Harf Devrimi Tartışmalarına Katkı ya da Çin niçin Geri Kaldı?
Arkada bıraktığımız iki ay boyunca her sene yaşananlardan daha farklı ve daha fazla tartışıldı, Harf Devrimi. 2014’ün Harf Devrimi gündeminin en unutulmazı ise İslamcı çevrelerde yoğun bir internet trafiğine konu olan bir uydurma alıntıydı: İsmet İnönü’nün hatıralarından, Harf Devrimi’nin gerçek amacıyla ilgili bir değerlendirme… Bunun içeriği doğru, fakat kaynağına aidiyeti uydurma idi. Çünkü İsmet Paşa bütün hayatı boyunca hiçbir zaman o kadar açık sözlü olmamıştı, olamazdı. Olsaydı, o zaman o, İsmet Paşa olamazdı. Bu uydurma da, muhtemelen, ulusalcı uyanıklara ait bir “ters köşeye yatırma” uygulaması olsa gerektir.
Neyse biz bu tartışmaları bir vesile addederek işimize bakalım. Harf Devrimine dair bilinmeyenler, az bilinenler, satır aralarında kalmış olanlar:
1-) Bütün Cumhuriyet Devrimleri’nin yılmaz savunucularından Celal Nuri (İleri) tam da o günlerde bakın ne cevherler yumurtlamıştı: “Romancı ve tarih yazarı Velis (Wells) diyor ki: ‘Büyük ihtimale göre, dilinin ve yazısının çapraşıklığıdır ki, akla gelen başka sebeplerden ziyade, bugün Çin’i siyaseten, toplum ve fertler olarak bütün alemde milletlerin birincisi derecesine gelmekten alıkoymuş ve bu memleketi geri yaratıklarla dolu bir bataklık haline getirmiştir.” (Türkiye Nasıl Laikleştirildi?, Haz: Hüseyin Durukan, Sh: 331)
Yaa işte böyle! Oysa, 1928’de yaptığı Harf Devrimi sayesinde Türkiye dünyanın en gelişmiş ülkelerinden biri haline gelmişti. O kadar ki, şu sıralar ekonomide dünya birinciliği ünvanı için ABD ile nefes kesen bir yarış halinde. Ve kesinlikle inanıyoruz ki, bir-iki sene içinde ABD’yi sollayıp dünyanın en büyük ekonomisi haline gelmiş olacak. Hem de 2002’den beri hükümet etmekte olan gerici AKP’nin neden olduğu bütün olumsuzluklara rağmen. 1928’den 2002’ye kadar olan süreçte Türkiye, latin alfabesi, pardon ‘Yeni Türk Harfleri’ sayesinde öyle başdöndürücü bir gelişme gösterdi ki… Listesi bile bir kitap olur. Biz sadece hatırlatma babından, daha 1929’da halkının yüzde yüzünün okur-yazar hale geldiğine, 1950’lerde bütün Türklerin üniversite mezunu olduğuna hatta pekçoğunun iki ayrı lisans derecesine sahip bulunduğuna ve bu muazzam kültürel kalkınma ülkemizi ekonomide dünya birinciliğine taşırken, bilim-teknoloji alanında da, Temmuz 1969’da Ay’a ilk insan indiren ülke haline getirdiğine –ki halen ikinci bir ülke tarafından başarılabilmiş değildir- işaret etmekle yetinelim.
Peki bu arada Çin ne oldu?
Ne olacak 1928’den beridir, “geri yaratıklarla dolu bir bataklık” olarak durduğu yerde saymaya devam ediyor. Çünkü alfabesi geri… Ve vatan haini, gerici Çinli yöneticiler hala latin alfabesini pardon “yeni Türk harflerini” kabul etmemekte ısrar ediyorlar.
Bağışlayın beni!
Niyetim, Harf Devrimi’nin satır aralarından en az dört-beş ilginç detayı sizlerle paylaşmaktı fakat şu Çin işinde takıldım kaldım. Yani sinirlerim bozuldu açıkçası! Yüz milyonlarca Çinli’nin kaderinden sorumlu yöneticiler bu kadar açık bir gerçeği nasıl göremediler ve 1920’lerden bu yana yaşamış/yaşamakta olan milyarlarca Çinliyi böyle bir geriliğe, sefalete, yoksulluğa mahkum edebildiler? Anlaşılır gibi değil. E, biz de insan olarak sinirleniyoruz tabii…
Fakat bu arada klavyenin alıp götürdüğü yere sürüklendik ve yerimizi de doldurmuş olduk.
Peki, paylaşmayı düşündüğümüz diğer satıraraları, bilinmeyenler?
Onlar da, daha cazip ve acil bir mevzu zuhur etmezse, haftaya…
Bu arada kafam hala şu Çin işine takılı, içim parçalanıyor. Dünyanın en kalabalık ülkesi ve böylesine bir gerilik, sefalet…
Ne yapabiliriz acaba?
İnsaniyetlik namına şu sefil zavallılara bir-kaç bin latin, pardon “Yeni Türk Alfabesi” ile onbeş-yirmi tane de fabrikasyon, seri üretim mamulü Atatürk heykeli (hani şu bir elinde Nutuk, öteki eli de pantolon cebinde olanlardan, sivil kıyafetli…) göndersek mi?
Yazık garibanlara.
Belki bu sayede kalkınır da adam olurlar, “adına Çin denilen bataklığın geri yaratıkları…
(Kanal A Haber)