İslam'ın Mutlak Hakimiyeti
“Kelimetullah-ı Âlî (ALLAH/ın Kelimesini Yüce), İslam’ı hâkim, Ümmeti Muhammed-i aziz ve galip kılma” davasının son on yıllar içerisinde yaşadığı tecrübelerden süzüp çıkarılmış bir kavram: “İslam’ın Mutlak Hâkimiyeti”…
İnsanlar bütün tarih boyunca zaman zaman dinlerini eksik algılama, eksik yaşama ve eksik uygulama sıkıntısıyla karşılaştılar. Bu durum, Mü’minler için en ciddi ve fark edilmesi en zor kulluk sınavlarından birini oluşturdu.
Öyle ki Kur’an’da bu tehlikeye: “Yoksa siz Kitab’ın bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Sizden bunu yapanın cezası, dünya hayatında rezil olmaktır. Kıyamet gününde de böyleleri azabın en şiddetlisine itilirler. ALLAH yaptıklarınızdan habersiz değildir.” (2/Bakara:85) denilerek dikkat çekildi.
Öncelikle, İslam’ın “her şey” demek olduğu iyi anlaşılmalı. Yani birey ya da toplum olarak “insan”a ait olup da İslam’ın kapsama alanı dışında kalan hiçbir şey yoktur. İslam, bu özelliğiyle deyim yerindeyse dünyanın en “totaliter” sistemidir. Kendi ana kaynaklarının, yani Kur’an ve Sünnet’in doğrudan dışında kalmış olan “şey”ler bile “Maruf” kavramıyla yine İslam’ın içine dâhil edilmiştir. Yani yukarıdaki teşhisimiz kuru bir retorik değil, gerçeğin ta kendisidir.
Ne var ki, son senelerde bir takım Müslümanlar ya kafa karışıklığından ya da kendilerini “gavura beğendirme” şeklindeki bir aşağılık kompleksinden ötürü, yine Kur’an’ın ifadesiyle “dinlerini parça parça edip, eksiltenler” haline gelmiş ya da yukarıdaki ayetin dediği gibi “Kitab’ın bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr eder” duruma düşmüştür.
Bu “eksiltme” işi özellikle İslam’ı siyaset ve onunla bağlantılı alanlardan uzaklaştırma şeklinde tecelli etmektedir. Yani İslam, dünyevi içeriği boşaltılıp, bir güzel ahlak ve seremonik ibadet manzumesi haline getirilmeye çalışılmaktadır.
Bu faaliyetler sırasında oluşan boşluklar ise nev zuhur kavram ve klişelerle kapatılmaya çalışılmaktadır. Siyasi içeriğinden boşaltılmış İslam’ın, “İslam demokrasisi” klişesiyle yamanmaya çalışılması gibi… Bu faaliyet başarılı olursa İslam, hristiyanlığa benzetilerek, dünya ile ilgisi kesilmiş, hilkat garibesi bir oyuncak haline getirilmiş olacaktır.
Bu maskaralığın, Türkiye’de Paralel Yapı tarafından temsil edilen ılımlı Müslümanları ya da diğer tabiriyle kültürel İslamcıları (nasıl bir İslamcılıksa!) ve onların sionist, Amerikalı patronlarını çok zevklendirdiği açıkça görülmektedir.
Ama bu arada hesap edilmeyen bir unsur bulunmaktadır: Biz Müslümanlar…
Bizim için Muhyiddin İbn Arabi’nin deyimiyle: “Bizim mescidimizden yüksek duvarların hepsi haraptır.”
Amerika’nın, Avrupa’nın ve bütün yahudilerin canı cehenneme. Onlara maşa olan Paralellere de geri kalan bütün ılımlılara da Rabbimizden hidayet dileriz. Ama kusura bakmasınlar, Dinimizi öylelerine oyuncak ettirmeyeceğiz.
İslam ile hiçbir yabancı kavramı biraraya getirtmeyiz. Başta demokrasileri olmak üzere Batılılara ait hiçbir değerin, İslam’ın içinde yeri yoktur. İslam’ın öyle yamalara ihtiyacı da yoktur. Çünkü İslam’ın hiçbir “patlağı” yoktur.
Şimdi “İslam’ın Mutlak Hâkimiyeti” derken, tam olarak neyi kastettiğimizi daha net olarak ifade edebiliriz.
1-İslam her şeyi kapsamına alabilmiş olan biricik sistemdir. Çünkü ilahidir.
2-Kur’an ve Sünnet temelli olmayan hiçbir doğru olamaz. Dışarıdan alınabilecek ve ancak “Maruf” ölçüsüne dâhil sayılabilecek “doğru ve güzellikler”, sistematik bir bütünlük oluşturamazlar, ancak perakende detaylar olabilirler ki, İslam’ın böylelerine bir itirazı olmaz. Onlar, Efendimiz’in (O’na Binler Selam): “Hikmet, Mü’minin yitiğidir” kapsamında değerlendirilir.
3-Sonuç olarak İslam, tam olarak uygulanacak ve yaşanacak, Kur’an’ın ve Sünnet’in nass’ları eğip bükmeden tam olarak yerine getirilecektir. Muhataplarımızın bütününün anlaması için bunu şöyle de ifade edebiliriz: İslam Devleti’nin yönetiminde toplumsal adalet tam olarak sağlanacak ve hırsızlık yapanın kolu kesilecek, zina edenin boynu vurulacaktır.
Yani İslam zamana değil, zaman İslam’a uyacaktır.
Şu günlerde yaşadığımız acılı olaylar ise önümüzdeki bu zafer günlerinin hazırlayıcısıdır. Bugünlerde bütün dünyada Müslümanlar, sionist güdümündeki Batılıların ve içimizdeki devşirmelerin gerçek yüzünü görüyor, onların tuzaklarından kurtuluyorlar.
ALLAH, birkaç sene sonra yeni bir devrin kapılarını açtığında Müslümanlar, bu günler sayesinde sahip olacakları ruh ve şuurla, yaşadıkları topraklarda kendi dünyalarını kuracaklar.
Tepeden tırnağa kadar “İslam’ın Mutlak Hâkimiyeti” altındaki kendi dünyalarını…
Öyle ya da böyle…
Acı ya da tatlı…
(Kanal A Haber)