İran’da İslam Devrimi Rayından Çıktı mı?
Müslüman camialar içinde İslam Devrimi’ne yönelik sürdürülen kara propagandaların başında, “İslam Devrimi’nin yolundan saptığı ve artık İmam Humeyni döneminin devam etmediği” şeklindeki iddia ve ithamlar gelmektedir.
Müslümanların İslam devrimi ile yürek bağlarının kopması, devrime mesafe konulması, sonuçta “İslam devriminin Müslümanlar nezdinden yalnızlaşması” amacıyla ortaya atılan bu iddialarda ne kadar gerçek payı olduğu, ya da, bu iddialar ile neyin amaçlandığı ve bu ithamların arkasında nelerin yattığı konusuna genel hatlarıyla değinmek istiyoruz.
Doğrusu, 40 yıldır İslam devrimine yönelik kesintisiz olarak sürdürülen “karşı devrimci propagandalar”ın arkasında nelerin yattığı ve bu propagandaların hangi merkezlerde hazırlanıp hangi unsurlar ve mekanizmalar aracılığıyla sürdürüldüğü bilinçli Müslümanlar nezdinde bilinen bir durum. Çünkü bu devrimin küresel ve bölgesel anlamda hangi güçleri korkuttuğu ve endişelendirdiği, kimlerin sultalarına ve çıkarlarına zarar verdiği ve kimlerin geleceklerini kararttığı da bilinmekteydi.
Bunun için İslam devriminin zafere ulaştığı 11 Şubat 1979 tarihinden çok öncesinde,1963 yılından itibaren İmam Humeyni’nin önderliğinde başlayan İslam devrimi hareketi İran halkı ve dünya kamuoyunun gündemine belli başlı hedefler koymuştu, bunların üzerinde biraz duracak olursak, yukarıda söz konusu ettiğimiz iddia ve ithamların nedenleri ve amaçlarını daha iyi anlamış oluruz.
1- İslam devrimi, Sovyet Rusya’nın önderliğindeki “doğu bloku” ile Amerika’nın önderliğindeki “Batı bloku”na karşı, Kur’an’ı esas alan ve Kur’an nizamını tesis etmeyi amaçlayan bir devrimdi. Bu devrim herhangi bir dış güce ve Kur’an dışı herhangi bir ideolojiye dayanmıyor ve onların gölgesine girmiyordu.
2- İslam Devrimi, İslam’ın salt inanç ve ibadet sistemi olmadığını, hayatın her alanına hükmedecek bir nizam, kanun, devlet, hükümet, siyaset, anayasa, ekonomi, ticaret, ceza hukuku, medeni hukuk, uluslararası ilişkiler vs. alanlarda hükümler getiren ve kendi egemenlik sistemini kurmayı hedefleyen, din ile siyaseti birbirinden ayrı görmeyen bir din olduğunu ortaya koyuyor ve savunuyordu.
3- İslam devrimi, İslam beldelerinde egemen olan tağutî düzenlerin, işbirlikçi rejimlerin, zalim ve zorba güçlerin yerine halka ve İslam’a dayanan adil bir İslamî nizamın kurulması gerektiğini, dünya Müslüman halklarının el ele vererek kendi kaderlerini kendilerinin çizmelerini, hep birlikte ağaya kalkarak kendi bağımsızlık ve egemenliklerini kazanmalarını, emperyalizmin ve işbirlikçilerinin sultalarına son vermelerini savunuyordu.
4- İslam Devrimi, dünya Müslümanları arasındaki ırk, kavim ve mezhep ayrılıklarının bir kenara bırakılarak kardeşlik, dayanışma ve yardımlaşma bilinciyle tek bir ümmet olarak hareket edilmesini, bütün dünya Müslümanlarının hep birlikte ve tek bir vücut halinde Kur’an’da tanımlanan “Ümmet-i Vahide”ye dönüşülmesini savunuyordu.
İslam Devrimi, kim olursa olsun Müslümanlar arasında mezhepçilik yapan, tefrika çıkartıp Müslümanların güçlerini zaafa uğratan herkesin emperyalizme hizmet ettiklerini, İslam Ümmeti’ne karşı oynanan en büyük oyun ve sergilenen en büyük ihanetin “Şii-Sünni ayrımcılığı” olduğunu savunuyor, bütün dünya Müslümanlarını bu oyun ve tuzaklara karşı uyarıyor, “Amerikan Sünniliği” ve “İngiliz Şiiliği” gibi yapay projeler karşısında İslam Ümmeti’ni “Muhammedî İslam” ve “İslam birliği” bayrağı altında toplanmaya çağırıyordu.
5- İslam Devrimi, “İsrail” adlı işgal rejimini bir “kanser uru” olarak tanımlayarak siyonizmle mücadeleyi bütün görevlerin başına koymuştu. Bu cihetle, işgal altındaki Filistin topraklarının bütünüyle özgürleştirilmesi, Kudüs ve Mescid-i Aksa’nın siyonist işgalden kurtarılması gerektiğini savunuyor ve bütün dünya Müslümanlarını bu kanser urunu tamamen söküp etme hedefine odaklanmasını, bütün güç ve imkanlarını bu yolda seferber etmelerini istiyordu.
6- İslam Devrimi, yeryüzünün neresinde olursa olsun zulüm ve saldırıya uğrayan bütün dünya Müslümanlarıyla, sığınaksız, korunaksız, dayanaksız kalmış bütün mazlum ve mahrumlarla dayanışma içine girmeyi, onların acılarını ve gözyaşlarını dindirmek için yardımlarına koşmayı en büyük bir İslamî görev olarak tanımlıyor, bütün Müslümanlara bu sorumluluğunu hatırlatıyordu.
7- İslam Devrimi, başta Hacc olmak üzere, ibadetlerin sosyal ve siyasal yönlerinin canlandırılmasını, asli fonksiyonlarının icra edilmesini, hacc ibadeti ve Cuma namazlarında İslam ümmetinin azılı düşmanı küresel müstekbirler ve Siyonizm karşısında Ümmet, vahdet ve mukavemet bilincinin güçlendirilmesini savunuyor; bu minval üzere “müşriklerden teberri etme”nin ise bunların başında geldiğini vurguluyordu.
8- İslam devrimi, İslam memleketlerindeki yeraltı ve yerüstü kaynaklarının bütün dünya Müslümanlarının ortak hizmetine verilmesini ve bu kaynakların başta büyük şeytan Amerika olmak üzere, yağmacı emperyalistlere peşkeş çekilmesinin önlenmesini savunuyordu.
9- İslam devrimi, dünyada yeni bir İslam medeniyetinin inşa edilmesi için Müslüman dünyanın bütün alim, mütefekkir ve aydınlarının ortak bir çaba içine girmesini, modern cahiliyenin tüm izlerini ortadan kaldırıp İslam ilim ve irfanına dayalı yeni bir medeniyetin kurulması yönünde seferber olmalarını savunuyordu.
10- İslam devrimi, dünya Müslümanları arasında ortak mücadele güçlerinin teşkil edilmesini, müstekbir, tağut ve zorbalara karşı mücadelede el ele verilerek ortak bir mukavemet hattının oluşturulmasını savunuyor, bunun için de emperyalizm ve Siyonizm karşısında bütün mücadele alanlarının destekleneceğini açıkça ilan ediyordu.
Ana başlıklar altında sıraladığımız bu hedeflerden hiç biri, ilk baştan bu güne hiçbir zaman İslam Devrimi’nin gündeminden düşmedi. Bu hedeflerin gerçekleştirilmesi için gereken tüm atılımlar ve yatırımlar yapıldı. Bundan dolayı da kırk yıldır hiçbir devletin kaldıramayacağı ağır bedeller ve külfetler ödeme durumunda kaldı.
İslam Devrimi’nin ilk günden bu yana karşılaştığı tüm saldırı, komplo, yıkım, cinayet, ambargo ve yaptırımların ana nedeni de, İslam devriminin bu esaslarının yaşatılması, korunması ve sürdürülmesi yönünde ortaya koyduğu azim, sebat ve kararlılıktır. Bugün bu saldırı ve komploların, ambargo ve yaptırımların hangi noktalara ulaştığı, buna karşılık da İslam devriminin bütün bu saldırganlıklara nasıl direndiği bütün dünyanın gözü önündedir.
Şimdi, söz konusu iddia ve ithamların sahiplerine; “İslam devrimi İmam Humeyni zamanında neydi ki, şimdi ondan farklı olsun? İslam devrimi başta hangi hedefleri önüne koymuştu ki şimdi onlardan sapmış olsun?” sorularını sormamız gerekiyor.
Burada savunduğumuz düşüncelerin ve ortaya koyduğumuz hususların delil ve belgelerini de peşi sıra yazacağımız yazılarla ayrı ayrı tek tek ortaya koyacağız inşaallah. (Ali Ammar Canöz - HÜRSEDA)