Eğitim Meselemiz
Günümüz Müslümanının en önemli meselesi eğitimdir. Bununla klasik örgün eğitimi/meslek elde etmeye dönük eğitimi kastetmiyorum. İ’la-yı Kelimetullah adına, Ümmetin yeniden ayağa kaldırılması adına en önemli meselemiz, İslami eğitimdir. Müslümanların yetiştirilmesidir. İslami ilimlerin yeniden ele alınarak, düzenlenmesi, insanımıza iman ruhunun, aşkının ve bilincinin yeniden kazandırılmasıdır.
Bu çok önemli ve geniş meselenin önce şekil boyutunu ele alalım: Her bilinçli Müslüman kendi yakın çevresinde periyodik “ders halkaları” oluşturmaya çalışmalıdır. Bütün İslami hizmetler eğitim merkezli olarak düzenlenmelidir. Bu ders halkalarının temel alması gereken kuralları maddeler halinde sıralayalım:
1- Hep aynı gün ve saatte olmak üzere en az haftada bir biraraya gelinmelidir.
2- Ders halkasına katılanların sayısı on ila on beş kişi civarında olmalıdır.
3- Hedef, her ders halkasının senede bir “oğul” vermesi olmalı, böylece geometrik ölçülerde bir artış sağlanmaya çalışılmalıdır.
4- Ders halkasının içinde ilmi birikimi ve değerlendirme yeteneği itibariyle diğerlerinden belirgin olarak üstün olan bir “hoca” bulunuyorsa, dersler onun tarafından işlenmeli, böyle bir hoca yoksa herkes konuları eşit olarak paylaşmalı ve kollektif/anonim bir sistem oluşturulmalıdır.
5- Yeni katılanlar sadece dinleyici olarak kalmak istiyorsa zorlanmamalı, ders halkasından uzaklaşmalarına yol açılmamalıdır.
6- Ders yeri olarak sabit bir mekân kullanılmalıdır.
7- Çayın yanında fazladan ikram ve yiyeceklerden uzak durulmalıdır.
8- Ders süreleri kırk beş dakika ile bir buçuk saat arasında tutulmalı, birden fazla ders yapılacaksa, araya onar dakikalık teneffüsler konulmalıdır.
9- Ders konuları, hiçbir Müslüman tarafından yadırganmayacak ve dinin temel değerlerini oluşturan kaynak ve kavramlar üzerinden işlenmelidir. Bu da Kur’an/Tefsir, Hadis/Siyer ve Esma-i Hüsna derslerinin ön planda olmasını gerektirir. İslami alt kimlik sembolleri öne çıkartılmamalı, böylelikle yeni katılan insanlar kendilerini bir İslami alt kimliğe değil de kendi dinine ait temel kaynakların ele alındığı bir ortama girmiş olarak hissetmelidir. Bu metot, yani her türlü cemaat/tarikat/grup kimliğinden ısrar ve özellikle sakınılması, toplumun, İslami kimliğini inkâr etmeyen ama İslam’ı yaşamaya da uzak duran geniş kesimlerinin kazanılmasında çok etkili olacaktır.
10- 9. Maddenin gereği yerine getirilirken, Ehl-i Sünnet’in genel çerçevesi içinde kalmak şartıyla, İslami alt kimlikler tarafından benimsenmiş bulunan kişi, kavram ve kaynaklara karşı bilinçli olarak olumsuz bir tavır alınmış ya da sanki onlar görmezden geliniyormuş gibi bir görünüme yol açılmamalıdır. Bu tür isim ve kaynaklar dengeli bir biçimde derslerde referans olarak kullanılmalıdır. Bu cümleden örnek olmak üzere, İmam Rabbani ve Mektubat’ı, İmam Gazali ve İhya’sı ya da Bediüzzaman ve Risale-i Nur’u gibi bahislere derslerde mutlaka yer verilmeli fakat dersin adı ve ana kaynağı doğrudan Kur’an, Siyer/Hadis ve Esma-i Hüsna olmalıdır.
11- İslam’ın siyaseti de içerdiği, şeriat ve şeriat devleti gibi kavramların İslam’ın özüne ait gerçekler olduğu, demokrasi de dâhil olmak üzere İslam’ın hiçbir seküler ideoloji ile harmanlanamayacağı titizlikle vurgulanmalıdır. Son senelerde yoğun bir biçimde herkese hazmettirilmeye çalışılan, dünyadan ve siyasetten soyutlanmış sadece bir ahlak ve ibadet yumağı haline getirilmiş İslam algısının, ümmet-i Muhammed’in Moğol istilasından sonra karşılaştığı en büyük tehdit ve düşünce sapıklığı olduğu gerçeği altı çizilerek, sürekli tekrarlanmalı, Müslümanların zihinlerinin ve ruhlarının devletten, dünyadan ve siyasetten arındırılarak “eksiltilmiş” bir İslam’a alışmasına izin verilmemelidir.
Haftaya bu önemli konuya, kaldığı yerden devam etmek üzere ALLAH’a emanet olun…
(Hürseda Haber)