İmam Humeyni ve Hatıralar 9 - Direniş günleri
İmam; akıllı, zeki ve dindar biriydi. O, Ayetullah Burucerdî’nin vefatından sonra dini ortadan kaldırmak isteyen ve yerine Batı kültürünü koymak isteyen Şah’a karşı kıyam etti...
Her zaman hakkın peşinde olan İmam Humeynî, Rıza Han döneminde sürekli zorluk çekiyordu. Rıza Han imameyi yasakladığı zaman İmam gündüzleri ıssız bağ ve bahçelere gider, geceleri eve gelirdi. İmam, Rıza Han’ın tehditlerinden korkup isteklerini yerine getirecek biri değildi! Merhum Ayetullah Hacı Şeyh Abdulkerim Hairî daha çok sükût etmeyi tercih ediyordu. Merhum, bir an için bile direniş ruhlu İmam Humeynî’nin Rıza Han’ın zorbalıklarına karşı sessiz kalmasına güç yetiremedi. Elbette kendisi sessiz kalıyordu ve bazılarını da bu yönde terbiye ediyordu. Merhum Şeyh Hairî’nin derslerine katılanlardan bazıları onun bu tutumunu kabul etmiyorlardı. Tıpkı İmam gibi, ancak sayıları çok değildi.
Zavallı halk, Rıza Han’ın eşkıyalarının zulüm ve zorbalıklarını Merhum Şeyh Abdulkerim’e anlatır, o ise hiçbir şey olmamış gibi sükût ederdi. Belki de maslahatın susmakta olduğunu düşünüyordu. Merhum Ayetullah Hacı Şeyh, talebeleri Şah tarafından yaptırılan talebelik sınavlarına katılmamaları için uyarmak şöyle dursun, sınavlara katılmaya teşvik ediyordu.
Ruhullah Bey’in Ayetullah Burucerdî ile de görüş ayrılıkları vardı. Ancak asla bir şey söylemezdi. Zira Ayetullah Burucerdî’ye saygı göstermek gerektiğini, ona saygı göstermenin İslam’a saygı göstermek olduğunu düşünürdü. Aynı şekilde Ayetullah Hacı Şeyh Abdulkerim Hairî’ye de sürekli saygı gösterirdi. Saygı göstermek ayrı, farklı görüşlere sahip olmak ayrıdır. Hakikaten İmam Humeynî’nin davranışları bir ülkenin hükümet yetkilileri için büyük dersler içeriyor.
İmam Humeynî, Ayetullah Hairî zamanında Şah’a tahammül etmeyip zorbalıklarına karşı kıyam edebilirdi. Aynı şekilde Ayetullah Burucerdî’nin merciyet döneminde de. Ancak Şiaların merciyeti onlarda olduğu için sessiz kalmayı tercih ediyordu. Onlara yalnızca fikrini söylemekle yetiniyordu. Burada birlik için insanların kabul ettiği rehber ile -görüş ayrılığı yaşadığımızda- nasıl davranmamız gerektiğine dair önemli dersler var.
İslamî Hükümete Doğru...
İmam Humeynî’nin Keşfu’l Esrar kitabı ile İslamî hükümete dair görüşünü aşağı yukarı anlayabiliriz. Ruhanilerin imame giymeye ve felsefe ile irfan okumaya haklarının olmadığı o zamanda, İmam söz konusu kitabında “İslamî hükümet” konusunu ele almıştı. O şöyle diyordu:
“Allah’tan başka kimse hükümet etme yetkisine sahip değildir. O’ndan başka kimse kanun koyucu da olamaz. O, aklın gereği olarak insanlar için bir hükümet oluşturmuştur. Allah’ın koyduğu kanunlar herkes ve her zaman içindir...”
İki Cephede Kıyam
İmam, bir yandan İslamî hükümet üzerinde düşünürdü; bir yandan da irfanî konular üzerine dersler verirdi. O, felsefe ve irfan ile ilgilenenlerin İslamî hükümet gibi konularla ilgilenmediğini biliyordu. Ya da tam tersi. Fakat o iki cephede de kıyam etti.
Bir yandan sözde mukaddesatçılarla uğraşıyordu. Bir keresinde oğlum Mustafa, Feyziye Medresesi’nde testiden su içmiş, testinin sahibi ayağa kalkarak testiyi sudan geçirmek istemişti. O sırada orada bulunan başka biri: “Çocuğun hükmü anne ve babasından hangisi daha iyiyse o hükümdedir. (Babası necis olsa da annesi necis olmadığı için çocukları da necis değil)” demişti. İmam, bu gibilerle mücadele etmiş ve felsefe dersleri vermeye devam etmişti.
Bir yandan da İslam hükümetinin kurulması için uğraşıyordu. Allah’ın dinini yaşatmak için bir an bile durmadan çaba gösteriyordu.
Siyasi meselelere bir noktaya kadar dâhil oluyordu. Daha çok derslerine ağırlık veriyordu. Zira ilimler havzasında daha büyük alimlerin olduğunu ve asıl mesuliyetin onlarda olduğunu düşünüyordu. O, kendini gelecek için hazırlıyordu. Şu an için öncelikli vazifesi gelecekteki hedefine daha rahat ulaşabilmesi için derslerini okumaktı.
Dini Hükümette Israr
İmam; akıllı, zeki ve dindar biriydi. O, Ayetullah Burucerdî’nin vefatından sonra dini ortadan kaldırmak isteyen ve yerine Batı kültürünü koymak isteyen Şah’a karşı kıyam etti. İslam’a o kadar bağlıydı ki biri din ile ilgili olumsuz konuştuğunda sanki çocuklarını gözlerinin önünde kurban ediyorlar gibi hissederdi. Şah, Ayetullah Burucerdî’nin vefatından sonra Ruhanilerin ve dinin İran’da yok olmasını hedefliyordu. Elbette Şah bu kararı, Ayetullah Burucerdî hayattayken almıştı. Ancak Ayetullah Burucerdî’nin kudretinden dolayı böyle bir şey yapmaya cesaret edemiyordu.
O günlerde Şah aleyhinde direnen siyaset adamı Ayetullah Kaşanî idi. İmam Humeynî de kendisini tanıyordu. Fakat siyasi bir harekette bulunmuyordu. Daha önce dediğim gibi o günlerde İmam daha çok dersleriyle meşguldü.
Babam, Ayetullah Kaşanî ile İmam’ın ilk tanışmasını şu şekilde anlatıyor: Ayetullah Kaşanî, İmam Humeynî’yi ilk görüşünde bana dönerek “Bu ilginç Seyyid’i nereden buldun? Bu seyyid, gelecek için çok iyi bir sermaye!” demişti.
İmam Humeynî, Kaşanî Bey’in mücadelesini genel olarak beğeniyor, evine de gidiyordu. Ancak Ayetullah Kaşanî’nin siyasî oluşumunda yer almıyordu. Fakat Ayetullah Burucerdî’nin vefatından sonra mercilik makamına gelen İmam Humeynî, dersleriyle meşgul olmanın yanında yaşanan olaylara karşı da kendini sorumlu hissediyordu. Bu yüzden çarpıklıklar karşısında sessiz kalamıyordu. O, zulüm karşısında sessiz kalmanın da büyük bir zulüm olduğuna inanıyordu.
Ayetullah Burucerdî’nin vefatından sonra ders okumak için talebeler İmam Humeynî’nin etrafında daha çok toplanmaya başladı. Kum İlimler Havza’sının riyaseti ise Ayetullah Burucerdî’den Ayetullah Gulpeyganî ve Ayetullah Şeriatmedarî’ye geçmişti.
Hükümet 1962’de birtakım ıslahatlar için karar almıştı. Önemsiz gibi görünen bu adım aslında başka şeylerin habercisiydi. İmam Humeynî, Şah’ın ilk adımı dikkatli bir şekilde attığını düşünüyordu. Fakat ona göre Şah’ın sonraki adımları hem İslam için hem de ülkenin geleceği için ciddi tehlike oluşturacaktı. İmam, Şah’ın din karşıtı faaliyetlerinin karşısında sükût edemezdi...
Muhalefet Başlıyor...
Özellikle Rıza Han’ın başa geçmesiyle merciyet pek muhalefet etmiyor ve sükût ediyordu. Öyle ki İmam muhalefete başladığı zaman muhalefet edenler bile olmuştu. İmam Humeynî o zamanlarda geceleri ağlayarak şöyle söylerdi: “Bazıları ne kadar güçlü olduklarının farkında değiller. Baştakilere göz yumuyorlar. Ne yapmaları gerektiğini bilmiyorlar.”
O günlerde İmam Humeynî, Ayetullah Gulpayganî’ye telefon açarak “Artık çekileceğinizi söylediğinizi duydum!” diye sordu, Ayetullah Gulpaygani: “Evet, artık ben yokum” diye yanıtladı. İmam son derece rahatsız olmuştu. O gün üzgün bir şekilde yüksek sesle Ayetullah Gulpayganî ile konuşmasını sürdürmüştü.
Direniş yavaş yavaş şekil alıyordu. İmam Humeynî’nin adı Kum İlimler Havzası’nın dışına çıkarak halk tarafından da duyulmaya başlıyordu. Rejim aleyhinde sarf ettiği sözler de giderek tehlikeli olmaya başlıyordu. Rejimin verdiği karşılık henüz şiddetlenmemişti. Bu nedenle de birçokları rejim aleyhinde rahatça konuşabiliyordu!
Şah’ın Referandumu
Referandumdan sonra ortam giderek kızışmıştı. Hükümet referandumdan önce ruhanilere karşı yenilmişti. Şimdi ise Şah tekrar referandumla sahneye çıkmıştı. Zamanın başbakanı Esedullah Elem “Eyalet ve Bölge Komiteleri” ile ilgili siyasetlerinden geri adım attıklarını duyurdu. Ayetullah Şeyh Necefî bunun üzerine başarı elde edildiğini düşünerek Kum Pazarı’nın ışıklandırılması emrini verdi. Fakat İmam Humeynî sert bir şekilde karşı çıkarak Ayetullah Necefî’nin beyanının bulunduğu kâğıtların matbaada basımını engelledi.
Ayetullah Necefî büyük bir başarı elde edildiğini düşünerek zafer ilanında bulunmak istiyordu. İmam Humeynî üzgün bir şekilde odanın bir ucundan bir ucuna gidip geliyordu. İmam, zafer olduğunu düşünmüyordu ve bu yüzden konuyla ilgili bir açıklama yaptı. İmam’a göre Esedullah Elem’in sözleri hiçbir şeyi değiştirmeyecekti. Zira Eyalet ve Bölge Komiteleri ile ilgili onay metni yerinde duruyordu. Siyasetlerinden vazgeçeceklerine dair açıklamaları yalnızca dillerindeydi!
Yine evden uzaklaşıp başka meselelere daldım...