Nehri Kimler Geçebilir?
Geçen haftadan devam ediyoruz…
Cihad ordusu “nehir” imgesiyle temsil edilen dünya ile imtihan edilir ve büyük kısmı bu imtihanı kaybeder. Ya da Marx’tan ödünç alacak olursak artık “zincirlerinden başka da kaybedecek şeyleri” olduğu için cihaddan vazgeçerler. Düşmanı yani Calut’u ortadan kaldırmak maksadıyla başlamış olan bir mübarek yolculuk, nehirden kazanılanların elden çıkmaması için o nehrin kıyılarında son bulur. Saldırı savunmaya, Calut’u yok etme hamlesi, o arada kazanılanları koruma gayretine dönüşmüştür. Acıklı bir son… Ve ayetin genel söyleminden anlaşılan, sayısal olarak o ordunun büyük kısmı bu sınavda kaybetmiştir. Burası önemli bir detaydır. Çünkü nehirden su içmeyip, yola devam etme azimlerini koruyan insanlarda, çoğu zaman “bir avuç kalmış” olmalarından kaynaklanan şeytani bir moral bozulması yaşanabilir. Yaşanmaması lazım… Çünkü Sünnetullah böyledir. Son hamleyi yapıp, ipi göğüsleyecek olanlar hep bir avuç kahramandır. Batılıların deyimiyle söyleyecek olursak “savaşı daima son tabur kazanır!”
O bir avuç kahraman, sayısal azlıklarına ya da maddi zayıflıklarına bakarak moral bozacaklarına, ALLAH tarafından seçilmiş çok özel insanlar olduklarını düşünüp, şevk, cesaret ve hamdlerini arttırmalıdır. Ve Türkiye Müslümanları miladi 2015 itibarıyla tam da bu ayrım eşiğinde bulunmaktadır. Bu noktada sorulması gereken kritik soru da şudur: Bu insanlar kimlerdir? ALLAH’ın tasarruflarında hikmet dışı, gerçekten tesadüfi ve abes bir iş bulunmayacağına göre bu kahramanlar hangi özellikleri nedeniyle seçilmiştir? Çünkü bu soruların doğru cevaplarını bilirsek, en azından teorik olarak, o kahramanların arasında yer alabilme şansımız da yükselmiş olacaktır. Cevap aynı ayetin içinde verilmiştir:
“ALLAH’a kavuşacaklarını kesin bilenler”
Çok güçlü bir ALLAH’a ve ahiret iman bilinci… Ancak bu sayede insan bütün susamışlığına rağmen kendini nehirden koruyabilir. Yani güç ve savaş sınavından önce iman ve dayanıklılık sınavı. Calut’la yapılacak ve sonunda İslam’ın üstünlüğünün, hâkimiyetinin ilan edileceği sınavın vizesi, dünyanın, özellikle haram ya da ihtiyaç fazlası, nimetleri karşısındaki dayanıklılık sınavında alınabilecektir. Ve o vizeyi almayanlar/alamayanlar Calut karşısındaki sınava da giremeyecektir.
Esasen cihad ve Calut’un yok edilip yerine İslam’ın hâkimiyetinin ilan edilmesi gibi belli, verili bir durum için değil, istisnasız olarak kulluk kapsamına giren şeylerin bütünü için hiç değişmeyecek sabit temel budur: ALLAH’a ve ahiret gününe kesin bir iman.
Ve yolculuğa devam ediyoruz. O seçkin kahramanlar, Kur’an’ın onların özel virdi olarak altını çizdiği bir söylem ile hem durumlarını tespit ve herkese ilan ediyor, hem kendi motivasyonlarını pekiştiriyor ve hem de en önemlisi olmak üzere Rablerine bununla sığınıp O’nun sonsuz gücünün kapısını çalıyorlar:
“Nice küçük topluluklar vardır ki, ALLAH’ın izniyle büyük ordulara galip gelmiştir. ALLAH, sabredenlerle beraberdir.” (2/Bakara:249)
Bu ayet, günümüzde de aynı durumda bulunan insanlar için günlük virdleri arasına alınması gereken özel bir değer ve anlama sahiptir.
Arada şu soruyu sorabiliriz: Ordunun büyük kısmının nehirde dökülmesinin ve zaferin küçük bir topluluğun eliyle gerçekleşmesinin hikmeti nedir?
Hikmeti, insanların iman bilinçlerinin korunmasıdır. Çünkü büyük bir ordu tarafından kazanılmış bir zaferi insanlar sebepler dairesinde değerlendirecek ve o işte, ALLAH’ın payının görülebilmesi hemen hemen imkânsızlaşacaktır. Bu da sonuçta çok ters bir neticeye yol açacaktır: İslam’ın zaferi aynı zamanda Müslümanların büyük bir kısmı için çok tehlikeli bir fitneye dönüşmüş olacaktır. Böyle bir durum ise ALLAH’ın rahmetine zıt olduğu gibi hikmetine de zıttır. Evet, Calut karşısında kazanılacak o büyük zaferin, insanların yani sebeplerin eliyle değil, ALLAH’ın lütfuyla gerçekleştiğinin herkes tarafından net bir şekilde görülebilmesi için hikmet-i ilahi son çarpışmadan önce sebepleri asgariye indirmekte ve tabiri caizse, ortada sadece ALLAH’ın gücünü bırakmaktadır. Ve aynı zamanda bu yolculuğun bütünündeki asıl sınav olan nehir sınavından başarıyla geçmiş bulunan o has kullarının, bu sayede ALLAH katında kazanmış oldukları değerin, şanın, şerefin de herkes tarafından görülmesi sağlanmış olmaktadır.
250. ayete geçmeden vurgulanması gereken son bir nokta da ayetteki, “ALLAH, sabredenlerle beraberdir” ifadesidir. Buradan anlıyoruz ki, nehirden sağlam geçenler yolculuğun bundan sonraki ve son parkurunda ciddi boyutlarda bir sabır ihtiyacı duyacaklardır. Bu da nehir imtihanını takiben düşmanın ezici maddi gücünden kaynaklanan yeni ve ağır sınavlar yaşayacaklarına işarettir. Yani kısacası son noktasına kadar zor bir yolculuktur bu… Bir sınav bitmeden yeni bir sınavın başlayacağı, ancak çok kuvvetli bir ALLAH ve ahiret imanıyla dayanılabilecek çok zor bir yolculuk…
Ve bu haftaya ait sözümüzün sonunda tekrar hatırlatalım ki, bizler şu an tam da bu noktada bulunuyoruz. Ve bu arada belirtelim, nehri geçecek olanlar, belli cemaat, tarikat, grup ya da hangi biçimde olursa olsun belli bir İslami alt kimlik değildir. Az ya da çok bütün İslami alt kimliklerin içlerinde mevcut bulunan tek tek müttaki Müslümanlardır. Yani nehri geçme sınavı esas itibariyle kolektif değil, bireysel bir sınavdır. Gerçi bazı İslami alt kimlikler, diğer benzerlerine göre daha az ya da daha fazla fire verebileceklerdir ama bunun tahlili, en azından bizim bu incelememizin dışında, bambaşka bir konu olduğundan işin o kısmına bu makale dizisinin içinde girmiyoruz. Sadece olayın bu önemli noktasına temas etmekle yetiniyoruz.
Duamız; o seçkin, az ve kahraman müttakilerden biri olabilmektir.
Ve son sözümüz ise, her “nehir gazisinin” kendisine ilk ve son söz yapması gereken Rabbimizin bir sözüdür:
“Kim ALLAH’ı, Rasulü’nü ve iman edenleri dost edinirse, şüphesiz ki ALLAH’ın taraftarları galip geleceklerdir.” (5/Maide:56)
(Kanal A Haber)