Gaza Gelip Gazze’ye Gidemeyişimizin Sebepleri
Duygusal müzikler eşliğinde verdiğimiz vahşet görüntüleriyle doğrusu ne kazandığımız konusu üzerinde çok tefekkür ettim. Ne zalimler merhamete gelebildi ne de Müslümanların gayrete gelmesine sebep oldu.
Evet, yüksek sesle attığımız sloganlar bir nebze gazımızı alıyor. Ancak bana göre gaza değil, işin bilinç ve şuuruna varmak en öncelikli gaye olmalıdır.
İşin idrakine varmış şuurlu bireylerin yetişmesine vesile olmak lazımdır. Sayıları az olsa dahi çok daha etkili ve başarılı eylemlere imza atacakları şüphesizdir.
Tarihin şahit olduğu ve bize kadar gelen önümüzü aydınlatan destanlar ve başarılı eylemler, kalabalık gruplar tarafından değil, bilakis sayıları az olduğu halde şuurlu bireylerin sabırla ortaya koyduğu eylemlerdir.
Verilen tepkiler, düzenlenen protestolar ve basın açıklamalarıyla bu iş bitmemelidir. Bugün konu Kudüs ve Mescidi Aksa ise bunun ehemmiyeti tekrar tekrar anlatılmalıdır. Şuurlu atılan her slogan işte o zaman yerini bulacaktır.
Şuurlu atılan sloganlar gaza getirmez Gazze’ye götürür.
Gazze’ye gitmek bugünün Türkiye şartlarında pek mümkün olmayabilir ama neticede o şartların oluşması için gayrete gelmesine vesile olur. Yıllardır her Ramazan ayında istisnasız Filistin’de saldırılar olur.
Yine istisnasız her yıl Ramazan ayında özelikle son günlerinde seccademizle meydanlardayız. Ortadoğu’da en stratejik ülkelerden biri olan Türkiye’de yaşıyoruz. Kınamaktan gına geldiği, basın açıklamaları, gösteri ve protestoların bugüne kadar bana somut bir gelişmeye sebep olduğunu kim kanıtlayabilir?
Neden ve sebeplerine geldiğimizde. Eğer Filistin davası akidevi bir mesele ise ve oradaki savaş hak ile batıl arasında bir savaş ise öncelikle ülke olarak biz bu işin neresindeyiz? Diğer bir konusu ise Neo Osmanlı edasıyla her fırsatta İslam İşbirliği Teşkilatını gündeme getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın en azından İsrail’in büyük elçisini göndermemesinde ayrı bir muamma. Dolayısıyla AK Parti hükümetinin ve ekseninde birleşip Kudüs için meydanlara inen Müslümanların, Yahudi lobilerine ait araç ve ürünleriyle İsrail’i tel’in etmeleri beyhudedir. Paramızla İsrail’i, ağzımızla Filistin’i desteklediğimiz sürece Kudüs’ün özgürlüğü hayal olarak kalacaktır.
Tabi ki bu konuyu bugün için lider ve başkanların bir takım gaz alıcı konjonktürel ve politik açıklamalarına aldanmamak şartıyla araştırmak ve üzerinde düşünmek lazım. Aksi halde doğru bir sonuç alınamaz.
Ülkemizin idaresini elinde bulunduran etki ve yetki sahipleri bugüne kadar bağırıp çağırmalar dahil hiç bir samimi adım atmamış hatta düşman ile her türlü ilişki ve stratejik ortaklık kurmuştur.
Diyeceksiniz ki, (dünya konjonktürde ülkeler arası ekonomi politikaları çerçevesinde bunları normal karşılamak lazım) değil mi?
İyi de iş sadece ithalat ve ihracatla sınırlı kalmıyor ki. Peki, bizi ikna edecek samimi adımlar ve asıl sorgulanması gerekenler nelerdir?
1) Ülkemizde emperyalist emellere hizmet eden kaç tane askeri üs var?
2) Bunlar ne zaman ve hangi amaçla kuruldu?
3) Kurulduğu günden beri ne tür faaliyetler yapmış, ne gibi sonuçlar elde etmiştir?
Bu soruların cevaplarını her Müslüman kardeşin bilmesi gerekir. Bu bilinç ve şuurla slogan atalım. Bu durumda Askeri üsler ve gayri meşru ilişkiler orta yerde durduğu müddetçe bizim asli vazifemiz Kudüs’e gidip savaşmak değildir.
Eğer Kudüs ve Mescidi Aksa için bir şeyler yapmak gerekiyorsa bu yönde çaba harcamak zorundayız. Aksi takdirde boşa kürek çekiyoruz demektir.
İtirazı olan varsa buyursun (biz 15 yıldır İsrail’i protesto ediyoruz ve işte semeresi de budur) desin. Hodri meydan! (Hüseyin Amedî)