"Zanlı" Putin ve tahta kuruları
Yakalama kararının hükümsüz olması, Rusya’nın mahkemenin ilgili anlaşmasında imzacı olmaması ve dolayısıyla bu mahkemenin yargı yetkisine tabi olmamasıyla ilgili.
Lahey’deki Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), 17 Mart’ta Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin hakkında yakalama kararı çıkardı.
Sözgelimi kararın hukuki bir geçerliliği yok ve yaşananlar, Moskova’nın Batı’nın uluslararası kurumların altını oyduğu yönündeki eleştirilerini doğrular nitelikte.
Yakalama kararı neden hükümsüz?
Yakalama kararının hükümsüz olması, Rusya’nın mahkemenin ilgili anlaşmasında imzacı olmaması ve dolayısıyla bu mahkemenin yargı yetkisine tabi olmamasıyla ilgili.
Kararın Batı’nın baskılarıyla alındığı, gerekçesine bakarak anlaşılabilir. UCM’nin basın beyanında şu ifadeler var:
“Rusya Federasyonu Devlet Başkanı, 7 Ekim 1952 doğumlu Bay Vladimir Vladimiroviç Putin’in, Ukrayna’nın işgal altındaki topraklarından Rusya Federasyonu’na nüfusun [çocukların] yasa dışı olarak sınır dışı edilmesi ve nüfusun [çocukların] yasa dışı olarak nakledilmesi savaş suçundan sorumlu olduğu iddia edilmektedir [...] Bu suçların en az 24 Şubat 2022 tarihinden itibaren işgal altındaki Ukrayna topraklarında işlendiği iddia edilmektedir. Sayın Putin’in yukarıdaki suçlardan bireysel olarak cezai açıdan sorumlu olduğuna inanmak için makul gerekçeler bulunmaktadır; i) eylemleri doğrudan, başkalarıyla birlikte ve/veya başkaları aracılığıyla işlediği için [...] ve ii) eylemleri işleyen veya işlenmesine izin veren ve fiili yetki ve kontrolüne tabi olan sivil ve asker astlarını üstün sorumluluğa uygun olarak yeterince kontrol etmediği için”.
Yani gerekçe Ukrayna’dan çocukların tahliye edilmesiyle alakalı.
Batı basını, haberi verirken kısa süre evvel ABD’deki Yale Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırmaya atıf yapıyor. Buna göre Rusya’da 6 bin Ukraynalı çocuğun yerleştirildiği kamplar tespit edilmiş.
Yale Üniversitesi tarafından yapılan çalışmanın iddiayı doğrulaması kulağa ilk başta mantıklı geliyor. Fakat çalışma, bu suçlamalar için sağlam deliller de içermiyor.
Çalışma, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın mali desteğiyle 17 Mayıs 2022 tarihinde başlatılan ve Rusya’nın işlediği iddia edilen savaş suçlarını rapor etmek üzere altı milyon dolar fon alan Conflict Observatory projesinin bir ürünü.
Conflict Observatory projesi, ABD Ulusal Keşif Ofisi (NRO) ve Ulusal Jeo-uzamsal İstihbarat Ajansı (NGA) gibi kuruluşları da kapsıyor.
Dolayısıyla UCM’nin yakalama kararı objektif bir temele dayanmamakta.
Ukrayna’dan çıkarılan çocuklar
Geçen yılın eylül ayında Dinyeper’in batı yakası ve Herson kentinden çekilen Rus kuvvetleri, bölgeden ayrılmak isteyen Herson ahalisine konut garantisi sunmuştu.
Herson’dan tahliye edilen her aileye, Rusya’da istedikleri yerde daire alabilecekleri sertifikalar verildi ve ailelerin büyüklüğüne bağlı olarak belirli sayıda metrekare tahsis edildi.
Bu meblağlar şaşırtıcı derecede cömertti ve ek bir ipotek almak zorunda kalmadan ev almak için yeterliydi.
Herson’daki tahliyelerin neden yapıldığına dair yanıtı Rusya’dan değil, Ukrayna’dan beklemek daha doğru olur. Nitekim eylül ayının ikinci haftasında Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy’in danışmanı Aleksey Arestoviç’in Batı’da eko yapmayan beyanı şöyleydi:
“Öğretmenler ve anaokulu öğretmenleri, iyi teyzeler değil, duygusallığı olmayan suçlular olduklarını aklında tutsun. Ya ölüm ya da hapis, şu anki hava böyle. Biz bir Avrupa ülkesi gibi oyunu hiçbir şekilde duygusallık ve hoşgörüyle oynamayacağız.”
Kiev’in nazarında Rusya’nın kontrolündeki bölgelerde normal hayatına devam eden herkes öldürülmesi gereken birer vatan haini. Bu durum öğretmenler ya da kreşlerde çalışanlar için de geçerli.
Zaten 24 Şubat’tan sonra Kiev yönetimi, zaten “işbirlikçilere” hangi tarifenin uygulanacağına dair çerçeve çizen mevzuat değişiklikleri yapmıştı.
Ayrıca İngiliz boyalı basınının en pespaye gazetelerinden Daily Mail, 5 Ekim’de Ukrayna kuvvetlerinin katliamlarını haber yaptı, ancak anlatım bir tür övgü veya kutlama tonundaydı.
“Onları avlıyoruz ve domuzlar gibi vuruyoruz: Ukraynalılar komşularına — ve ülkelerine — ihanet eden Rus işbirlikçilerinden nasıl acımasızca intikam alıyorlar” başlıklı makale, Rusların işkence odaları kurduğu ve Ukraynalı askerlerin şimdi failleri avladığı iddiasıyla başlıyor:
“Kiev, 1309 şüpheli hain hakkında tahkikat başlattı ve kendi ülkelerine ve komşularına ihanet etmekle suçlanan işbirlikçilere karşı 450 ceza davası açtı.
Diğerleri direniş savaşçıları tarafından izleniyor ve öldürülüyor. Kiev hükümetinden bir kaynak tarafından gazeteye sızdırılan bir listede, bu tür misilleme amaçlı 29 cinayet ve bazı kurbanların yaralandığı 13 suikast girişimi daha yer alıyor.
İçişleri Bakan Yardımcısı Anton Geraşçenko, ‘İşbirlikçi avı ilan edildi ve yaşamları kanunla korunmuyor. İstihbarat teşkilatlarımız onları ortadan kaldırıyor ve domuzlar gibi vuruyor’ dedi.”
Bunlar boş sözler değildi. Ukrayna Silahlı Kuvvetleri Herson’a tekrar geldiğinde Rus işbirlikçisi olduğundan şüphelenilen kişileri nasıl ayrım gözetmeksizin avladıklarını ve katlettiklerini Telegram’da tüm detaylarıyla anlatmışlardı.
Her şey bu kadar ortadayken mesela öğretmenlerin Ukrayna taraftarı olsalar bile hiçbir hukuki yaptırıma tabi olmayacağını bilen asker ve milisler tarafından keyfi olarak “Rus işbirlikçisi” olarak yaftalanmayı ve oracıkta öldürülmeyi bekleyeceği mi zannedilmiş?
Karara bakılırsa evet ama Rusya’nın referandumdan sonra Rus vatandaşı olarak kabul ettiği çocukları ve aileleri taşımasında makul olmayan hiçbir şey yok.
Batı’nın baskısıyla alındığı aşikâr olan kararla UCM’nin ne hale geldiğinin iyi bir özeti sunulmuş oldu.
UCM, çalışmalarına 1 Temmuz 2002’de başladı ve ABD, 20 Mart 2003 tarihinde yani aradan bir yıl bile geçmeden sonra büyük ölçekte savaş suçlarının işlendiği ve “uluslararası hukuka” göre yasa dışı olduğu ayan beyan olan Irak işgalini başlattı.
Irak hadisesinden sonra savaş suçuyla yargılanan herhangi bir Amerikalı yok.
Uluslararası kurumların içinin boşatılması: AGİT örneği
Ayrıca UCM’nin vahim hali bugünün meselesi değil. 2000’lerden bu yana Batı, “tarafsız” olduğu belirtilen formasyonların içini tahta kurusu edasıyla boşaltıyor.
Bunun en çarpıcı örneklerinden biri de son yıllarda adı pek anılmayan Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın (AGİT) başına gelenlerdi.
AGİT, ilk etapta Avrupa’da barışın tesis edilmesi adına tarafsız bir organ olarak inşa edildi ama yıllardır Batılı ülkelerin gündemlerine koşulsuz riayet eden bir tabeladan ibaret.
İster Belarus ister Rusya’daki seçimler olsun AGİT, Batı’nın her iki ülkeyi de — delil olmaksızın — seçimlere hile karıştırmakla suçlayabilmesi için buralara uyduruk bahanelerle gözlemci göndermedi.
Rusya örneğinde Rus muhalefeti tarafından gönderilen seçim gözlemcileri, AGİT logosunu kullanarak suçlamalar oluşturmak üzere eğitilmişlerdi. Buna dair iki buçuk yıl evvelinden şu yazı faydalı olabilir.
AGİT’in Ukrayna Özel Gözlem Misyonu’nun bir dönemki başkan yardımcısının 2016 ile 2018 yılları arasında Suriye’de “ılımlıları” eğiten bir İngiliz subayı Mark Etherington olması da evlere şenlik bir hadiseydi. Etherington, Ukrayna’da ilk olarak 2014 yılında AGİT gözlemcileri arasında görüldü. 2016 ile 2018 yılları arasında Ukrayna’dan ayrıldı ve 1 Kasım 2018’de AGİT’in Ukrayna Gözlem Misyonu’nun şef yardımcısı olarak olarak geri döndü.
Etherington gibi birine AGİT misyonunda şeflik vazifesi verilmesi, raporların neden aleni biçimde tek taraflı olarak hazırlandığını da açıklamıştı.
Başka örnekler de var.
OPCW’deki kepazelik
2015’in ağustos ayında Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi, BM ve Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (OPCW) nezdinde ortak bir soruşturma ekibi kurulmasına karar verdi ve buna Müşterek Soruşturma Mekanizması (JIM) adı verildi.
Ekibin Suriye hükümetinin yaptığı iddia edilen kimyasal silahlı saldırıları soruşturması bekleniyordu.
Fakat JIM’in çalışmaları neticesinde Batı’nın istediği neticeler alınamadı ve ekip 2017’nin kasım ayında dağıtıldı.
2018’in haziran ayına gelindiğinde Soruşturma ve Teşhis Ekibi (IIT) adı alında OPCW bünyesindeki Batılı ülkelerin oylarıyla yeni bir ekip görevlendirildi.
Bu adım, Rusya gibi ülkelerin itirazlarına rağmen yapıldı ve IIT, 2018’in nisan ayında Şam’ın batısındaki Duma’daki kimyasal silah provokasyonunda Batı’nın talep ettiği şekilde rapor hazırladı.
Ve IIT’nin elde ettiği bulgulara dair fazlaca kaygı dile getirildi; mesela OPCW’de dört gözlemci bağımsız olarak kurumu raporda gerçek dışı şeyler yazmakla suçladı.
Nitekim raporun atıfları da belli başlı anonim sosyal medya hesaplarının altı boş iddialarına dayanıyordu.
OPCW’deki diğer üyelerin görüşü dikkate alınmadan kurulan IIT’nin finansmanı da kurum tarafından değil, Batı başkentleri tarafından karşılanmıştı.
IIT’nin finanse edilmesinde Trust Fund for Syria Missions adında paravan bir vakıf kullanıldı. Vakıfın finansörleri Batılı ülkeler ve IIT, tarafsız JIM ekibinin getirmediği bulguları bir çırpıda hazır etti.
Gözlemciler raporun tahrif edilmiş olduğuna işaret etse de herkes kulağının üzerine yatmayı tercih etti.
Yaşananlar, Rusya’nın Batılı ülkeleri uluslararası organizasyonların içini boşalttığı yönündeki suçlamalarının haklı olduğunu fevkalade gösteriyor. Ve Putin hakkındaki yakalama kararının da somut getirisi olmayan bir tür propaganda hamlesi olduğuna kuşku yok. (emrekose.substack.com)