Müminler oruç farzına hazırlanmışlardır. Önceki kısas ve vasiyet emrinde insanları hazırlamak için böyle bir üsluba gerek görülmemiştir. Çünkü her iki hüküm de insanların zorlanmadan kabul edecekleri hükümlerdendi.
Oruç emrindeki teşvik edici üslup şöyledir. “Ey iman edenler! Takvaya ulaşmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı.”[4] Öncelikle, Müminlere ey iman edenler! şeklinde hitap edilerek muhataplar onurlandırılmışlardır. Bazen güzel hitaptaki lezzet bütün sıkıntıların hafifletilmesine yeterlidir. Sonra korkmanıza gerek yok. Oruç ilk defa size farz kılınmadı. Sizden öncekilere de farz kılınmıştı. Çünkü zorluklar genelleştikçe baş etmek daha kolay olur. Ayrıca oruç farzının faydası yine sizedir. Bu emrimi yerine getirerek ahiret ve dünyanızın huzurunu sağlayacak olan takvaya ulaşacaksınız.
Üstelik bu oruç senenin tamamında değil[5], bir ay kadar sayılı günlerdedir. Sayılı günler de çabuk geçer. Hasta olduğunuzda veya yolculukta olduğunuzda size farz değildir. Yaşlanıp oruç tutamayacak duruma geldiğinizde ise oruç yerine fidye verirsiniz.[6] Kim gönülden gelerek herhangi bir hayır işlerse bu onun için hayırdır. Dolayısıyla oruç tutmanız sizin için hayırlıdır. Artık oruçlarınızı gönülden gelerek tutunuz ki hayra ulaşabilesiniz.[7]
İlk iki ayette orucun farz kılınma hikmetinin açıklandığını kabul ettiğimizde, sonra gelen ayetle (185. Ayet) sanki şöyle denilmiştir. Bu kadar faydalı olduğunu anladığınıza göre, içinde Kur’ân’ın indirildiği Ramazan ayına sağlıklı yetişirseniz oruç tutun. Geçici hastalığı olup da tutamayanlar veya yolcu olanlar sonradan aynı sayıda kaza etsinler.[8]
Rabbimiz Ramazan orucunun farz kılınışını bildirdikten sonra, kullarına şah damarından daha yakın olduğunu bildirerek, kendisine dua edilmesine teşvik etmektedir. “Kullarım, beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O hâlde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, bana iman etsinler.”[9]
187. ayete göre ilk farz kılınan oruca göre bazı kolaylıklar getirilmiştir. İlk farz kılındığında sahur izni yoktu. Sadece akşam yenilip içilmesine izin veriliyordu. Ancak buna riayet etmekte zorlananlar olduğu için oruçla ilgili kolaylıklar getirildi. Bundan sonra geceleri imsak vaktine kadar yeme, içme ve eşlere yaklaşma serbest bırakıldı.
Sahur vakti bereketli bir vakittir. Hz. Muhammed’in (sav) ümmetinin alameti farikasıdır. Bu vakitler aynı zamanda icabet saatleridir. Kalkıp bol bol dua etmek için değerlendirilmelidir.
Ramazan ayına hazırlık daha çok manevi yönden olmalıdır. Oruçla ilgili ayetlerin ilk muhatapları olmasak da ayetleri kendi dünyamıza indirerek aynı nidaları kulaklarımızla işitmemiz lazım. Ramazan gelmeden telaşa kapılıp, çarşı ve pazarlara saldırırcasına akın etmeye gerek yoktur. Bunun yerine kanaatkâr olmayı, israftan kaçınmayı denememiz gerekir. Sayılı birkaç gün çabuk geçer. Önemli olan bu kısacık zaman dilimini çok iyi değerlendirip istenen takva seviyesine ulaşmaktır. Mesela oruç emirlerinden sonra gelen ilk emir: “Aranızda mallarınızı haksız yere yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını bile bile günaha girerek yemek için onları hâkimlere (rüşvet olarak) vermeyin.”[10] Şeklindedir. Sanki şöyle bir ders verilmiştir. Bir ay boyunca kendi helal malına dahi el uzatmaktan çekinen Mümin, başkasının malına asla haksız yere el uzatmamalıdır. Adeta Ramazan dersinin testi gibidir. Ramazan ayı boyunca kendi malına dahi dokunmayan Müslüman, acaba başkalarının hakkına da aynı şekilde riayet edecek mi etmeyecek mi? farklı açılardan kendimizi test etmemiz mümkündür. (Veysel Çelik - Hürseda)
[1] Bakara, 2/178.
[2] Bakara, 2/180.
[3] Bakara, 2/183.
[4] Bakara, 2/183.
[5] “Oruç, sayılı günlerdedir. Sizden kim hasta, ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. Oruca gücü yetmeyenler ise bir yoksul doyumu fidye verir. Bununla birlikte, gönülden kim bir iyilik yaparsa (mesela fidyeyi fazla verirse) o kendisi için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.” Bakara, 2/184.
[6] الَّذ۪ينَ يُط۪يقُونَهُ ifadesi iki şekilde açıklanmıştır. 1. Güç yetirenler anlamındadır. Buna göre ayeti kerime oruçla fidye arasında müminleri muhayyer bırakıyor. Bu hükmün sonraki ayetle nesh edildiğini kabul etmek gerekir.
2. Önceden güç yetirip şu anda güç yetiremeyenler anlamındadır. Buna göre nesh yoktur. Yaşlı veya kalıcı hastalığı olup oruç tutamayanların hükmünü belirliyor. Bizim açıklamamız buna göredir. Allame Tabatabaî bu yönde açıklamayı tercih etmiştir.
[7] Tatavvu: Fıkıhçıların ıstılahlarında farzdan fazla olarak yapılan ibadetlere tatavvu denilir. Ancak bu ıstılah Kur’ân’ın inişinden sonraki dönemdedir. Burada dildeki anlamıyla yani gönülden gelerek bir şeyi yapmak anlamına göre açıklama yapılmıştır. Aksi takdirde önceden serbest bırakılan bir hükmün nesh edilerek farz kılındığını kabul etmek gerekir. Son aşamada oruç tutma ile tutmama arasında bir serbestlik bırakılmamıştır. Dolayısıyla serbestlik hükmünün nesh edildiğini kabul etmemiz gerekir.
[8] Bakara, 2/185.
[9] Bakara, 2/186.
[10] Bakara, 2/188.