Öğrenmek İçin Okumak
“Dünyada insanlar öğrenmek için okurlar, Müslümanlar ise okumak için öğrenirler.”
Günümüz Müslümanlarını çok iyi anlatan bir tabir değil mi?
İnsanlar, öğrenmek için okurken biz Müslümanlar ise okumak için öğreniyoruz. Yani okur-yazar olmak için öğreniyoruz. Bundan dolayı da başımızdan zulümler, çevremizden tehlikeler, dindaşlarımızın başına musallat olmuş firavunlar eksilmiyor.
Sokakta yürürken İslam ile tanışmış, kıt kanaat bilgisi olan on yaşındaki bir çocuğu çevirip “İlk inen ayet hangisidir?” diye sorarsanız herhalde düşünmeden “ikra” (oku) ayeti olduğunu söyleyecektir. Fakat bunun nasıl bir okuma olduğunu o çocuğa değil de beş vakit namaz kılan, İslam’ın temel şartlarını yerine getiren bir Müslüman’a bile sorsanız emin olun ki takılıp kalacaktır.
“Nasıl okunmalı, ne okunmalı, neden okunmalı?”
Her soru başka soruya gebe gibi…
Dünya geneline göz attığımız zaman özellikle de “Arap Baharı” denen sürecin başlamasından sonra özelde Ortadoğu ülkelerinde maalesef gözlerimiz kandan başka bir şey görmüyor, kulaklarımız kıtalden başka bir şey duymuyor. Suriye, Mısır, Irak, Yemen, Libya ve daha birçok ülke… Her birinde dökülen Müslüman kanını toplasak, Nil kadar derin bir “kan nehri” meydana gelir. Peki, bunun nedeni nedir?
Kısa ve net!
“Okumama” ya da “Yanlış okuma”
Aslında, her birimiz Kur’an’ı Kerim’i çok iyi okuyoruz. Hatta kıraat, mahreç ve ses güzelliğinde sanırım dereceye girecek kadar iyiyiz. Ama ne hikmetse işin anlama ve pratiğe dökme konusuna gelince “Sıfır elde var sıfır” denecek konumdayız. Çünkü “Öğrenme” kavramını “Okumak” için ele aldık. Yani “Okumasını biliyor” desinler diye öğrendik. Bir de bir cenazede “Yok mu mevtanın bir varisi de bir Yasin-i Şerif okusun?” dendiğinde başımız önümüze eğilmesin diye öğrendik.
Oysa Kur’an, bundan çok daha fazlasını öğretir insanlara.
Öyle ya! Okuduğumuz kitapta;
“(Ey Muhammed!) Her ümmetin kendi içinden üzerlerine bir şahit göndereceğimiz, seni de onların üzerine bir şahit olarak getireceğimiz günü düşün. Sana bu kitabı; her şey için bir açıklama, doğru yolu gösteren bir rehber, bir rahmet ve Müslümanlar için bir müjde olarak indirdik.” (Nahl 89)buyuruyor Rabbimiz.
Eğer elimizdeki içinde şüphe olmayan kitabın “rehber” olduğunu gerçek anlamda idrak etmiş olsaydık; kardeşlerimizle aramızda bir çekişme olmaz, “Enecilik” ruhu ön plana çıkmaz, “Ben” hastalığından kurtulup “Biz” şifasına kavuşurduk.
Eğer gerçekten “rehber” olduğunu idrak etmiş olsaydık; bugün küfrün her alanda gücü eline almasına müsaade etmez, atomu bulan, silahı üreten ve kısaca dünyanın süper gücü biz Müslümanlar olurduk.
Ve eğer biz gerçek anlamda Kur’an’ı Kerim’i “rehber” olarak bilseydik; bugün idam sehpalarında Peygamber (s.a.v) varisleri yerine cinayeti işleyenler olurdu, idamı hak edenler olurdu.
Örnekleri çoğaltılabilir, okumamanın ya da yanlış okumanın zararlarını çok fazlasıyla sıralayabiliriz. Ancak temel olarak bilmemiz gereken en önemli iki hususun “sürekli okuma” ve “doğru okuma” olduğunu idrak etmemiz gerekiyor. Böyle bir okumayı gerçek anlamda başarır isek, o zaman Nil nehri derinliğindeki kanın yerini sulh ve selamet alacak ve Müslümanlar için yeniden Asr-i Saadet dönemi gelecektir.
Vesselam.
(Yusuf Şehidoğlu)