‘’Ümmeten Vahide’’
Bismillahirahmanirahim
"…Allah, aklınızı başınıza alasınız diye size böyle öğüt veriyor." (Nahl/90)
Vahdet... Herkesin üzerinde muhakkak bir fikri, düşüncesi olan bir kavram. Fakat fikirler neye göre, düşüncülerdeki ölçü ne?
Şöyle sıralayalım:
Mezhebe göre mi? Meşrebe göre mi? Yoksa keyfiyet ve kemiyete göre mi? Birde işin coğrafyası, tarihselciliği var… Anlayacağınız seçenek çok. Kısaca, her lisana göre vahdetin farkı bir karşılığı var desek, zannımızca abartmış olmayız.
Elbette ki bu yaklaşımları teker teker açıklayıp meseleyi karmaşık hali getirecek değiliz. Bizler, tüm beşeri yaklaşım ve metodlardan uzaklaşıp, Kur’an’ın manevi şemsiyesinin altına sığınacağız.
Kur’an’da ‘’Vahdet’’ kavramı bir çok yerde kullanılmıştır. Fakat konumuz üzerine, ‘’Ümmet’’ kavramı ile birlikte ele alınan ayete değineceğiz. (1) Bu ayete ümmet, yaratılış gereği olarak birlikle, yani vahdetle var olmuştur. Birlik halinde yaşama isteği, sosyolojik açından da tarihten günümüze tüm toplumların/ümmetlerin bir ortak paydasıdır. Vahdet, fıtri ve tâbi bir yaşam biçimidir.
Fıtri.. Yani doğuştan içimize yerleştirilen. Yani Rahmani bir meleke…
Vahdetin aksi; cehalet, zaruret , nifaka, ihtilaf… Bozuk bir fıtrata sirayet eden 4 esas şeytani meleke!
Zordur Vahdet Bilinci!.. Bireysel düşünmeyip ümmet eksenli düşünebilmeyi ister. Cehaletin, ilim; zaruretin, hikmet; nifakanın ahlak ve hilm; ihtilafın ise ittifak ile değişimini ister. Ne de ağır maharetler isteyen değişimler!
‘’Biliniz ki, sizin şu ümmetiniz bir tek ümmettir, ben de sizin rabbinizim. Onun için yolumdan çıkmaktan sakının’’(Müminun 52) ayeti celilesinin sonundaki ikaz, nazar-ı dikkatle tedkik etmeye değerdir.
Ayette Vahdet yolunun, Rabbimizin yolu olduğu apaçıktır. Ve ondan sapanların da, Rabbimizin yolundan alenen çıktığı/saptığı da ayet-i celilede aşikardır. Yine ayette Vahdet halinde olmanın emri, ve hemen akabinden şiddetli bir tehditle bu hâlden çıkmanın ne kadar büyük bir ceza olduğu vazıh bir şekilde vurgulanmaktadır.
Verilen bu öğütlerin hikmeti, yazımızın başında zikr ayettiğimiz ayetin kaidesince, ‘’..düşünüp tutalım..’’ diyedir. Tahrif veya sapmalara girip kendi mizacımızla yormamız, yorumlamamız değildir.
Ezcümle: Vahdet şuurumuzu, kendi mezheb ve meşrebimizden, keyfiyet ve kemiyetimizde ve keza gibi beşeri metodlar ve noksan eksenler etrafında belirlememiz, ortaya vahdeten çok taasubu çıkartır. Hakikat, Vahdet metodumuzu tamamen halisâne bir niyetle Kur’an’ın güneşi altında belirlememizdir. Gerisi, safsafatadan öteye gidecek değildir.
Yazımızı, bir Vahdet kahramanı olan İmam Humeyni’nin şu veciz deyişi ile tamamlayalım:
"Kuran-ı Kerim'in öğretileri sayesinde İslami vahdet ekseninde birleşmeliyiz. Önemli olan şey, herkesin belli bir iş ve olay üzerinde birleşmesi ve farklı eğilim göstermemesinden ibaret değildir. Allah'ın emri, Allah'ın ipine sımsıkı sarılmak ve tefrika içinde olmamaktır. Enbiya ve peygamberler, belli başlı iş ve olgular ekseninde birleştirmek için değil; herkesi hak yolunda birleştirmek için seçildiler."
Rabbimiz! Bizleri ümmetimiz ile birlikte bir vucüdün azaları gibi kıl… 1-) (Müminun/52)
(Hüseyin Amedî - Hürseda)