Yarınlarımız Heba Olmasın
Bismihi Teala
Malumunuz, kadın ve erkeğin visaliyle Rab Teâlâ anne babaya evlat ihsan eder. Bu ihsan, aile bahçesinin en güzel meyvesidir. Ama bunun üstüne de daha büyük bir güzellik vardır ki o da evlatların salih olmasıdır. Bu en güzelliği, çocuğu iyi veya kötü yetiştirmenin neticesine baktığımızda iyi görürüz. Bunu daha iyi görmek için öncelikle bir hikâyeciği sizinle paylaşayım.
“Gülleri çok seven bir hükümdar varmış. Hükümdar vatandaşlarından isteyenlerin evine gülfidanları diktirirmiş. En mahir ve bilge bahçıvanların elleriyle de onları yetiştirirmiş. Sarmaşık türden olan bu gül ağaçları bir nizam ve intizam içerisinde sanatkâr ellerin nakışlarına ayinedar dalları ve budaklarıyla evi güllerle kuşatırmış. Sarmaşıklar evi adeta kollarına alırmış. Ağaçların güzellikleriyle ve kokusuyla insanı cezbeden güller verdiği bir baharda, hükümdar bu gül ağaçlarını adeta yap-devret misali ev sahiplerinin onlara iyi bakmaları üzerine onlara bırakırmış. Bu hükümdar rızasının çerçevesinde gül ağaçlarına bakanları da yine de cennet namında bir gül ve güzellik bahçesine, gül ağaçlarına gereği gibi bakmayanları da cehennem namına bir zindana koyarmış.
İnsanların bir kısmı padişahın kendilerine verdiği bu güzelliğe her an müteşekkir oldukları gibi dal budak salmış gül ağacının sulamasına, gübrelemesine ve budamasına dikkat ederlermiş. Gül ağaçları da onlara her baharda gonca gonca güller verirmiş. Hatta güllerin yaprağından, kokusundan hem kendileri hem yakınları hem komşuları faydalanırmış. Hem güller evin neşe, sevinç ve hüsn membaı olurmuş. Bunun üstüne de ev sahiplerinin bir de cennet diye bir bahçenin kendilerinin olacağını düşünmeleri bile onları sevinçten dört köşe edermiş.
İnsanların diğer kısmı ise hükümdarın kendilerine verdiği nimetin-güllerin farkında olmayanlarmış. Gül ağaçlarının sulamasına, gübrelemesine ve budamasına hiç mi hiç önem vermezlermiş. Bir süre gül ağacından faydalanırlarmış. Ama ağaç kuruduktan sonra o kişilere kala kala her yeri sarıp sarmalamış gül ağacının dikenli dalları budakları kalırmış. Bu dikenli dallar, budaklar başta kendilerine bela olurmuş, eza verirmiş. Her yeri sarıp sarmalamış bu dikenler gidiş gelişlerinde elbiselerine takılırmış, elbiselerini yırtarmış, ellerine batar ve yüzlerini çizermiş. Bununla birlikte yakına, konu komşuya da bir cefa olurmuş. Bir de bunun üstüne hükümdar tarafından gül ağaçlarına iyi bakmadıklarından bunların cehennem zindanına atılacak olmaları eza üstüne ezaymış.”
Şimdi gelelim hikâyeciğimizi anlamaya, O hükümdar, şahların şahı Rab Teâlâ’dır. Vatandaşları, biz kullarıyız. Hükümdarın diktiği gül ağaçları, cennet meyvesi tadındaki çocuklarımızdır. Gül ağaçlarının dikilmesini isteyen vatandaşlar, anne baba adaylarıdır.
Gül ağaçlarının sarmaşık olması çocukların güzellikleriyle, sevecenlikleriyle tüm zerrelerine kadar bizi kuşatmış olmasıdır. Gül ağaçlarının bir baharda gonca güller verdiği anda ev sahibine bırakılması da çocukların pak yaratılıp reşit olma çağına kadar manevi tüm kirlerden arınık olmalarına işaret ediyor. Efendimiz salallahu aleyhi vesellem «Her çocuk, İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra babaları ve anneleri onları Yahudi, Hıristiyan ve Putperest yaparlar» (1) Diye buyurması da bunun dayanak noktasıdır. Yine Büyük Terbiye edicinin “Habibim sen yüzünü bir muvahhit dine, Allah 'ın o fıtratına çevir ki insanları bunun üzerine yaratmıştır…”(2) buyruğu da aynı gerçeğe dikkatleri çekiyor.
Yani nasıl ki hükümdar gül ağaçlarını baharlarında ve gonca güller verdiği mevsimlerinde vatandaşlarına bırakıyorduysa Rab Teâlâ da emanetleri olan çocukları latif, nazif, zarif bir şekilde bize ihsan eder.
Kendisine verilen gül ağacının bakımına dikkat edenler cennet gülleri olan çocuklarının itikadına, namazına, niyazına, edep ve ahlakına, hâsılı hikmetle yetiştirilmesine dikkat edenlerdir.
Yine nasıl ki gül ağaçları bakıldıkça güller ikram ediyorsa, ardından da cenneti kazandırıyorsa sahibine salih evlat ve onun da salih evlatları ve onun da salih evlatları… oldukça anne ve babanın amel defteri kapanmaz. Salih evlatlar ve onların da evlatları hayır hasenat ettikçe onların valideynlerine de hayır hasenattan pay gider de defterlerine yazılır. Belki de mükâfatın nüvesi öldükten sonra kabrin cennet baha bir bahçeye dönüşmesidir.
Allah’ın izniyle gül ağaçlarına sahip çıkmanın yani hayırlı evlat, Salih evlat yetiştirmenin büyük neticesi, en güzel meyvesi Ru’yetullah ve cennet-il ala’dır.
Evine dikilen gül ağacının kıymetini bilmeyip onu adeta kurumasına ve solmasına terk eden insan kendisine verilen çocuk nimetinin farkında olmayan çocuğunun eğitim ve ahlakına ehemmiyet vermeyen insandır. Nasıl ki Gül ağacına iyi bakmayanın sonu çile, eziyet, sıkıntıysa ve zindan-ı cehenneme atılmaksa aynen cennet gülü misali çocuğunu adeta sokaklara, internetlere ve televizyonlara terk eden insanın ahiri de aynen çile, eziyet, acı, kederdir ve zindan-ı cehenneme atılmaktır. Zaten iyi yetiştirmedikleri o çok sevdiği evladı, fazla bir zaman geçmeden asi biri olarak karşısına çıkacaktır. Bununla bitecek mi? Hayır, bununla da bitmeyecek! Kötü, ahlaksız ve dinden bihaber yetiştirilen çocuk, valideynin dünyasını zehir edeceği gibi ahirette de yakalarına yapışıp onları mahvedecek; ahiretlerini de zindan edecektir.
Siz de “yarınlarımız heba olmasın” diyenlerden misiniz?
Öyle ise haydi, “hem kendinizi hem aile ve çocuklarınızı yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennemden korumak için” çocuklarımızı iyi yetiştirmeye.
İyi yetiştirmenin yolu da çocuğa güzel ahlak vermekten geçer. Unutmayalım ki “Hiçbir anne ve baba evladına güzel ahlaktan daha değerli bir miras bırakamaz”(3)
Muhsin Canan
1-H. Cenâiz, 80, 30.
2- Rum-30
3- Tirmizi, Birr,33