Her Şehit Bir Diriliştir
“Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin, bilakis onlar diridirler siz bunu idrak edemezsiniz” (Bakara-154)
Yeryüzünün yaratılışından bu yana, hak ile batıl mücadelesinde eziyetler, sürgünler daha da ötesinde şehadetler yaşanmış, yaşanan şehadetlerde şahitlik etmeye yüz tutmuştur. Hak batıl mücadelesinin en büyük sembolü de şehitler olarak, tarihin derin sayfalarına yerini tutmuştur.
Âdem (a.s)’dan bu yana gelmiş geçmiş bütün Peygamberlerin dönemlerinde, hak batıl mücadelesi hayatın vazgeçilmez parçası olmuştur. Bu süreç içinde verilen şehitler, dava içinde yılgınlık değil, bilakis dirilişlere, inkılâplara vesile olmuştur. Nitekim “ Şehitler yeryüzünün şahitleri olduğu gibi, aşk ateşinin kıvılcımı gibidirler. Dava ateşinde soluklaşmalar meydana geldiği andan itibaren şehitlerin, yeryüzünü kanlarıyla sulamaları, sönmek üzere olan yahut öyle görünen ateşleri korlara dönüştürmek için bir araç, bir vesile olmuştur.”
Mustazaf ümmet, geçmişinde ne kadar şehit vermişse, o kadar dirilişlere, o kadar büyük kıyamlara gebe kalmış, bu gebeliklerden ümmet arasında şehadete aday, nice filizler yetişmiş, yeryüzüne şahitlik etmek üzere, her karış toprakta Allah’ın dinini hâkim kılma mücadelesi içine girmişlerdir. Tek olan küfür milleti, bu asil ümmetin geçmişte verdiği şehitlerle ölmediğini, aksine filizlenip, davalarına daha bir samimi, daha bir mücadele aşkı ile sarıldıklarını iyi bilirler aslında. Ama ne var ki amirlerinin verdiği emirler direktifinde, Müslüman millete karşı olan kinlerini, her fırsatta dile getirmekten, fiili eylemlere dökmekten de vazgeçmemişlerdir. Geçmişte binlerce şehide şehadet eden Mazlum, Mustazaf ümmet, bu günlerde yeni bir şehide daha şahitlik ettiler.
Aynı topraklar üzerinde yaşayıp, dininin İslam olduğunu söyleyen bir kavim ki; geçmişte de aynı şeyleri söylemesine rağmen, bu günleri aratmayacak derecede Müslümanlara karşı kin kusanlar, zannediyorlar ki aradan geçen uzun sürenin ardından artık atacakları adımlar, Müslümanları davalarından geri adım atmalarına neden olacak. Bilmiyorlar ki geçmişini unutmayan bir millet, asla ve kat’a zulmün yeni versiyonlu yüzüne karşı dirençsiz kalmaz, bilakis geçmiş günlerini anımsayarak “Küfür aynı küfürse, mücadele aynı seyirde devam etmelidir” dediklerini.
Hakkâri Yüksekova’da, kardeşimiz Ubeydullah’ın şehadetiyle müteessir olduk. Evet, müteessir olmamızın nedeni, İslam’ın özenerek yetiştirdiği insanların aramızdan ayrılmasına üzüldük. Ancak şehadetiyle üzüldüğümüz kadarda dirildik, silkindik. Üzerimizdeki ölüm uykusu misali, uykumuzdan tekrar uyandık. Allah’ın davasının şehadetsiz olmayacağını, her zaman ve mekân içinde şehadete hazır, infilak bombaları gibi duran erlerin şehadetlerinin, davanın bir gerekliliği olduğunu idrak ettik. Böylece eksik kalan yanlarımızı, onarılması gereken amellerimizi, bir kez daha gözden geçirdik. Beklide en önemlisi, küfrün her ne kadar emelleri farklı olsa da gayelerinin, İslam düşmanlığı olduğunu anladık ve bununla birlikte tekrar öfkelerimizi bileyip “…Onunla beraber olanlar, inkârcılara karşı çetin, birbirlerine karşı da merhametlidirler.“ (Fetih-29) ayetini tekrar hatırladık ve böylece küfre karşı olan öfkemiz bir kere daha bilendi.
Küfür, kendi hesapları içinde boğuşadursun, kendince büyük bir zafer elde ettiğini düşünedursun, usta küfürbazlar bilirler ki “Müslümanların zindanlara doldurulması, duvarların ilimle nakşedilmesine, şehid edilmeleri, yeryüzünde binlerce şehadet adayı muvahhitlerin yetişmesine en büyük kapıdır.” Biz küfrü desteklemiyoruz, küfre karşı kesinlikle en şiddetli tavrımızı takındığımızı söylüyoruz. Ancak onların bu ilimlerine katılıyoruz. Öldürmekle bitmeyeceğimizi, her şehadetin ardından, yeni dirilişlere ram olacağımızı söylüyoruz ve açık bir dille diyoruz ki “Bizler İslam’ın yılmaz ve yıkılmaz kalelerinin sancaktarlarıyız, bizim ölümümüz ancak küfrü korkutur, çünkü her öldürülüşümüz yeni bir diriliştir. Korkacak ve kaçma planları yapacak olan birileri varsa onlara ehli küfür ve ehli küfre hizmet edenlerdir.”
Rabbim sen, şehadetiyle kanını yere döküp, bütün insanlık âlemine mesaj veren kutlu şehidimizin şehadetini katında kabul et. O’nu kendisine rehberlik ve öncülük eden, asrın Hüseyni’ne komşu et… (Âmin)
(M. Yusuf Şehitoğlu)