Ya Rabbi! Bizleri Kafirlerin Fitnesi Kılma!
Başlığımızda mealini verdiğimiz dua, Kur’ân’ı Kerîmin bir suresinde Hz. Musa (as) ve beraberindeki iman edenlerin, diğer bir suresinde de Hz. İbrahim ve beraberindeki iman edenlerin ağzından aktarılmıştır. Bugünkü yazımızda: Mümin birisi neden başkalarının imtihan konusu olabilir? Hz. Musa (as) ve Hz. İbrahim (as) müminlerle birlikte neden kafirlerin fitnesi olmaktan sakınmışlardır? gibi soruların cevabını bulmaya çalışıp, geçmişteki kavimlerin dualarının bizim için neler ifade ettiğine değinmeye çalışacağız.
İslam ülkelerinin; dünya çapında bir ağırlıklarının olmaması, Gayrimüslimlerin onları ciddiye almamaları, adam yerine koymayıp onlardan habersiz kendi ülkelerinde istediklerini yapmaları, aç kurtların ete üşüşmeleri gibi üzerlerine üşüşmeleri, Müslüman halkı sefil bir yaşama mecbur bırakmaları, vb. durumlarından dolayı, bu dua bizi de yakından ilgilendirmektedir.
Konu hakkındaki ayetlere geçmeden önce, dualardaki taleplerin farklı şekillerde ifade edilebileceğini belirtmekte fayda vardır. Bazen talep, olumlu cümlelerle doğrudan dile getirilir. Mesela; “Allah’ım bana sağlıklı ve hayırlı bir ömür ver!” denilebileceği gibi bazen de dolaylı yollardan, olumsuz durumdan kurtulmayı talep ederek ifade edilir. Örneğin önceki dua şöyle de dile getirilebilir: “Allah’ım ele güne muhtaç olmaktan, yataklara düşmekten, erzel-i ömürden sana sığınırım.” Ya da Allah’tan Nusret istendiğinde, “Allah’ım düşmanlarımıza karşı bize zafer ihsan et! Düşmanlarımızı mağlup et!” denilebileceği gibi, “Allah’ım bizleri düşmanın oyuncağı haline getirme! Bizleri düşmanın eliyle rezil rüsvay etme!” şeklinde de dua edilebilir. Tabii olarak, dolaylı ifadeyle olayın vahameti ve aciliyeti daha etkili ifade edilmiş olur. Zalimlerin fitnesi olmama talebinde de perişan bir manzara vesile kılınarak Allah’tan (cc.) yardım istenmiştir. Tıpkı Hz. Zekeriya’nın (as), doğrudan “Allah’ım bana hayırlı varisler ver!” yerine, saçlarının ağarmasını, yaşlılığını ve kemiklerinin zayıflamasını dile getirerek Allah’tan varis istemesi gibi.[1] Şimdi söz konusu ayetlere geçebiliriz.
Hz. Musa (as) ve beraberindeki az sayıda iman edenler şöyle dua etmişlerdi. “Dediler ki: “Allah’a tevekkül ettik. Ey Rabbimiz! Bizi o zalimler topluluğu için fitne kılma!”[2]
Hz. İbrahim (as) ve beraberindeki iman edenler ise şöyle dua etmişlerdi: “Rabbimiz! Bizi inkâr edenler için bir fitne kılma ve bizi bağışla!”[3] Her kafir aynı zamanda zalim olduğu için iki ifade, bazı nüanslarla birlikte aynı anlamdadırlar. Dua ifadesinde odak noktamız olan “fitne kılma!” ifadesi “deneme konusu yapma!” demektir.
Tefsir eserlerinin genelinde farklı bakış açılarına binaen kafirlerin fitnesi olmak iki şekilde açıklanmıştır:
- Ya rabbi! Zalimler bize eziyet edip bizi dinimizden alıkoymasınlar. Bizleri zalimlerin fitnesiyle sınama! Yani kafirler bizim fitnemize sebep olmasınlar! İlahî kanun gereği insanlar, birbirleriyle imtihan olurlar. Kadın kocasıyla, alim cahille, yöneticiler reayalarıyla, peygamberler ümmetleriyle vs. imtihan olurlar. Bu gerçek Furkan suresinde şöyle ifade edilmiştir: “Böylece sizi birbirinizle imtihan ediyoruz: Bakalım buna sabredecek misiniz, sabredemeyecek misiniz?”[4] Sanki bu dua ile: “Zalimlerin bize zulüm etmesine fırsat verme ya rabbi! denilmek istenmiştir.
- Diğer yoruma göre ise; ya rabbi! Zalimleri üzerimize musallat etme! Sonra bize galip gelirler de; “Eğer onların dini hak olsaydı böyle perişan olmazlardı” deyip, bizim perişan halimizi dinden uzaklaşmalarının sebebi kılmasınlar. Çünkü kafirlerin İslam’ı öğrenecekleri ilk kaynak Müslümanların yaşantısıdır. Bu yorum şekline göre dua edenler, zaaflarıyla dinin saygınlığına halel getirip zalimlerin sapkınlıklarına ortak olmak istememektedirler. Çünkü Müminlerin durumuna bakan zalimler, kendilerini daha hayırlı görecekleri için hiçbir zaman durumlarını gözden geçirip tövbe etme gereği görmezler. Kelin ilacı olsa başına sürerdi şeklinde düşünürler. Öyle ki onların düşüncesi, virüs gibi yayılarak Müslümanlara da bulaşır, artık hatayı kendilerinde değil dinde aramaya başlarlar.
Bu yorum ile önceki yorum arasında çelişki yoktur. Kafirlerin fitnesine maruz kalan Müslümanlar, dinden uzaklaşınca onların oyuncağı haline gelirler. İşin başlangıcına bakınca “Rabbimiz! Bizi zalimlerin eliyle deneme!” denilir. Sonuca bakılınca; “Rabbimiz! Zalimlerin eliyle bizleri rezil rüsvay edip sonra kendilerinin haklı olduklarına inanmasınlar!” denilir.
Tefsirlerde ağırlıklı olarak tercih edildiği için ikinci yorum üzerinde daha fazla durmak istiyoruz. Öncelikle şunu belirtmemiz gerekir ki zalimlerin fitnesi olmak, sadece maddî imkânlardan kaynaklanan fakirlik ve yoksullukla alakalı bir durum değildir. Çünkü peygamberlere ilk iman edenler, genellikle yoksullar olmuştur. Peygamberler de zenginlik ve bolluk içinde yaşamamışlardır. Buna rağmen onların durumu bir kusur olarak değerlendirilmemiştir. İbn Aşûr farklı bir yorumla, kafirlerin fitnesine sebep olan durumların neler olabileceğini anlamamıza yardımcı olmaktadır. Ona göre: Ya Rabbi! Bizi kötü ahlaktan uzaklaştır ki kafirler bizim durumumuza bakıp: “Bu nasıl bir din?” deyip kendilerini hak üzere görmesinler.
İbn Aşur’un yorumu, Müslümanların hangi açılardan fitneye vesile olacaklarını anlamamız hususunda oldukça ufuk açıcıdır. Çünkü İslam dininin aynası Müslümanlardır. Gayrimüslimler bizim yaşantımıza bakarak dinimiz hakkında bilgi edinirler. Onlar, yalancılık, hırsızlık, adaletsizlik, rüşvet, nezaketsizlik gibi ahlakî rezaletlerin kaynağı olarak Müslüman halkı görünce, bu nasıl bir dindir? Nasıl olur bu dine inananlar cennete giriyor da; yalandan, hileden anlamayan diğer bir dinin mensubu cennete giremiyor? şeklinde tepkiler vermektedirler.
Görüldüğü gibi işin ucu oldukça tehlikeli boyutlara varmaktadır. Avrupa’da yaşayanlar bu konuda oldukça tecrübelidirler. Çünkü orada, yalan-dolan, sahtekarlık, haksızlık, rüşvet gibi neredeyse bütün olumsuzlukların kaynağı olarak, İslam ülkelerinden gelen insanlar kabul edilmektedir. Öyle ki artık Gayrimüslimlerle birlikte Müslümanların ağzından da şöyle sözleri hep duyar hale geldik: “Araba alacaksan Alman’dan alacaksın” “Çalışacaksan yabancı firmalarda çalışacaksın, Türk firmalarında çalışmayacaksın” vs. Sadece bunlar değil, ülkelerindeki adaletsizliklerden dolayı Müslümanlar, Avrupa’da yaşama adına neredeyse her şeylerini feda etmektedirler. Genellikle, İslam ülkelerine göç yerine Gayrimüslim beldeleri tercih etmektedirler. Müslümanların ekseriyeti, nerede yaşamak istedikleri noktasında serbest bırakıldıklarında, maalesef İslam ülkelerini tercih etmemektedirler. Tek başına bu durum, kara bir leke olarak yeter de artar bile.
Müminlerin fitne sebebi olmaları şöyle de gerçekleşebilir. Kafirler Müslümanların yaşantısına baktıklarında; içki, kumar, faiz, zina, namaz kılmama, oruç tutmama gibi günahları işlemede farklı bir manzarayla karşılaşmadıkları için “bu din farklı ne getiriyor ki ona uyalım.” Diyebilirler. Üstelik içki, kumar, zina gibi günahlara bulaşma noktasında yaşantıları bizden farklı olmamakla birlikte, İslam ülkeleri, adaletsizlik, yalan, hile vb. hastalıklarda bizden oldukça kötü durumdadırlar. “Öyleyse neden bu dine uyalım?” diyebilirler.
Dikkat çekilmesi gereken diğer bir husus ise, zalimlerin bizim kusurlarımızla zulümlerini örtmeye çalıştıklarıdır. Sanki onlar, dört dörtlüktürler de sadece biz kusurluymuşuz gibi lanse ederler. Halbuki onlar daha perişan haldedirler. Ancak boynumuzu önümüze büktükleri için bir türlü başımızı kaldırıp onlara bakamıyoruz.
“Ya rabbi! Bizleri zalimlerin fitnesi kılma!” duası, geçmişteki belirli bir grup insanın müstecab ve makbul dualarındandır. Mana açısından zaman üstü olduğundan dolayı, Kur’ân’da her müminin okuması için zikredilmiştir. Bugün içinde bulunduğumuz perişan halden kurtulmak için Rahmet kapısını nasıl çalabiliriz diyenlere, “İşte formül” der gibidir. Adeta, Hz. Musa (as) ile Hz. İbrahim’in (as) yanlarındaki Müminlerle dua ettiği gibi siz de dua edin denilmektedir: Ya Rabbi! Bizleri Zalimlerin fitnesi kılma! (Âmin) (Veysel Çelik - Hürseda Haber)
[1] “Şöyle demişti: "Ey Rabbim! Şüphesiz ki benim kemiğim zayıflayıp gevşedi ve başımdaki saçlar bembeyaz alev gibi tutuştu. Sana dua etmekle de ey Rabbim, hiçbir zaman bedbaht olmadım.” Meryem, 19/4.
[2] Yunus, 10/85.
[3] Mumtehine, 60/5.
[4] Furkan, 25/20.