'Bizden Başka Müslüman Var mı?'
Bismihi Teala
Dünya üzerinde ne Müslümanların kanı akmaktan yoruldu ne de zalimler, despotlar Müslüman kanını akıtmaktan yoruldular.
Maalesef Müslümanlara karşı gerçekleştirilen katliamlara her gün bir yenisi daha ekleniyor. Her gün her yer kan revan. Medeni(!) dünyanın gözleri önünde kanı en çok akıtılanların sıralamasında birinci sıranın ihalesi yine Müslümanlarda kaldı.
Afganistan’daki ateş sönmemişken, Irak’ta fitne kol geziyorken, Filistin’de ölümüne Siyonist’e karşı mücadele veriliyorken, Çeçenler direnmenin bedelinde can üstüne can veriyorken, Suriye, -babasının oğlu olduğunu ispatlamak için- despot Esed’in yaptığı katliamlara sahne oluyorken…
Bunlar yetmiyormuş gibi, bu dertler bizi bitirmiyormuş gibi, canımızdan can, kanımızdan kan almıyormuş gibi insanlığa kefen giydirilmesin mi?
Üzülerek belirtelim ki insanlığa kefeni giydirilmiş, böyle giderse insanlığın namazı kılınacak ve insanlarda insanlıktan emare kalmayacak. Çünkü insan değil insanlık katlediliyor adeta.
Nerde mi?
İnsanlık bizim zulme karşı sessiz kaldığımız her yerde ölüyor. İnsanlık bizim zulme el bağladığımız, rıza gösterdiğimiz her an ve her yerde ölüyor.
Zulme, zalime rıza gösterilir mi; zulmün ve zalimin karşısında el pençe durulur mu? Diye sormayın.
Eğer bunları siz soracaksanız, ben de size şunları sorarım: Myanmar'ın batısındaki Arakan bölgesinde Rohingya Müslümanlarına yönelik dehşet verici boyutlara ulaşan vahşet neyin nesi? Kirli, sinsi planlarla Jitem terör örgütünün, üniformalı eşkiyaların öldürdüklerini Hizbullah cemaatine mal etmeye çalışanlar, kendi zihniyetlerinin, sistemlerinin vahşetlerini zamanında Hizbullah cemaatiyle bir arada anmaktan zevkten dört köşe olanlar, nerdesiniz?
Temiz, pak Müslümanları karalamakta, onlara iftira atmakta pek mahirsiniz; ama insanlıktan her zaman olduğu gibi yine sınıfta mı kalacaksınız? İnsanlık ölmesin diye bu vahşete kör kesilmeyin, sessiz kalmayın.
Oyyy! Anam!
Açlık, sefalet bir dert, imansız zalimin zulmüne maruz kalmak bin dert.
“Arakan'da Müslüman köylerine elektrik verilmiyor, Müslümanların cep telefonu kullanması yasak, kullananlara 6 ay hapis cezası var. Erkekler yakalanmamak için dağlara kaçarken kadınlar tecavüze uğramamak için denize atlıyor.
Evet, bilanço çok ağır.
Genç kızlar tecavüze uğruyor, camiler ve evler içlerindeki kadın, çocuk ve yaşlılarla beraber ateşe veriliyor. Binlercesinin göçe zorlandığı ülkede, küçük çocuklar elleri bağlanıp nehre atılıyor. Arakan'da sadece bir günde bine yakın insan vahşi yöntemlerle katlediliyor. Arakanlı Müslümanlar feryat ediyor: “Bizden başka Müslüman var mı, varsa acımızı hissederdi.” Sistematik bir soykırıma tabi tutulmak, sürülmek, öldürülmek, diri diri yakılmak…
Duyarlılık ve vicdan sahipleri, insanlıktan yana sultan olanlar! Bu dert zor, bu yük ağır, onları aşıyor.
Suçları(!) Müslüman olmak, Allah’ı birlemek, Muhammed –aleyhissalatu vesselam-a inanmak.
Modern çağın garipleri, ümmetin en yetimleri: Her ne kadar ümmetin yetimleri tabiri Kürtler için kullanılıyor olsa da öyle anlaşılıyor ki ümmetin asıl yetimleri Arakanlı bu mazlum Müslümanlardır. Ne Kürtler, ne Filistinliler, ne Çeçenler hatta belki de; ne Doğu Türkistan’daki Uygurlar bu mazlumlardan ne daha mazlum ne daha yetimdir. Kendi toprağında, kendi coğrafyasında katledilmeyi, mazlumiyeti, garipliği yaşamayı Filistinlilerde, Kürtlerde, Çeçenlerde, Doğu Türkistan’daki Uygurlarda bulabiliriz. Bu mümkündür; fakat tüm bunların üstüne topraklarından sürüldükten sonra açlık, sefalet ve perişanlık içinde gidilecek, onları kabul edecek başka bir ülke olmadığından karada değil teknelerde hayat sürmeye mecbur kalmayı, bu mazlumlardan başkasından bulamıyoruz.
Müslüman kanı ucuzdu; ama bu kadar değil. Perişanlık, sefalet, mazlumiyet olurdu; ama bu kadar değil.
Sırf Müslüman oldukları için bu ağlanılacak hale düştüklerini biz bilmesek de Allah biliyor. Sırf Müslüman olduklarından, dünya onların bu perişan hallerini seyretmekle yetiniyor. Yoksa biz de dünyaya tabi olup zulmün karşısında susan şeytanlardan mı olacağız? Gerçekten biz bu zulmün neresinde duruyoruz? Bu zulme, bu vahşete karşı laftan, edebiyattan öte elimizde ne var? Bunların hesabını iyi yapmalıyız.
Laftan öte ne yapılması gerekiyorsa onu biz yapmalıyız. Duamızla, kunutumuzla, sesimizle, sedamızla, yazımızla, basınımızla, kampanyalarımızla, salonlarımız ve meydanlarımızla bu zulme karşı olduğumuzu göstermek durumundayız. Dünya mustazaflarının yandaşı, sırdaşı, arkadaşı, kardeşi ve hamisi olduğumuzu ve zulme karşı mazlumdan yana olan net ve kararlı tavrımızı dünya aleme bu vesileyle bir daha ilan etmeliyiz.
Hile ve entrikayla değil apaçık, gizli değil aşikar bir şekilde hakları ellerinden alınan; can, mal ve namus güvenlikleri rafa kaldırılan bu Müslümanlara sahip çıkmak diğer tüm Müslümanların imanının gereği boynunun borcudur.
Şovenist, faşist, ırkçı, kafatasçıların hedefindeki her gün ölümün bin türlüsünü tadan bu Müslümanları bu çilelerle, bu mustazafiyetle bırakmak onlar için değil bizim için rezalet, bizim için zillettir.
Bu mübarek ayın kardeşliğimizin yeniden canlanması, yeşermesi; bu mustazaf Müslüman kardreşlerimizin de küfre ve zulme karşı serfıraz olmalarına vesile olması temennisiyle mustazafların en büyük hamisi Allah’a emanet kalınız.
(Muhsin Canan)