Erbain Zamanın Hüseyni ve Direniş Cephesi
Hz. Seyyidüşşüheda İmam Hüseyn’in şehadetinin 40. Günü olan Erbain, şimdiye kadar tarihte hiç görülmediği bir şekilde, evrensel bir buluşmanın ve direnişin simgesine dönüşmüş durumda.
Hz. İmam Hüseyn bir avuç yaranıyla Kerbela’ya doğru giderken, tarihin en büyük ve en ağır yalnızlığını yaşıyordu ve pak bedenler kızgın çöller üzerinde yatarken, bu kurbanların yalnızlığına sadece kararmış gökyüzü şahitlik ediyordu.
Onun içindir ki, Hz. Seyyidüşşüheda’yı anarken onu “şehid” “mazlum” “maktul” olarak andığımız gibi “mahzul” yani, “terk edilmiş, yapayalnız kalmış” olarak da anarız; belki de Kerbela mazlumiyetinin en ağır yanı da burasıydı…
Hz. İmam Hüseyn’in yalnızlığı, Kerbela katliamını doğuran tarihsel süreçte bir “sonuç” olduğu gibi, yüzyıllar sonrasında, tarihin en büyük en görkemli “vahdet ve direniş” buluşmasının bir “müjdesi” idi. “Kesret”ten vahdet”e, “vahdet”ten ise “kesret”e bir seyir.
Resulüllah (s.a.v) veda hutbesini okuduğunda “Muhammed Ümmeti”nin sayısal ifadesi ile, “Muhammed Ümmeti” içindeki “Hüseyin yarenleri”nin sayısal ifadesi tam bir zıddiyeti ifade ediyordu, ve aradan geçen zaman sadece 50 yıl kadardı…
Düz mantıkla bakacak olursak; Veda Haccı’ndan 50 yıl sonra böyle ise, Kerbela’dan yüzyıllar sonra geriye ne kalacaktı? Hüseyn ve Hüseynî dava tarihin derinliklerinde kaybolup mu gidecekti; yoksa bugün Hüseyn diye bir isim mi anılmayacaktı?
Ama bugün baktığımızda, insanlık tarihin en görkemli buluşması Hz. İmam Hüseyn’in anısına, onun aşkına ve onun yolunda gerçekleşiyor; dünyanın her bir ülkesinden milyonlarca yürek, genç-yaşlı, anne-baba, dede-torun, oğul-kız, çocuk-bebek, tam bir insan seli halinde “Lebbeyk ya Hüseyn” haykırışlarıyla, Hüseyn’e doğru akıyor.
Erbain buluşmasının elbette bir sırrı ve bir hikmeti olmalı. Zira, dünyanın bu hengamesinde, hayatları, ilişkileri ve bağlılıkları alt üst eden zihin parçalanmaları ve yürek kırıklıkları arasında, bu kutlu Hüseynî seferin bir anlamı olmalı. Bu hareketin bir illeti, bir menbaı ve bir mebdesi olmalı!
Bunun anlatılacak birçok illeti ve hikmeti vardır elbet. Ancak bir köşe yazısı sınırları içinde kalarak anlatmaya çalışacak olursak, şöyle bir sıralama yapmamız mümkündür:
Engin Erbain buluşmasının ilk sırrı ve illeti: bitimsiz, sonsuz ve sınırsız bereket pınarı anlamına gelen “Kevser”dir. Hz. Fatımatu’z Zehra’nın yüce şahsiyetini tanımlayan bu kavram, onun salt kendi üstün şahsiyetinin değerini değil, varlığı ve oğulları ile birlikte anlamlanan misyonun tarihsel seyri ve yolculuğunu da ifade eder.
Hz. Resul-i Ekrem’in, kızı Hz. Fatımu’tüz Zehra’yı “Umm-i Ebîhâ” (babasının anası) olarak tanımlamasının hikmeti de budur. Zira Hz. Zehra, babası Hz. Resulüllah (s.a.v) ile anlamlanan ve tecessüm eden bütün değerlerin, ideallerin ve şiarların korunup yaşatılması için yanacak kandillerin, aydınlatacak yıldızların, verilecek kurbanların anasıdır; O, risaletin anasıdır, devrimlerin, direnişlerin, cephelerin, siperlerin anasıdır.
Hz. Zehra, Hüseyn’in Zeyneb’in anasıdır ve o tüm zamanlar, tüm mekanlar ve tüm toplumlar için bitimsiz, sonsuz ve sınırsız bir Kevser’dir. Mana itibarıyle, Kevser bir ırmak ya da bir havuz değildir sadece. O, sel olup taşan insan selidir de. Aşka, maşuka koşanların coşması, akması ve taşmasıdır aynı zamanda. Kevser, kıta kıta, ülke ülke, şehir şehir ırmakların akarak Kerbela’ya ummanlaşmasının halidir aynı zamanda. Yani Kevser, Erbain, Erbain Kevser’dir, sınırsız, sonsuz ve bitimsiz bir bereket olarak….
Bugünkü bu Erbain’i tanımlayacak en uygun kavram “Kevser” kelimesi olduğu gibi, Kevser’in şarıltılarını hatırlatan en muhteşem tablolardan birinin adı da “Erbain”dir…
Erbain’i “Erbain” kılan diğer bir sır da, Hz. Zeyneb-i Kübra’nın Yezid’in sarayında, zamanının ve tüm zamanların zalim ve tağutlarına meydan okuyan şu sözleridir:
“Ey Yezid, kendi işinle meşgul ol, istediğin şekilde düzen kur ve hile yap, çalış. Ancak Allah'a andolsun ki bizim adımızı silemeyecek, vahyimizi söndüremeyecek ve öldüremeyeceksin, bizim işimizi bitiremeyeceksin”
Hz. Zeyneb’in bu azametli meydan okumasının tarihsel süreçte nasıl tecelli ettiğini anlamak için, İslam İnkılabı ve direniş cephesinin hayat sahnesindeki anlamına, inkılabın imamları, cephenin lider ve komutanlarına bakmakla daha iyi anlarız.
Bu nasıl bir menbadır ve bu nasıl sınırsız ve bitimsiz bir berekettir ki, bu pınar inkılaplara, direnişlere, cephelere kaynak oluyor? Bu nasıl bir feryad ve nasıl bir meydan okumadır ki, geleceğin ufkunu, bugünün hakikatlerini yüzyıllar öncesinden gösteriyor ve müjdeliyor? Bu nasıl bir duruş ve bu nasıl bir derstir ki, Erbain hakikatinin anlamını cümle cümle, satır satır gönüllere nakşediyor? Bu nasıl bir öğretmen, bu nasıl bir kürsüdür ki, Hüseynî sevdanın okyanuslara dönüşüp zamanların tüm zorba ve müstekbirlerine karşı sarsıcı buluşmasına ışık ve istikamet oluyor?
İşte Erbain budur…
Bugünün Erbain’i dünün bir müjdesiydi; bugünün Erbain’i de yarınlarda özgür ve aydınlık geleceğimizin bir müjdesidir. Çünkü Erbain’i doğuran Kevser, geleceğimize ışık tutuyor, Erbain, İslam Ümmeti’ne ve yeryüzünün tüm mazlumlarına özgürlük ve kurtuluş, hak ve adalet onur ve şeref ufkunu gösteriyor.
Erbain hususunda üzerinde durulması gereken en önemli noktalardan biri “Erbain’in ruhu” ile, “Hüseynî kıyam” arasındaki temel ilişkidir.
Hz. Seyyidüşşüheda İmam Hüseyn’in “zillet bizden uzaktır” feyadı, nasıl ki tüm zamanların zalim, tağut müstekbir ve sultacılarına karşı yükseltilen bir feryad ise, günümüzde, emperyalizm, siyonizm ve işbirlikçilerine karşı direniş cephesinin yükselttiği feryad da odur; diğer bir ifadeyle, direniş cephesi Hüseyni inkılabın asrımızdaki izdüşümü, zulüm ve tuğyanın başına inen bir yumruktur.
Bugün Yemen’den Filistin’e, Irak’tan Suriye’ye, Lübnan’dan Gazze’ye Batı Asya coğrafyasında küresel emperyalizm ve siyonizmin şeytani ayaklarını kıran, onların plan ve projelerini buruşturup çöpe atan direniş cephesi, tek kelimeyle, Hz. Seyyidüşşüheda’nın günümüzdeki çehresidir.
Hz. Resulüllah (s.a.v) “Şüphesiz ki Hüseyn bir hidayet meşalesi ve kurtuluş gemisidir” buyururken, onun varlığının, şahsiyetinin, mücadelesinin, adanmışlığının, fedakarlığının ve yiğitliğinin anlamlarını ifade ediyordu. Hz. Resulüllah (s.a.v) bu tanımıyla, tüm çağlar ve nesiller boyu, Hüseynî ruhun ve onun pak kanlarıyla çizilen yol haritasının, zamanlar içinde neleri gerçekleştireceğinin müjdesini de vermiş oluyordu.
“Hüseyn”i “kurtuluş gemisi” ve “hidayet meşalesi” kılan, sadece kalbi ve zihinsel bir ışık değil, sosyal, siyasal, askeri bir güçtür de. Zira, İslam ümmetinin üzerine giydirilen zillet ve esaret libasını parçalayıp atacak, ellerine ve ayaklarına vurulan kelepçe ve prangaları kırıp dağıtacak, ümmetimize özgür ve şereflice bir hayatı kazandıracak tek başına bir fikir, tek başına bir inanç, tek başına bir bilinç ve tefekkür değildir. İşte direniş cephesi tüm bunları da kapsayan, düşmanın tüm kurulu düzenlerini, askeri güç ve donanımlarını alt üst eden, işgal, saldırı ve katliamlarının önünü alıp tüm bunların hesabını soran sarsıcı bir güçtür.
Direniş cephesi, Resulüllah’ın dilinde “la ilahe illallah”, Ali’nin elinde “Zülfikar” ve Hüseyn’in dilinde “hehhat minnezzilleh”tir. Direniş cephesi Kur’an’da, Enfal, Kasas, Fecr ve Nasr’dır. Direniş cephesi, Seyyid Hasan Nasrullah’ın ifadesiyle “zamanın Hüseyni” olan İmam Hamenei’nin başkomutanlığında zaferlerden zaferlere koşan kutlu bir kervan, İslam Ümmeti’ne ve yeryüzünün tüm özgür halklarına aydınlık müjdesidir. Direniş Cephesi, “Vel asr” ve “Vel fecr”dir. Direniş cephesi, “Ven Nun ve Vel kalem”dir…
Tüm bu anlamları içinde barındıran, dünyanın her bir yanından milyonları Kerbelâ yoluna düşüren ruh da, Hüseynî şiarlar altında direniş cephesinin bu anlamlarını kuşanmaktır.
Bu anlamlardan uzak bir Erbain düşünmek, böyle bir Erbain tasavvurunu kuşanıp yollara düşmek bizi mekânsal olarak Kerbela’ya ulaştırsa da, gerçekte Hüseyin’le buluşturmaz; aksine, Hüseyn’siz bırakır, Hüseyn’den uzaklaştırır.
Sonuç olarak, “Erbain” direniş cephesinin “Hüseyn’in bayrağı” altında evrensel buluşmasıdır. Bu buluşma birliğin, uyanışın, direnişin ve zaferin sembolüdür. Bu buluşma sınır tanımaz; engel bilmez, korku kaygı endişe duymaz.
Direniş cephesi Erbain’den düşmana tek bir söz söylüyor: “yenileceksiniz!” Direniş cephesi ümmete müjde veriyor: “kazanacağız” Direniş cephesi Hüseyn’e bir selam gönderiyor: “Lebbeyke ya Sarellah” (Ali Ammar Canöz - HÜRSEDA)