Hicab ve Pantolon
Bismihi Teâlâ
Epey bir zamandır kafamı kurcalayan, sinirlerimi alt üst eden ve huzuru benden beri kılan bir mesele var. Meseleyi her hatırlayıp düşündüğümde adeta ruhum daralıyor.
Toplumda başını alıp giden, adeta çığ gibi büyüyen bir sorundur, bu mesele.
Gelişen teknolojiye paralel değişen dünyanın etkisiyle hızlı bir şekilde halden hale giren insanlar... Özellikle bu değişim, kadınların giyiminde bariz bir şekilde görünüyor. Üç nesli bir araya getirdiğinizde, kadınların giyimindeki büyük bir değişim konusunda hayretler içerisinde kalmaktan kendinizi alamıyorsunuz.
Anne giyimiyle başka, gelin başka, kız başka dünyaların insanıdırlar; adeta.
Aslında buna değişim demeyeyim; özünden, gerçeğinden, kültüründen uzaklaşma ve kültür asimilasyonuna/emperyalizmine teslim olma diyeyim.
İşte, bu kültür emperyalizminin etkilerini artık metropol şehirlerde değil; küçük il ve ilçeler hatta köylerde bile görmek mümkündür. Taklidî imana sahip çoğunluğun –avamın- bilerek veya bilmeyerek kültür emperyalizminin karşısında beyaz bayrak kaldırdığının büyük göstergesidir.
Onlarca yıl öncesine gitmemize gerek yok, daha bir kaç yıl önce kaç tane pantolonlu kız/kadın bulabilirdiniz sokaklarımızda.
Bu günse malesef çarşaflıları, pardesülüleri bırakın eteklilerin; pantolonlu bayanlara kıyasen oranı az. Özellikle yeni nesil arasında.
Pantolon ki ilk gittiği Hıristiyan Avrupa’da bile kabul görmemiş. Hatta Marlene Dietrich adlı mahluk 1830’lu yıllarda sokakta pantolonla gezdiği için Fransız polisi tarafından uyarılmış. Daha sonra 1850’lilerde ‘bloomer’ pantolonlarla, kadın pantolonu tarihi başlasa da1860’lı yıllara kadar hiç mi hiç kabul görmemiştir. 1900’lerin başında Paul Poiret’in etkisiyle şalvar tipi pantolonlar ancak abajur tunikler altında giyilmeye başlanmıştır.
Ve pantolon son dönemlere kadar da kadınlar için geleneklere, ahlaka, edebe ve topluma karşı radikal bir çıkış olarak görülmüştür. 1967’ye kadar da bu giysinin kamusal alanlarda kadınlar tarafından giyilmesi uygun görülmemiştir. Kaliforniya’da bile kadınların iş yerinde pantolon giymesi, 1995 yılına kadar yasaktı.
Pantolon tarihini başlatan “Bloomer” pantolonu da bu günkü anlamıyla pantolonlar gibi de anlamayasınız. Bloomer sadece elbisenin altına giyilen şalvar tipi bol bir pantolondu. Tıpkı vücut hatlarını belli etmeyecek bollukta Kürdistan’da bayanların elbise altına giydiği “devling”Anadolu’da bayanların giydiği “dizlik” gibiydi. Ya da Asr-ı Saadette hanımların vücut hatlarını belli etmeyecek bollukta geniş ve uzun şalvar tipi, elbise altına giydikleri “şirval” gibiydi. Bu bile 1900’lı yıllarda ancak tunik altına giyilebilmiştir.
Peki, batının bile kadın için kabullenmekte o kadar zorlandığı giysi nasıl oldu da bu coğrafyada o kadar çabuk kabul gördü.
Rabb-i Zülcelal’ın tesettür emrine ve Efendimiz salallahu aleyhi vesellem’in “Erkeklerden kadın giysisi, kadınlardan da erkek giysisi giyerek karşı cinse benzeyenlere..” diye başlayıp “karşı cinslere kendilerini benzetenlere lanet olsun” diye biten hadisine rağmen…
Yani hanımların giyim kuşamında birinci esas tesettür, ikinci esas da erkek giyimi olmaması ve erkek giyimine benzememesi olmasına rağmen…
Avam çoğunluğun tarihin köklerine dayanan tesettüre uygun giyimlerine –birkaç kattan oluşan xeftanlarına, baştan ayağa kadar uzanan beyaz tülbentlerine- rağmen…
İffet, hayâ ve edebe olan düşkünlüklerine rağmen…
Öyle ki yolda bir erkekle karşılaşan bir bayan iffetinden dolayı erkek geçinceye kadar erkeğe sırtını dönüp yerinde oturuyordu.
Namusa olan bağlılıklarına rağmen…
Cemaat ve tarikat ehlinden şuurlu kişilerin; Pantolonu da bırakalım, pardesünün bile başta çarşafa karşı üretildiğinden dolayı pardösüye direnmelerine ve onu kabul etmekte zorlanmalarına rağmen…
Kadınlar arasında özellikle yeni nesil arasında virüs gibi yayılan pantolon neyin nesi?
Babası hacıdır, molladır, sofudur; beş vakit camidedir. Annesi mürittir, tarikat ve hatme ehlidir, başındaki tülbent ayağına kadar sarkıyor. Kızları da pantolon giyiyor.
Bayan hocadır, hafızdır; kız, Kur’an Kursu öğrencisidir, İmam Hatip talebesidir. Buna rağmen pantolon giyiyorlar, moda peşinde sürükleniyorlar. İlginç elbiseleri üzerlerinde sergilemede adeta yarışıyorlar. Pantolonmuş, tunikmiş, düşük bel etekmiş, cepkenmiş, zart zurtmuş…
Bu hale nasıl geldik, bunu nasıl kabullendik. Anlayamıyorum.
Hele hele cemaat ve tarikat ehlinden bilinç ve şuur sahibi kızların, kadınların pantolon giymelerine hiç mi hiç anlam veremiyorum. Bu kızların, onların babalarının, kardeşlerinin, amcalarının ve eşlerinin acilen kendilerini, zihniyetlerini sorgulamaları lazımdır.
Çarşaf, pardösü altında pantolon giyenler ve giyilmesinde beis görmeyenler unutmasınlar ki pantolonun tarihi batı da bile elbise altına giyilen “bloomerle”-şalvarlarla- başlamıştır.
Çok istiyorlarsa, iç elbiselerinin altına “devling”, “dizlik” –şirval- giysinler.
Bu münasebetle İslami kurumlarda –Kur’an kurslarında, derneklerde, vakıflarda, okullarda- hocalık ve örneklik konumundaki bacıların tesettürlerine büyük bir ehemmiyet göstermeleri lazımdır. Bu bacılarımız ateşten kaçar gibi pantolon ve benzeri moda türü giyim kuşamlarından kaçınması lazımdır.
Bundan dolayı hoca olacak, millete emsal olacak kişilerin; tesettürüne büyük ehemmiyet gösteren hatta yaşlı kadınlar gibi sade, geniş ve boydan boya elbiseler giyen, giyebilen; edepli, hayâlı ve mütevazı kişilerden seçilmesi gereklidir.
Unutmayalım ki geniş, sade ve boydan boya olan tesettüre; hilme, iffete, edebe ve alçak gönüllülüğe sahip olmayan kişinin ilmi deniz de olsa kar yerine zarar verecektir.
Pantolon belasından kurtulmamız; iffetli, edepli, hayâlı, alçak gönüllü, bilgili ve tesettürüne düşkün nesiller yetiştirmemiz temennisiyle;
selametle kalın.
(Hürseda Haber)