Yeniden Diriliş... Her Şeye Kadir Olan Allah İçin Viraneleri İmar Etmek Kolaydır

Ölüm yok olmak değildir. Sadece bir yerden başka bir yere intikal, yani mekan değiştirmedir. Rabbimiz rahmetiyle bizlere ölümün yok oluş olmadığını, yaşanmış bazı olaylarla göstermektedir. Kur’ân’da, henüz dünyada iken öldürülüp tekrar diriltilen ve kaldıkları yerden hayatlarını devam edenler hakkında farklı kıssalar zikredilmiştir. Bu olayların bir kısmında Allah (cc) için ölümden sonra diriltmenin çok kolay olduğunun yanında korkunun ecele faydası olmadığı mesajı verilmiştir. Nitekim ölüm korkusuyla yurtlarını terk edip yolda öldürüldükten sonra tekrar diriltilenlerin kıssası şöyle anlatılmaktadır: “Kendileri binlerce oldukları hâlde, ölüm korkusuyla yurtlarından çıkanları görmedin mi? Bunun üzerine Allah onlara: “Ölün!” dedi, sonra da onları diriltti. Şübhesiz ki Allah, insanlara karşı gerçekten büyük ihsan sâhibidir, fakat insanların çoğu şükretmezler.”[1]
Söz konusu kıssalar ölümden sonra dirilişe somut birer örnektirler. Bu örneklerden birisi Gazze’nin durumuyla oldukça benzerlik arz ettiği için üzerinde durmak istiyorum. Kıssanın şimdikinden farkı sadece rollerin değişmesidir. O gün mazlum olanların çocukları babalarına reva görülenin benzerini bugün Gazze halkına yapmaya çalışmaktadırlar.
Bakara suresinde; virane olmuş, adeta hayalet şehrine dönüşmüş bir kasabanın tekrar nasıl diriltileceğini soran birinin başına gelenlerin kıssası anlatılmaktadır. Yüzyıl boyunca ölmüş vaziyette tutulduktan sonra diriltilerek sorusuna canlı bir cevap verilmiştir. Mealen şöyle buyurulmaktadır: “Yahut evlerinin çatıları çöküp üzerine duvarları yıkılarak harap olmuş, ıssız bir kasabaya uğrayan kimsenin durumu gibi. Bu kişinin, “Allah, bütün bunları öldükten sonra nasıl diriltecek?” demesi üzerine Allah onu yüzyıl ölü olarak tuttu, sonra diriltti. “Ne kadar kaldın” diye sordu. “Bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldım” dedi. Allah “Hayır, yüzyıl kaldın. Anlamak için yiyeceğine içeceğine bak, henüz değişmemiş; eşeğine bak, -seni insanlara bir işaret kılmamız için- ve kemiklere bak, onları nasıl düzeltiyor ve üzerini etle kaplıyoruz” buyurdu. Artık o adam için durum açıkça ortaya çıkınca, “Biliyorum ki Allah kesinlikle her şeye kadirdir” dedi.”[2]
Bu ayetteki şahsın ismi belirtilmemiştir. Çünkü şahıs ve yer isimlerini açıklamadan sıfatlarla anlatmak Kur’ân’ın üslup özelliklerinden birisidir. Böylelikle ayetin aynı vasıflara sahip kişilere de tatbik edilmesi mümkün olmaktadır. Taberî’nin de söylediği gibi buradaki şahsın ismi; Üzeyir (as), Ermiya (as) veya Hızır (as) olabilir. Eğer bu isimlerin zikrinde bir fayda olsaydı Cenab-ı Hak zikrederdi.
Söz konusu şahsın böyle bir soru sormasının sebebi, gördüğü manzaranın oldukça kötü olmasındandır. Normal şartlarda bu durumdaki bir yerin imar edilip tekrar eski haline gelmesi alışılmışın dışındadır. Yoksa Allah’ın kudreti açısından imkânsız olduğunu düşündüğünden dolayı böyle bir soru sormuş değildir.[3] Gazze’nin harabelerini görünce insanın aklına benzer şekilde soru sormak geliyor. Acaba Gazze bir daha imar edilip eski güzelliğine kavuşacak mı? Allah’ın (cc) her şeye kadir olduğuna inanmayan birine bunu açıklamak gerçekten zordur. Allah’ın (cc) kudretiyle bağlantılı anlatmak ise oldukça kolaydır. Yukarıdaki ayette dikkat edildiğinde gerçek imar edenin Allah (cc) olduğu nazara verilmektedir.
Aradaki benzerliği daha iyi anlayabilmek için söz konusu şahsın durumu hakkında anlatılanları bilmekte fayda vardır. En yaygın görüşe göre soru soran şahıs Üzeyir (as)’dır. Buhtunnasır adındaki zalim bir komutan Kudüs’ü işgal edip harabeye çevirmiş, adeta taş üstünde taş bırakmamış ve halkın çoğunu öldürmüş, hayatta kalanları da esir ederek Babil’e götürmüştür. Üzeyir (as) de esirler arasında Babil’e götürülenlerdendir. Ancak Üzeyir (as) oradan kaçmayı başarmış ve bineğine binerek Kudüs’e gelmiştir. Oranın hali o kadar vahim idi ki ne bir canlı kalmış ne de bir ev ayakta kalmıştı. Buranın tekrar imar edilip eski haline gelmesi insanların yaşadıkları tecrübelere göre imkânsız gibi görünüyordu. Kendi kendine acaba burası nasıl tekrar imar edilecek diye sormuştur. Amacı yakinî derecede Allah’ın Kudretini görmektir. Allah (cc) onu yüzyıl boyunca ölü halde tuttuktan sonra tekrar diriltmiştir. Gözleri önünde eşeğinin kemiklerini bir araya getirerek et giydirmiştir. Öldüğü zaman kendisi 50 yaşında ve hanımı da hamileymiş. Dirildiğinde ise çocuğu 100 yaşında olup babasından daha yaşlı idi. Üzeyir’in (as) ölümünden 70 yıl sonra bir hükümdar gelip Kudüs’ü imar etmeye başlamış. Dolayısıyla gözlerini açtığında bu şehri imar edilmiş halde görmüştür.
Tefsir eserlerinde anlatılan kıssanın özeti bu şekildedir. Dolayısıyla arka planını göz önünde bulundurduğumuzda Gazze gibi viraneye dönüşmüş çok sayıda İslam ülkesinin tekrar eski güzelliklerine kavuşmasından ümitsiz olanlara ayette oldukça önemli müjdeler vardır. Tek sorun insanoğlunun aceleci davranıp hemen sonuca ulaşmak istemesidir. Unutulmamalıdır ki bizim çabalarımızın dışında melekût aleminde de ciddi bir faaliyet vardır. Ancak biz bunu göremediğimiz için sadece olayların zahirî yönüne takılıyoruz. Yüz yıl bizim için çok uzun bir zaman olsa da gerçekte bir gün veya bir günden daha azdır. Bu yüzden kendisine ne kadar kaldın? denildiğinde bir gün veya bir günden daha az kaldım demiştir. Böyle olaylar karşısında gaybe iman edenlerin ümitlerini yitirmeleri mümkün değildir. Tam tersine her yıkımı yeni bir dirilişin başlangıcı olarak değerlendirirler. Rablerinin en kısa surede kudretiyle tecelli ederek virane olmuş beldelerimizi imar etmesi ümidini kaybetmeden mücadelelerine devam ederler. (Veysel Çelik - Hürseda Haber)
[1] Bakara, 2/243.
[2] Bakara, 2/259.
[3] Bu ayette geçen şahsın kafir olduğunu söyleyen alimler varsa da mümin olduğunu savunanların delili daha güçlü görünmektedir.