Uhud Savaşıyla 5. Kolun Mağlubiyeti
5. kol; propaganda, casusluk, psikolojik ve ekonomik saldırı gibi yıkıcı faaliyetler yaparak savaşı kazanmaya yardım eden düşmanın içerideki kuvvetleri için kullanılan bir ifadedir. Uhud savaşındaki 5. Kolun faaliyetlerine geçmeden önce şu soruları sormak yerinde olacaktır: Uhud savaşında Kureyş ordusunun hedefi neydi? Savaş sonucunda hedefine ulaşabildi mi? Neden kadınlarını da savaşa getirdiler? Hz. Muhammed (sav) istişare ettikten sonra istemediği halde sadece gençlerin isteklerini yerine getirmek için mi Medine’de kalmayıp Uhud’a çıktı? Müslüman ordu sırf Uhud’a çıktığı için herhangi bir zarar gördü mü? Bedir savaşındaki uyarılardan yeterince ders alındı mı? Uhud savaşı olmasaydı Hendek savaşında Medine kurtarılabilir miydi?
Önce kısa bazı bilgiler vermekte fayda vardır. Uhud savaşını başlatan Kureyş’tir. Bunun için dini ve sosyal bazı önemli nedenleri vardı.
- Bedir’deki ağır yenilgi Kureyş’in itibarını zedelemiş ve onlar için ciddi utanç vesilesi olmuştur. Bu kara lekeyi ancak savaşıp Medine’yi etkisiz hale getirerek silebileceklerini düşünüyorlardı.
- Kureyş’in ekonomisi tehlikedeydi. Kureyş’e yönelik düzenlenen seriyyeler ticaretlerine ağır darbeler indiriyordu. Çünkü Mekke’nin en önemli geliri, yaz ve kış aylarında yaptıkları ticaret yolculuklarından geliyordu. Medine’den gelen saldırılar onları ciddi anlamda etkiliyordu.
- Kureyş’in kabileler arasındaki merkezî otoritesi yıkıldı. İtibarını tekrar geri kazanması gerekiyordu.
Bu sebeplere binaen Kureyş, kendisine bazı temel hedefler belirlemişti. Hazırlıklarını da bu hedeflere göre yapmışlardı. Bu yüzden Ebu süfyan’ın Bedir savaşında kurtardığı ticaret mallarına dokunmadılar ve hepsini savaş hazırlığında kullandılar.
Savaşın sonunda hangi tarafın ne kadar kazançlı çıktığını bu hedeflere göre belirlemek durumundayız.
- Başta Hz. Muhammed (sav) olmak üzere, Bedir’de kendilerine ağır darbeler indiren Hz. Hamza, Hz. Ali gibi Resulullah’ın (sav) yakınındaki lider kadrosunu da yok etmek.
- Medine şehrini çökertmek.
- Medine’deki orduya bitirici darbe vurup artık kendileri için güvenlik sorunu olmaktan çıkarmaktır.
Dikkat edildiğinde Kureyş’in hedefi sadece savaşıp kazanmak değildi. Bunun ötesinde Medine’yi ortadan kaldırma hedefleri de vardı. Zedelenen itibarlarını geri kazanmak istiyorlardı. Tabii olarak hedef büyük olunca hazırlıklarını da buna göre yapmışlardı. Maddi olarak hiçbir fedakarlıktan kaçınmamışlardı. Paralı askerlerin yanında Hz. Hamza’da olduğu gibi özel kiralık katiller bile tutmuşlardı.
Resulullah (sav) düşmanın harekete geçtiğini öğrenir öğrenmez ashabıyla; Medine’de kalıp savunma savaşı mı yapalım, yoksa Medine’nin dışında düşmanı karşılayıp meydan muharebesi mi yapalım? konusunda istişare etmişti.
Bu istişare üzerinde biraz durmak istiyorum. Hz. Muhammed (sav) başlangıçta, Medine’de kalıp savunma savaşı taraftarı olabilir veya dışarıda savaşma taraftarı da olabilir. Her iki şekilde de unutulmaması gereken nokta şudur. Resulullah (sav) istişare sonucunda Medine’de kalmanın doğru olmadığı sonucuna varmıştır. Zaten istişarenin amacı en doğru fikirlerin ortaya çıkmasıdır. Yoksa Münafıkların sandığı gibi çokluk nerede ise ona göre hareket etmek ya da bazı gençlerin duygularını okşamak için değildir. Resulullah’ın (sav) kendi görüşünden başkalarının görüşüne döndüğünü gösteren bir delil var mı? şeklinde bir soru sorulursa buna şöyle cevap vermek mümkündür. Evet Resulullah (sav) Bedir’de, Hubab b. Munzir’in görüşü üzerine ordunun konaklama yerini değiştirmiştir. Havuzlar yapıp suyla doldurmuş, diğer kuyuları da düşmanın faydalanmayacağı hale getirmiştir. Böylece hakkında vahiy olmayan, savaşla ilgili taktiksel kararlarda Resulullah‘ın (sav) görüşünden vazgeçebildiğini anlıyoruz.
Uhud savaşı için istişareler sürerken Münafıkların lideri Abdullah b. Selül’ün aktif olarak sahneye çıktığını görüyoruz. Israrla Medine’de kalıp savunma savaşı yapılması gerektiğini savunmuştur. Elbette onun bu şekilde ısrarı boşuna değildi. İstişare bittikten sonra da Medine’de kalınmamasını fitne aracına dönüştürme çabasında olmuştur. Sonunda orduyla karşılaşmaya ramak kala İslam ordusundan ayrılarak Medine’ye geri dönmüştür.
Kureyş ordusu bu savaşta eşlerini de beraber getirmişlerdi. Muhtemelen Medine’yi kuşatırlarsa savaşın uzayabileceğini hesaplamışlardı. Çünkü o günkü Araplar, uzun yolculuklarda eşlerini de beraber götürüyorlardı.
İbn Selül ve taraftarlarının Kureyş ordusundan bağımsız hareket ettiklerini düşünemeyiz. Muhtemelen Medine’yi ablukaya alıp, dışarıyla bağlantısını keserek çökertmek istiyorlardı. Ablukanın uzun sürmesi ihtimaline binaen, eşlere ihtiyaçları olacağı için Kureyş ordusu hanımlarını yanlarında getirmişlerdi. Çünkü Abdullah b. Selül’ün bu görüşünde ısrar etmesi hatta Medine’den çıktıktan sonra geri dönmesi ve bu karar etrafında vaveyla koparması, normal bir tepki olarak değerlendirilemez. Dolayısıyla Hz. Muhammed‘in (sav) Uhud’a çıkma kararını, sanki gençler üzülmesin diye alınmış bir karar olarak anlamak doğru bir okuma biçimi değildir. Bir peygamber birilerini memnun etmek için karar almaz. Kaldı ki istişarenin ruhuna da uymaz. Doğrusu Resulullah (sav) böyle davranmakla, istişarenin nasıl olması gerektiğini yaşayarak göstermiştir. Velev ki başlangıçta Medine’de kalma taraftarı olsa bile istişare sonucunda bu görüşü uygun görmediği, konu hakkında kendisini bağlayan vahyî bir emir olmadığı için de kararından vazgeçtiği, şeklinde değerlendirilmelidir. Çünkü o gün için Medine’yi sadece kuşatmak bile düşman için zafer anlamına gelecekti. Ayrıca Medine’nin lojistik desteğinin kesilme tehlikesi de vardı.[1]
Savaşın gidişatına bakıldığında da Kureyş‘in hesaplarının işlemediğini gösteren emareler bulmak mümkündür. Meydanın hakimi Hz. Muhammed (sav) idi. Her şey onun planladığı şekilde gerçekleşmiş, savaşın kurallarını kendisi belirlemiştir. Düşmanı istediği tarafta konumlandırmış, İslam ordusunu da istediği yerlere yerleştirmiştir. Zaten savaş başlar başlamaz kısa sürede düşman dağılmıştır. Kur’ân’da Hz. Muhammed’in (sav) ordusunu yerleştirme şekli övülerek anlatılmıştır.[2]
İstişarede alınan kararın son derece isabetli olduğunu gösteren en önemli delil, gerek savaş sürecinde gerekse savaş sonuçları itibariyle bu karardan dolayı Müslümanların başına gelen bir tek problemin gösterilememesidir. Kur’ân’da da bunun için herhangi bir uyarı veya kınama yoktur. Başlangıçta her şey yolunda gitmiştir. Uhud’da yaşanan geçici yenilgi ve bunu takip eden musibetlerin ise Uhud’a gidip gitmeme kararıyla alakası yoktur. Ganimet toplamak için bazı okçuların yerlerini terketmesinden kaynaklanan bir durumdur. Halbuki daha önce Bedir savaşı sonunda inen Enfâl suresinde, ganimet ve dünya malı konusunda yeterince uyarılar yapılmıştı. Bu yüzden de Resulullah (sav) işin başında okçuları, kendilerine izin verilmeyinceye kadar yerlerini terketmeme konusunda sıkı sıkı tembihlemişti. Bu emre uyulmadığı için geçici bir yenilgi yaşanmıştır.
Uhud savaşı, Medine’de Kureyş’in 5. Kolu gibi faaliyet yapan Münafıkların deşifre olması yönüyle kesin bir zaferdir. Resulullah (sav) önceden hepsini tanısa da Abdullah b. Selül’ün orduyu terkedip geri dönmesi Medine halkında nefret uyandırmış, herkesin onları tanımasını sağlamıştır. Amacı ne olursa olsun savaş esnasında halkını düşmanla baş başa bırakıp geri dönmek, ihanet olarak değerlendirilir.
Kureyş, Medine’yi kuşatma fikrinden vazgeçmemiştir. Uhud’dan ayrıldıktan sonra gerçek hedeflerine ulşamadıkları için geri dönüp Medine’ye saldırmak istemişlerdi. Ancak Resulullah (sav) Hamraü’lesed gazvesine çıkarak onların bu fikrinden vazgeçmelerini sağlamıştır. Ancak onlar yine de hazırlık yapmaya devam etmişlerdir. Yaklaşık iki yıl sonra Hendek savaşında bu amaçlarını gerçekleştirmek istemişlerdir.
Hendek savaşından önce de istişare edilmiştir. Karar Medine’de kalma yönünde alınmıştır. Ancak Uhud savaşında Münafıkların gerçek yüzleri ortaya çıktığı için istişarede seslerini çıkaramamışlardır. Konuşsalar bile artık Medine’de ciddiye alınır bir yanları kalmamıştı. Meseleye bir de şöyle bakılabilir. Uhud gibi bir tecrübe olmadan Hendek savaşında Ahzab ordusu karşılanabilir miydi? Karşılansaydı neler yaşanabilirdi? Münafıkların içerideki yıkıcı faaliyetlerinin boyutlarını düşünmek bile zordur.
Uhud savaşı farklı açılardan incelenmiş, incelenmeye de devam edilecektir. Önemine binaen nifak ve casusluk faaliyetlerine dikkat çekmeye çalıştım. Günümüze de taşıyabileceğimiz önemli dersler vardır. Şu anda görünen o ki İslam ümmetinin oldukça zayıf olduğu bir dönemde dahi, İslam düşmanlarının Müslümanlarla meydanlarda savaşma kabiliyeti yoktur. Bunun en somut örneği Gazze’dir. Muhtemelen Kureyş ordusu da bu gerçeğin farkına varmıştı ki ısrarla yüz yüze savaşma yerine Medine’yi ablukaya alma fikrinde diretmiştir. 5. Kol faaliyetleri karşısında oldukça dikkatli olmamız gerekir. Filistin’in içinde, İran’da, Irak’ta, Yemen‘de veya herhangi bir İslam ülkesinde bu tür faaliyetler devam edecektir. İbn Selül Hz. Muhammed’in (sav) gençlerin aklına uyarak bütün herkesi tehlikeye attığını iddia ederek fitne çıkarıyordu. Ancak bugünün Münafıklarının herhalde ilk sloganları ırkçılık, mezhepçilik veya ekonomi vb. konular olacaktır. Fitne nereden gelirse gelsin, hangi isimle gelirse gelsin Müslümanların daima uyanık olmaları gerekir. (Veysel Çelik - Hürseda Haber)
[1] Ahmed İzzuddin, Gazveti Uhud, s.51-52. (bkz., Muhammed Sallabi, Siyeri Nebi, terc. Mustafa Kasadar vd., Ravza Yayınları, II, 131.)
[2] Âl-i İmrân, 3/121.