Haydi, Hürriyet Meydanına
Bismihi Teâlâ
Hamd olsun âlemlerin yegâne ilahına. Hamd olsun Ondan başka ilah olmayana. Hamd olsun hüküm ve hükümran sahibine. Hamd olsun Zatı Zülcelâl olan Allah’a.
İçimde bir kıpırtı bir heyecan var; aktarmak ve paylaşmak istediklerimi hemen aktarmak ve paylaşmak için.
Hakkınızı helal edin akıp gitmek istiyorum; sellere, rüzgârlara kapılmak sürü halinde kanat çırpan kuşlarla uçmak istiyorum.
Amed’in, Diyarbekir’in “Peygamber Meydanına” İstasyon Meydanına hürriyeti iliklerine kadar yaşayan kuşlar misali konmak istiyorum.
Peygamber meydanıyla kucaklaşmak ve ona dert, keder ve sevinçlerimden dem vurmak istiyorum; sevgi, saygı, güzellik, incelik, iyilik, hayır namına olan hislerimi paylaşmak için “peygamber meydanı”yla.
İnancıma zincirler ve prangalar vurulduğundan inancımı yaşayamamdan dolayı çektiğim acılardan bahsetmek istiyorum.
Evet, bahsetmek istiyorum Kur’an için onlarca yıl hüküm giyen bahadırlardan, cemaat ve şuur ehli olduğundan “itikadı bozuk” yaftasıyla yaftalanan âlimlerden; İslam uğruna bedel ödemiş fedakâr, cefakâr ailelerden, mazlumların yaşadıklarından, çektikleri acılardan, gördükleri zulümlerden…
Peygamber meydanının -peygamber meydanındaki şeref ve izzet sahibi mü’minlerin, haya ve iffet sahibi mü’minelerin- bunları bilmesini, bunları anlatmasını ve tarihe bir anekdot olarak düşürmelerini istiyorum.
Zalim parmaklıklar arkasındaki babalarına çift camlardan el sallayan; haftada bir, bir saniye bile geçirtmeyen on dakikalık telefon görüşmesinin ardından “baba” diye çığlık atan minik yüreklerden…
Hatta mahkûm çocukları kadar da babalarını göremeyenlerden, babalarını keyiflerince koklayamamış, babalarına sarılamamış, baba hasretiyle yanıp tutuşan, “baba” lafını duyunca gözleri buğulanan, boğazları düğümlenen, burunları yanan… Şehit çocuklarından.
Ve başörtüsünden dolayı tecrit edilen, ikna saatlerinde ikna odalarında araya alınan, minik yaşına bakılmaksızın psikolojik ve fizyolojik baskıya maruz bırakılan, sınıftan atılan, okula alınmayan, alay edilen, tehditlere muhatap olan miniklerin çektiklerini de unutma.
O minikler senin inancın, örtün, hak ve taleplerin için de mücadele etmekteler. Onlar başörtüsü direnişinin, inanç için dirilmenin, hak ve özgürlükleri talep etmenin simgesidirler.
Ey peygamber meydanı!
Ey şeref ve izzetin, hayâ ve iffetin numune-i timsalleri!
Ey Allah ve Resul’unun âşıkları, sevdalıları!
Özgürlük bayrağına Allah’ın boyasını çalanlar!
Allah’a kul olmakla hürriyeti damarlarına kadar yaşayanlar!
Ey inancını gerektiği gibi yaşamak ve dinini gerektiği gibi anlatmak isteyenler!
Ey bu coğrafyanın mazlumları!
Ey ümmetin yiğit, cengaver evlatları!
Muhammed Mustafa salallahu aleyhi vesellem’in ahir zamandaki kardeşleri!
Din-i mubin’in kutlu yarenleri!
Türkü, Arabı ve Kürdüyle haktan ve halktan yana olanları!
Peygamber Meydanı, İstasyon meydanı sizi bekliyor. Haydi, öyle ise peygamber meydanına, şeref ve hürriyet meydanına…
Buyurunuz, meydan sizindir. Olduğunuz meydanlarda devran sizindir. İzzet, onur, şeref ve haysiyet sizindir.
İmanınızla, inancınızla, örtünüzle, taleplerinizle, haklarınızla meydanlara renk verin.
Ne mutlu! inanca saygı ve başörtüsü için meydanları doldurup imanlarıyla güzelleştirecek guzide mü’min ve mü’minelere.
(Hürseda Haber)