Zulüm İçinde Adalet Tecelli Eder
Kahhar Olanın Adı ile…
Rableri onlara şu karşılığı verdi: “Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden hiçbir çalışanın amelini zayi etmeyeceğim. Sizler birbirinizdensiniz. Hicret edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda eziyet görenler, savaşanlar ve öldürülenlerin de andolsun, günahlarını elbette örteceğim. Allah katından bir mükafat olmak üzere, onları içinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Mükafatın en güzeli Allah katındadır.” ( Ali İmran -195 )
Son zamanlarda zihnimden Üstad’ın “ Bazen zulüm içinde adalet tecelli eder.” Sözünü çıkartmak içimden gelmiyor.
Allah uğruna mücadele, edip gerek malları, gerek canları ile gerekse davet yolunda çaba ve emeklerini seferber edenler, tarih boyunca, zulümlere, baskılara ve hicretlere maruz kalmışlardır. Zulmeden bir kesim vardır ki ; Dünya’nın hangi coğrafyasında olursa olsun değişmemiştir. Zalimler ve Mustazaf’lar bu iki kavram tarih boyunca yerini korumuştur ve korumaya devam ediyor.
CMK’nın 102. maddesinin yürürlüğe girmesiyle tahliye vermeyen dosya türü kalmadı. DHKP-C’sinde PKK’sine kadar, adli siyasi bir çok suç dosyası gözden geçirilerek tahliye kararı alındı. Bu doğal olan bir şeydi. Her ne suç olursa olsun bir sınır vardı ve bu sınırda olanlar tahliye edildi. Ancak normal olmayan bir durum ki, bir çok dosya olmasına rağmen hiçbir yerin üstünde durulmadı, Hizbullah sanıklarının üzerine sanki kara kâbus gibi tel örgüler örüyorlar.
Gerekçe ne peki ; Bu insanlar ne yaptılar da bu kadar haksız hukuksuz gerekçelerle gözaltına alıyorlar. Aslında yanıtı basit. Tahliye edilen Hizbullahiler hicret ettiler, bundan dolayı dış ve iç basından büyük tepkiler uyandı. Rejim bunu sindiremedi, yenilgisini yediremediği için şimdide STK’lara saldırmaya başladı. Evet bu gözdağından başka bir şey değildir. Bunun gözdağı olduğunu biliyoruz bilmesine de yalnız arada canı yanan masum çocuklar ve bayanlara karşı yapılan çirkin suçlamalar canımızı sıkmaya yetiyor da artıyorda…
Geçmişte suçsuz yere bir çok Müslüman’ın falakalardan, ağır işkencelerden geçtikten sonra uzun bir süre zindan duvarları arasına mahkûm olduğuna şehadet ettik. Gözaltında vahşice katledilen Müslümanlar, acımasızca hiçbir suçu olmadığı halde zindanlara atılanlar ve daha neler neler. Ama bunların hiçbiri samimi insanları davasından yıldırmaya çare olmadı, aksine onlar Yusufi bir nida ile “Rabbim, zindan, bunların beni kendisine çağırdıkları şeyden bana daha sevimlidir. Kurdukları düzeni benden uzaklaştırmazsan, onlara (korkarım) eğilim gösterir, (böylece) cahillerden olurum. Böylece Rabbi, duasını kabul etti ve onların hileli düzenlerini kendisinden uzaklaştırdı. Çünkü O, işitendir, bilendir." (Yusuf Suresi, 33–34) ayetini düstur edinip, küfrün davet ettiği hayat tarzından yüz çevirdiler. Çünkü onların istediği İslam çeşidi, her şey prosedürlere uygun, ilke ve inkalplar çerçevesinde Kemalist bis İslam ilkesine bürünerek bir hayat geçirmelerini istiyorlar. Bu da Müslüman’dan uzak bir kavramdır. Çünkü bu hayat tarzı zillet’e boyun eğmeyi gerektirir, çünkü böyle bir hayat biçimi inançtan taviz vermeyi gerektirir…
Onlar ise bunun yerine zindanlarda yatmayı tercih ettiler. Netice de O’nlar Rabb’lerine güvendiler ve O’na teslim oldular. Netice de topyekün olarak zindan duvarlarını yıkıp çıkamadıysalar’da Hiç ummadıkları kişiler Rabb’imin izni ve inayetiyle çıktılar. Bu onlar için en büyük korku olmaya yetti.
Saldırılar muhakkak devam edecektir. Bundan kuşkumuz da korkumuzda yoktur. Ancak bilinmesi gereken bir şey vardır ki ; “ İnşa edilen kaleler iman ile yoğrulmuş, mayası takva ile süslenmişse baskı ve zulümler ancak kendilerine bir dert, ızdırap olur.” Onlar hiçbir zaman davalarında vazgeçmeyecekler ve Batılın tefessüh etmiş formülleriyle kurulmuş bir İslam’ı seçmeyecekler.
“Andolsun, günahlarını elbette örteceğim. Allah katından bir mükafat olmak üzere, onları içinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Mükafatın en güzeli Allah katındadır.” ( Ali İmran -195 ) ayetine nail olmaları temennisi ile…
Muhammed Yusuf Şehitoğlu